Orta yaşlı adamın çantası

Hırsızlık tekniklerinin vatanı yoktur. Ha Yunanistan, ha Türkiye, ha dünyanın öbür ucu. Siz siz olun birileri yaklaşıp “Beyefendi-hanımefendi arka lastik” derse aman dikkat!

Orta yaşlı adam otomobiline bindi, çantasını her zamanki gibi yan koltuğun önündeki boşluğa bıraktı ve hareket etti.
Güneşli bir kış günü. Noel öncesi, üstelik günlerden de cumartesi. Atina cıvıl cıvıl. Hani şu büyük ekonomik kriz Yunanistan’da değil de başka bir yerde yaşanıyor gibi. Hallerinden belli, zengini, ortadireği, fakiri alışverişte.
Trafik kartpostal gibi hareketsiz. Adam eğildi çantasından bir sigara çıkardı, yaktı. 2.5 yıllık birlikteliği vardı o çantayla. İstanbul’da Al Jamal’den tutun da Atina’da bir sürü kafeye kadar kaç defa unutmuş, kaç defa kaybetmiş ama sonunda her zaman bulmuştu. Bir sürü kâğıt, evrak, banka kartları, kimlik, anahtarlar, ıvır zıvır...
Kimbilir kaç kişinin ahını almış Atina Borsası’nın eski binasının da bulunduğu Sofeokleus Sokağı’na saptı. Yunan başkentinin “Perşembe Pazarı” Athinas Caddesi’ne çıkması için trafik lambasının iki kez daha yeşil yanması kalıyordu.
Orta boylu esmer biri yaklaştı otomobilin kapısına. Başkentte yaşayan yüz binlerce kaçak göçmenden biri. Para isteyecekti muhtemelen...
Ama hayır!
Ya Iraklı ya da Suriyeli olması kuvvetli ihtimal göçmen, bozuk bir Yunancayla “Bey bey... Arka lastik, arka lastik” diye bağırdı.
Adam gayri ihtiyarı camı açtı ve arkaya baktı. Bir şey göremedi. Cevap için gözlerini çevirecekken kulağına gelen bir sesle irkildi:
“Yan kapı açık...”
Çantanın yerinde yeller esiyordu. Dışarı fırladı.
“İki kişi idiler ha şuradan kaçtılar.”
Adam koşarak o yöne gitti ama nafile.
Uzun kuyruktaki otomobillerden korna çalmayan yoktu.
“Hadi ya işimiz var!”
Çaresiz, üzgün otomobiline döndü adam. Tesadüfen cebinde kalmış cep telefonundan bankayı aradı, kartları iptal ettirdi. Sonra da karakolun yolunu tuttu. Karakoldaki kalabalığın sokaklarda alışveriş yapan kalabalıktan sanki farkı yok. Kimi çantasını kaptırmış, kimi cüzdanını, kimi cebindeki parasını.
Gerekli işlemler yapıldı. Adam çalınan evrakların yenilerini çıkarmanın “çarmıha gerilmek” olduğunu bile bile evinin yolunu tuttu. Başına gelen yetmiyormuş gibi kendi için de üzüldü adam. Kapkaççı burnunun dibinde otomobilin kapısını açtı, çantayı aldı ve kaçtı da adamın ruhu bile duymadı.
Geçen cumartesi başıma gelenleri anlattım.

Üç İstanbullunun sergisi

İki İstanbullu Rum, bir İstanbullu Ermeni. Rum olanlar Atina’da, Ermeni İstanbul’da yaşıyor. Üçünün de ortak yanı resim sevdası. Neli Gavroğlu, Gefso Elmacıoğlu ve Verjin Şapcı İstanbullu Rumların semti Paleon Faliron’da açtıkları sergide buluştular.
Serginin açılışında kıyamet koptu desem yeridir. İğne atsanız düşecek yeri yok.
Neli Gavroğlu yaklaşık 40 yıldır Atina’da yaşıyor, siyasal bilimler okumuş. Sokakları, insanları ve evleri fırçaya, boyaya dönüştürmeyi seviyor.
Gefso Elmacıoğlu doğuştan ressam olduğunu söyledi. Sergilediği 19 tabloda ağaçlar ve kayıklar hâkim. İstanbul’u çizmeyi çok arzuluyor.
Verjin Şapçı ise İstanbul’u taşıdı Atina’ya. Burgazada ile Büyükada konulu 18 tablosuyla İstanbullu Rum ziyaretçilerin bir denli de olsa hasret gidermelerine yardımcı oldu. Tabloları sadece bir yıl içinde tamamlamış. Bravo doğrusu.
Üçü de memnundu. Aynı sergiyi İstanbul’da da açmaya niyetliler ama onların niyeti yetmiyor tabii.

Atina gecelerinde Agora Meyhanesi

“Çile Bülbülüm Çile”yi, “Agora Meyhanesi”ni, “Dönülmez Akşamın Ufkundayım”ı ve daha nicelerini dinledim geçenlerde Atina’da.
Nice İzmir türküsü dinledim Türkçe ve Yunanca. Hele hele finaldeki şarkı, damardı. “Bu da İstanbul’a gitsin” diyerekten okudu sanatçı: “Ne acı ne acı insan kendine ne kadar yenik/ Bulunmadı ihanetin ilacı yürek koca bir kara delik/ Yapacak hiçbir şey yok gönül bu sevdi/ Yeni bir ten yeni bir heyecan bilirim üstelik.”
Hani masamda kırmızı şarabın yerine rakı, grayverin yerinde de canım yumuşak yağlı beyaz peynir olsa “Varol, nurol” diye bağıracaktım sanatçıya. Alkışlarıma “Bravo bravo” refakat etti.
Yunanistan’da adını katıldığı popstar yarışmasıyla duyuran, geçen yıl da başkentin en nezih müzikhollerinden birinde eğlence âleminin imparatoru Yorgos Mazonakis’in alt kadrosunda yer alan siyasal bilgiler mezunu İzmirli Fide Köksal üçüncü yıldır başarılı grafiğini sürdürüyor.
Sesi bir yana, sahnede duruşu ve dansı mükemmel. Rock da var, caz da kızda. Türkiye’de yeni bir ses, yeni bir yüz arayanlara duyurulur.
Yazarın Tüm Yazıları