Orman kül olmuş üzerime yağıyordu

PAZAR gecesi otomobille Gümüldür’den Kuşadası’na doğru giderken hayatımdaki "en acı manzarayı" gördüğümü söyleyebilirim.

Karşımdaki tepelerde gün doğarken oluşan kızıllığı çok görmüştüm ama gecenin o saatindeki kızıllığın bir tek anlamı vardı: Orman yangını!

Koca bir orman kül olmuş üzerimize yağıyordu. O kül yağmurunun içine girdiğimde düşündüğüm ilk şey Pompei oldu nedense. Vezüv patladığında da ilk işaret olarak böyle küller gelmiş olmalı Pompei’nin üzerine.

Dumanın ve rüzgárın taşıdığı küllerin arasında simsiyah olmuş çam ağaçları da vardı.

Káğıt sanayicisi Mehmet Ali Molay ile konuştuklarımı hatırladım, o kavrulup simsiyah olmuş çam ağaçlarına bakarken:

Türkiye topraklarının yüzde 24’ü ormanlık alanlardan oluşuyor. 22 milyon hektar orman arazimiz var. Bu ormanlardan 4 milyon metreküp sanayi odunu, 16 milyon metreküp yakacak odun elde ediyoruz. Her yıl 20 milyon metreküp de yangınlarda kül olup gidiyor.

Ormanlardan yılda 1 milyar dolar gelir elde edebiliyoruz.

Milli gelirinin yüzde 25’ini ormancılık faaliyetinden elde eden Finlandiya’nın da aşağı yukarı bizim kadar ormanı var: Toplam 26 milyon hektar.

Finlandiya bu ormanlardan yılda 80 milyon metreküp sanayi odunu elde ediyor. Katma değerli orman ürünlerinden kazancı yılda 43 milyar dolar.

Aradaki farkı yaratan tek şey, iki ülkenin ormanlarını yönetme biçimi.

Yıllardır ormanlarımızı yönettiğimiz sistemle elde edebildiğimiz sonuç bu.

Aynı sistemde ısrar ederek daha farklı bir sonuç elde edebileceğimize inanan var mı?

Artık Türkiye’nin Başbakanı’sınız!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, pazar günü Kartal İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği’nin düzenlediği pikniğe katılmış.

Biliyorsunuz, oğlu Bilal bu okulun mezunu.

Oğlunun Kartal İmam Hatip’ten mezun olmasıyla gurur duyduğunu açıklayan Başbakan, "İmam hatipliler de bu ülkenin evlatları" diye konuşmuş.

Başbakan’ın imam hatipliler konusundaki hassasiyetini hepimiz biliyoruz. Çocukları gibi kendisi de o okullardan birinden mezun.

Recep Tayyip Erdoğan, bizler gibi sıradan bir vatandaş olsaydı bu hassasiyetini sık sık sergilemesinde bir sakınca olamazdı.

Ama kendisi artık Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı sıfatını taşıyor.

Dolayısıyla ülkenin sadece imam hatip mezunu evlatlarının değil, bütün evlatlarının sorununu kendi sorunu gibi görmeli.

Ve yine hepimiz biliyoruz ki, Türkiye eğitim sisteminin en önemli sorunu imam hatip okulları değil. Mesleki öğretimin, ortaöğretimin öteki kurumlarının da ciddi sorunları var.

Bunları topluca ele almak yerine sadece imam hatipliler meselesiyle ilgilenmek, bir Başbakan’ın tercih etmemesi gereken bir durum.

Başbakan bazen unutuyor ama ben tekrar hatırlatmış olayım: Siz Türkiye’nin Başbakanı’sınız, sadece imam hatiplilerin değil!

Hikmet Çetin boşuna üzülmüş

HİKMET Çetin’i Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalıştığı günlerden beri tanırım.

Gazeteciliğimin ilk yıllarında haber bulmam konusundaki desteğini de hep hatırlarım ve "ağabey" diyecek kadar da kendimi yakın hissederim..

Sonraki yıllar boyunca da ona saygımda bir azalmaya neden olabilecek herhangi bir davranış içinde hiç olmadı.

Diyebilirim ki Türkiye’de bunca yıl siyaset yapıp da muhaliflerinin bile saygısını, sevgisini kazanmayı başarabilmiş çok az siyasetçiden birisidir.

Dün okuduğum bir haber Hikmet Çetin’i yeniden anmama neden oldu.

Olay şu: Hikmet Çetin’in oğlu Arın, Türkbükü’nde tatil yaparken Hollandalı kız arkadaşıyla gazetecilere yakalanmış.

Vatan’ın haberine göre Çetin de buna çok üzülmüş ve oğluna "Genç adamsın, kız arkadaşların olabilir ama babanın adını da iyi taşıman gerekir" demiş.

Burada Arın’ı babasına karşı savunmam gerekiyor.

Arın, hırsızlık yapmamış, sarhoş olup olay çıkarmamış, babasının kariyerini ileri sürerek hak etmediği bir uygulamayı talep etmemiş. Fotoğrafa baktım, bir babayı üzecek bir görüntü de yok.

Belli ki "Hikmet Ağabey", oğlunun sosyetik çapkınlar gibi gazete sayfalarına düşmesinden hoşlanmamış.

Bunda da haklı olabilir. Ama unutmamak gerekiyor ki bu da Arın’ın suçu değil.
Yazarın Tüm Yazıları