Orkestra cevabı

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Dün, Yalçın Bayer'in yönettiği ‘‘Söz Milletin'' köşesinde, geçen cumartesi günü yazmış olduğum ‘‘Orkestra ve Nalburiye'' başlıklı makalemi polemikçi bir uslupla eleştiren ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası viyolonsel grubu üyesi Ancan Özasker'in imzasını taşıyan bir mektup yayınlandı.

Konunun öz itibariyle öneminden yola çıkarak cevap hakkımı kullanıyorum.

* * *

BİR: Özasker'in iddia ettiğinin tersine, yazımda Hikmet Şimşek'in bugün de CSO şefi olduğu öne sürülmemiştir. Yalnızca ‘‘şef'' ünvanı zikredilmiştir.

Elde etmiş olduğu bu sıfatı Şimşek'in ilelebet taşıyacağı göz önüne alınırsa, kendisi için yukarıdaki ünvanın kullanılması son derece doğaldır.

İKİ: Ankara konserindeki ‘‘Dokuzuncu Senfoni''nin sırf CSO tarafından icra edildiği gibi bir ifadem olmamıştır.

Özasker'in de belirttiği gibi söz konusu konserde CSO da yer aldığından, bu orkestra yöneticilerine hitap eden anlatımımda her hangi bir yanlış yoktur.

ÜÇ: Doğrudur, ‘‘maestro'' kelimesi ‘‘i''le değil ‘‘e''le yazılır. İmla hatası mevcuttur. ‘‘Nazik aksanımı'' alaya almaya kalkışan Özasker eğer arşiv karıştırırsa, bu sözcüğün eski makalelerimde ‘‘e''le yazıldığını görecektir.

DÖRT: Yine doğrudur, ‘‘partisyon'' orkestra şeflerinin önünde, ‘‘parti'' ise müzisyenlerin önünde durur. ‘‘Syon'' fazlasını düzeltir, özür dilerim.

* * *

Ancak, ‘‘i''li imla hatasını kullanarak ucuz polemik yapmaya kalkışan CSO üyesi, yazımın özü konusunda elle tutulur bir karşı argüman getirememektedir.

Evet, tekrarlıyorum, kendilerine misyon vehmeden orkestra yöneticilerinin klasik Batı musikisini sloganlaştırması, çağdaşlıkla ve uygarlıkla bağdaşmaz.

Günümüzün çağdaşlığı ve uygarlığı insanların müzik tercihine karışmamak özgürlüğünü içerir. Tınılar politik bir şiar olamaz. Olmamalıdır.

Tersini düşünmek Hitler'in Wagner, Stalin'in Şostokoviç tuzağına götürür.

Kaldı ki, orkestra yöneticilerinin asli görevi ve asıl yükümlülüğü, her şeyden önce, gruplarının bilimum ‘‘müzikalite'' sorunlarıyla ilgilenmektir.

Sahip oldukları statü, onlara, kendi siyasi fikirlerinden yola çıkarak ‘‘devrim vidası sıkmak'' veya ‘‘yalama'' teşhisi koymak gibi bir hak getirmez.

* * *

Öte yandan, Ancan Özasker, her hangi bir müziğin empoze edilmesine karşı çıkışımı Doğan Hızlan'ı aksi yönde örnek göstererek yanıtlamaya çalışmaktadır.

Ben Hızlan adına konuşamam ama Özasker'e tekrar ve dikkatlice okumasını tavsiye ederim ki, sanat eleştirmeni ‘‘Radikal'' gazetesinin konuya ilişkin sorusunu yanıtlarken, CSO yöneticilerinin çıkışını kastederek ‘‘...bunu Atatürkçülük propagandasına dönüştürmekten yana değilim. Müziğin ayrı bir yönü vardır ama bu kadar propagandaya alet edilmesine de karşıyım'' demektedir.

Diğer taraftan, Özasker'in CSO bünyesinde yer alan ve uluslararası değer taşıyan sanatçılara atıfta bulunması, heyhat, esas gerçeği değiştirmemektedir.

Böylesine müzisyenlerin bireysel mevcudiyeti söz konusu orkestrayı kollektif planda uluslararası düzeye çıkartamamaktadır.

Kalburüstü orkestraları biraz işitmiş ve bir nebze kulağı olan herkes bilmektedir ki, CSO ancak iç güveysinden hallice bir grado tutturabilmektedir.

Ve yine heyhat, ‘‘Türk Beşleri'' icrasını arayan bu satırların yazarı CSO plağını değil, Budapeşte ve Moskova orkestraları versiyonunu bulabilmektedir.

Bir de Özasker unutmamalıdır ki, CSO konserine slogancı dürtüyle katılarak sönüklük notalarını alkışlayacakların ezici çoğunluğu eve dönüşte başka müziğe geçecek, fakat bu satırların yazarı yine klasik Batı musikisi dinleyecektir.

Zaten işte bu özgür tercihinden dolayıdır ki, müziğin siyasileştirilmesini reddetmeye devam edecek ve kötüyü pohpohlamak yanılgısıyla uzlaşmayacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları