Orhan Veli’den bu yana çukurlara düşüyoruz

Bu ülkede şehir içinde de trafik kazasında yok pahasına ölebilirsiniz, şehirlerarası yolda da...

Hayatımız pamuk ipliğine bağlı.

Ne kadar iyi sürücü olursanız olun, ne kadar dikkatli kullanırsanız kullanın, trafik kurallarına ne kadar uyarsanız uyun fark etmez.

Geçtiğimiz haftalarda Beşiktaş Yıldız yokuşunda bir motorsiklet yol kenarına dökülen kum yığınına çarptı, iki kişi öldü.

Bir gün önce gözlerimle görmüştüm kum yığınının etrafına tek bir uyarı levhası asılmadığını...

Önceki gün de Ankara-Adana karayolunda da korkunç bir olay yaşandı.

Yine tek bir uyarı levhası olmadığı için 7 kişi canından oldu, bir aile yok oldu.

Dümdüz giden şehirlerarası bir yolun ortasına karayolları, 8 metre genişliğinde 6 metre derinliğinde bir çukur kazmış.

Işıklı tabela yok, sürücüleri uyaracak ikaz lambaları yok, bariyerler, güvenlik şeritleri yok.

Gece karanlığında kim nasıl görsün yol ortasındaki o koca çukuru!

Görmediler işte!

Orhan Veli’den bu yana 50 yıldır böyle çukurlara düşüyoruz.

Ankara’da 1950 yılında belediye çukuruna düşüp 36 yaşında ölmüştü Orhan Veli Kanık.

56 yıl sonra yine Ankara’ya doğru giden bir yolda bu kez 7 kişi birden çukura düşüp öldü.

50 yıldır bırakın düzelmeyi, demek işler daha da kötüye gidiyor.

Sorumlular cezalandırılmadıkça, milyonlarca lira tazminat ödenmedikçe, yetkililer istifa etmedikçe kimbilir kaç yıl daha çukurlara düşeceğiz.

Bu ülkenin belediye çukuruna şair düşer ölür!

Bu ülkenin karayolu çukuruna aile düşer yok olur!

Pes be kardeşim!

50 yılda bir arpa boyu mu yol alınmaz...

F1 ilanları

Formula 1 öncesinde ve sonrasında Kanal D’nin çıktığı gazete ilanlarına bayıldım...

Yarıştan bir hafta önce başladılar.

Gazetelerde tam ve yarım sayfa çıkan ilanlarda Boğaz kenarında bir garson, F1 aracının içindeki pilota çay servisi yapıyordu.

Bir nevi ’hoşgeldin’ diyordu.

Pazar günü, "Büyük yarış bugün" başlığıyla çıkan ilanda ise bu kez F1 aracının içindeki pilot, piste gitmek için Fatih Sultan Mehmet Köprüsü gişelerinde geçiş ücreti ödüyordu.

Yarışlar bitti, organizasyon başarıyla tamamlandı.

Dünkü gazetelerde yer alan ilanda ise bir görevli F1 aracının arkasından kovayla su döküyordu.

"Seneye görüşmek üzere" başlığının altında...

Yarış öncesinde ve sonrasında fikr-i takip olan bir ilan serisi.

Yaratıcılarının eline sağlık.

İlhan’la Seray’ın tavla maçı...

Yaz döneminde hafta içi ya da hafta sonu fark etmiyor, Kuruçeşme Aşşk Cafe her saat tıklım tıklım.

Gündüz saati kapısında magazin kameraları bekleyecek kadar çok ünlü ağırlıyor mekan.

Pazar günü de öyleydi.

Bir köşede oturmuş Reha Muhtar, yeni televizyon programını anlatıyordu.

Girişte ise Seray Sever’le İlhan Mansız hararetli bir tavla maçına tutuşmuştu.

İlhan, Almanya’da eski sevgilisi Nina Rittez’le birlikte yaşayan kızı Aimiee’yi de Türkiye’ye getirmiş.

Aimiee annesine çekmiş, sapsarı saçlar, renkli gözler...

Seray da, daha şimdiden kıza aşık, "ne kadar güzel değil mi" diye anlata anlata bitiremiyor küçük kızı.

İddialı tavla maçını nesine oynadıklarını söylemediler, kimin kaybettiğini de bilmiyorum.

Seray ’altı kapıya’ aldı mı İlhan’ı öğreniriz nasıl olsa.

Biz geçtik iskeleye kahvelerimizi içtik.

Aşşk Cafe güzel oluyor hafta sonları.

Hayvan sahipleri bencil mi olur

Engin Ardıç, 12 yıldır birlikte yaşadığı kedisini kaybetti.

Dün köşesinde yazdı, yeşil gözlü, uzun tüylü, üç renkliymiş...

"Ne Lübnan’a asker gönderme, ne cumhurbaşkanı seçimi, ne basketbol takımımızın başarısı ne de Galatasaray’ın puan kaybı umurumda" diyor Engin ağabey.

Yazısını okuyunca, hayvan sahipleri neden bu kadar bencil oluyorlar diye düşündüm!

O hayvana tutkuyla bağlanırlar, pek çok şeyin önünde tutarlar onu...

Sevdiği hayvanla birlikte bencil bir hayat kurarlar.

Hele ki kaybettikleri zaman dünyanın merkezinde sadece o hayvan vardır. Engin Ağabey de aynı durumda, o kadar dünya umurunda değil ki oturmuş altı paket sigara içmiş, hüngür hüngür de ağlamış.

"Alt tarafı bir kedi" der, hayatında hiçbir hayvanı beslememiş olanlar.

Anlam veremezler bu ’bencilliğe’... Ne kadar anlatmaya çalışsanız da anlamazlar o aşkı!

Bizim de köpeğimiz 13 yaşında, yani bir ayağı çukurda, yani yakındır Engin Ağabey’in üzüntüsünü yaşamam.

Yakındır Engin Ardıç kadar ’bencilleşmem’...
Yazarın Tüm Yazıları