Orman idaresine darbe Büyükşehir’e kıyak

MADEN Yasası, Büyükşehir, imar, çevre deyince önümüze ‘Toprak döküm rantının fendi, Orman Kanununu bile yendi’ başlıklı bir not geldi.

Haberin Devamı

Notun sahibi İstanbul’dan bir orman mühendisi... İstanbul’un kuzey kesiminde kömür çıkartılan sahanın İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü’nce rehabilitasyona tabi tutularak ağaçlandırılması ve ormanlaştırılması Anayasa’nın 169. maddesi ile 6831 sayılı Orman Yasası’nın 16. maddesi gereği yasal bir zorunluluk. Bu saha 100 bin dönüm. 1997’dan itibaren toprak döküm ihaleleri yapıldı ve 2003-2007 arasında 40 milyon dolardan fazla gelir sağladı. 25 bin dönüm saha da ağaçlandırıldı. Aslında projenin sonunda 2 milyar dolarlık bir gelir bekleniyordu; yani kamu geliri olacaktı. Orman idaresi hem sokak mafyası, hem de bürokratik engellerle karşılaştı bu süreçte. Ancak Büyükşehir Belediyesi bu alanlara göz dikti; orman idaresine karşı engeller çıkardı ve sonunda Orman’ın hafriyat ihaleleri durduruldu. Bu projeyi yürüten İstanbul Orman Bölge Müdürü Faruk Çebi de seçimlerden hemen sonra görevden alınarak Trabzon’a yollandı.
(Ki Çebi, 2007’de AKP’den milletvekili aday adayı olmuştu.) Bu konuda orman mühendisleri, ‘Eski maden sahaları, toprak döküm rantına kurban ediliyor’ diye yazdılar. Bu arada hafriyat işinden bir takım eller trilyonlar götürdüler.

VEYSEL EROĞLU DİRENEMEDİ


Bugün ne mi oluyor? Orman Mühendisi okurumuz anlatıyor: “Toprak döküm işleri İstanbul Büyükşehir’e devrediliyor. Bu konuda bir tasarı hazırlandı.

Aslında ağaçlandırma çalışmaları için Büyükşehir’in orman idaresine yardımcı olması gerekmiyor mu? Orman idaresinin ağaçlandırma için parasal kaynağa hiç ihtiyaçı olmaz mı? Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun bu işe karşı olduğunu biliyoruz. Onun için, bu engelin ortadan kaldırılması için Avcılık Yasası’nın kara avcılığı yasasının ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısına bir madde eklenmesine dair bir tasarı hazırlandı, 8 martta Meclis’e sunuldu. Maddede “Madencilik faaliyetleri neticesinde tabii yapısı bozulan alanların, inşaat, yıkıntı ve hafriyat atıkları ile doldurularak ağaçlandırmaya hazır hale getirilmesi maksadıyla mücavir alanlarda Büyükşehir Belediyelerine ve il belediyelerine bedeli karşılığında izin verilebilir” deniliyor.

Böyle bir yetkinin Anayasa’ya aykırı olduğu bilinmiyor mu? Meclis’teki görüşmelerde milletvekilleri konuya biraz da bu gözle bakmalıdır.

Haberin Devamı

2007-2010 taslakları arasındaki zıtlıklar

Haberin Devamı

DOĞAN Akın, t24.com.tr’de, AKP’nin iki anayasa taslağını karşılaştırmış. “AKP’nin 2007 ve 2010 taslakları çarpıcı zıtlıklar içeriyor” diyen Akın, ”AKP’nin; 2007 yılında Prof. Ergun Özbudun başkanlığında Prof. Zühtü Arslan, Prof. Yavuz Atar, Prof. Fazıl Hüsnü Erdem, Prof. Levent Köker ve Prof. Serap Yazıcı’dan oluşan komisyona hazırlattığı anayasa taslağı yine AKP’nin hazırladığı son paketle kıyaslandığında güncel tartışma açısından çarpıcı bir tablo ile karşılaşıyoruz” diyor.

Anayasa tartışması, iktidar veya muhalefetin yanında ya da karşısında olmak değildir. Darbe anayasalarına mahkûm edilen bu ülke için doğruyu aramak açısından önem taşımıyor mu? Referandum kendi başına Anayasa hükümlerini ‘demokratik’ bir hüviyete kavuşturabilir mi? Akın’ın iki taslak arasındaki farklılığı anlatan ayrıntılı yazısını okuyabilirsiniz.

Haberin Devamı

BAŞBAKAN “Yılmaz Güney dinlenseydi Türkiye böyle olmazdı” diyor. Acaba hukuk, demokrasi, yargı bağımsızlığı, şeriat vs diye yıllardır bağıran aydınlar, Ordu’nun söylediklerinin yüzde birini, Atatürk’ün söylediklerinin binde birini dinlese Türkiye çok daha iyi yerlerde olurdu. 

Biliyor musunuz

CNN’deki ‘Bir Medya Mahallesi’ programında, Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya’nın İlhan Selçuk’la ilgili olarak “Yoğun bakımda olduğu için gündemi takip edemiyor, Turhan Abi’nin ölümünü de bildiğim kadarıyla bilmiyor” dediğini, program yapımcısı Ayşenur Arslan’ın öneri üzerine “Programı bir kez de orada (Silivri’de) yapalım” dediğini...

57. hükümet 34 maddeyi değiştirdi sorun olmadı

Haberin Devamı

57. hükümet döneminde Anayasa’nın 34 maddesinin değişmesi süreci hepimiz için bugünlerde ders olmalıdır. Bugün hatırlanması gereken en önemli husus, bu maddelerin değiştirilmesi partiler arası ve toplumsal uzlaşı ile, toplumu her kesiminin görüşü alınarak, ve geniş kitlelerle mutabakat sağlanarak gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bu uzlaşıdan dolayı o dönemde Anayasa’mızın değiştirilen 34 maddesinin her biri 400’ün üstünde milletvekili oyuyla kabul edilmiş ve hiçbir zaman maddelerin kabulü konusunda bu kadar tedirginlik yaşanmamış, toplumda tereddüt yaratılmamıştır. Kabul edilen maddeler toplumun büyük kesiminin talep ettiği, arzu ettiği, hazır olduğu değişiklikler idi ve dolayısıyla hiçbir şekilde kutuplaşmaya veya erkler ayırımını yıpratmaya yol açmadılar.

Bugünkü yaşananlara baktığımızda durumun ne kadar farklı olduğunu üzülerek görüyoruz. Toplumda mevcut Anayasa’nın değişmesi gereken yerleri olduğu konusunda destek var, ancak bunun nasıl yapıldığı hayati önem taşıyor. Bugün iktidar partisinin sayısal çoğunluğuna güvenerek hiç bir şekilde önceden toplum içinde tartışmadan, sadece parti temsilcilerinin hazırladığı, açıklanana kadar içeriği bile bilinmeyen bir paketin ilgili taraflara görüş vermeleri için kısa bir süre verilerek sunulduğu bir durumla karşı karşıyayız. Gerekçe olarak hukuk sistemleri bizden çok farklı olan ülkeleri örnek göstermek ve yargının siyasallaşması gibi ciddi endişeleri hafife almak bu paketi daha meşru bir hale getirmiyor. En baştan beri bu süreç şeffaf ve toplumsal uzlaşıya açık olmalı ve ancak yoğun tartışmalar sonunda olgunlaşmalı idi. Baştan eksik ve yanlış olan bu yaklaşıma karşı çıkan her kesimin bu yaklaşıma olan itirazlarını acilen topluma anlatması gerekmektedir. 57. Hükümetin yaptığı gibi şeffaf, açık bir şekilde yapılmayan değişiklikler daha baştan eksik ve sakat doğar ve toplumda giderek artan kutuplaştırmayı daha da derinleştirir.
Tayyibe GÜLEK
57. Hükümet Devlet Eski Bakanı

Yazarın Tüm Yazıları