Operadaki hayalet

BORGOGNISANTI Sokağı 140 numaradaki masa, tam Ferzan Özpetek filminden fırlamış gibi.

Haberin Devamı

Ferzan ortada oturuyor. Etrafında İtalyan arkadaşları, filmlerinin görsel yönetmeni ve 4 Türk arkadaşı varız.
Sokaklar İtalyan bayrakları ile dolu.
Ülke bu yıl, “milli birliğini” kazanmanın 150’nci yılını kutluyor.
Yedi saat sonra, Floransa şehrinin en büyük kültür şenliği başlayacak.
Açılışı, Ferzan Özpetek’in sahneye koyacağı “Aida” operası yapacak.
-  İtalyan milli birliği kutlanıyor, kadro şöyle.
Besteci bir İtalyan. Giuseppe Verdi.
Sahneye koyan bir Türk: Ferzan Özpetek.
Orkestra şefi bir Hintli: Zubin Mehta.
“Aida” rolünü oynayan soprano ise Çinli.
Sizin de aklınıza Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı gelmez mi?
Küresel devletlerin etnik kozmoğrafyası renkleniyor.
* * *
Hayatımın en olağanüstü opera gösterilerinden birini izledim.
Bana göre Ferzan Özpetek’in sahneye koyduğu “Aida”, 21’inci yüzyıl operasının galasıydı.
“Aida”, operanın günümüzde nereye gideceğini çok çarpıcı ve başarılı bir yorumla ilan etti.
Şimdi size bu olağanüstü geceye ait gözlemlerimi en direkt anlatımla aktarayım.
-  Gala gecesi Floransa’nın “Halk tiyatrosu” olarak bilinen Teatro Comunale’de yapıldı.
Opera saat 19.30’da başlayacaktı. Ancak tiyatro çalışanları greve gittiği için bir saat gecikmeyle başladı.
Davetliler hiç itiraz etmeden sakin biçimde bekledi.
-  Katılanlar çok şıktı. Gitmeden önce Ferzan Özpetek’e, “Smokin getireyim mi” diye sordum. “Hayır takım elbise yeter” dedi. Salonda çok sayıda smokinli erkek, tuvaletli kadın vardı.
Ferzan ise öğle yemeğindeki kıyafeti ile geldi. Kravat takmamıştı.
-  Tiyatronun girişinde İtalyanca’dan sonra en çok konuşulan dil Türkçe’ydi. Çok sayıda Türk davetli vardı.
Adana’dan ve İzmir’den özel sefer düzenlenmiş. Biri, “Porsche şirketinin, 10 müşterisini davet ettiğini” söyledi.
İzleyiciler arasında Caroline Koç ve iki arkadaşı da vardı. Onunla, tasarladığı yeni Türk kahvesini konuştuk.
-  Opera başlamadan önce sunucu Ferzan Özpetek’i sahneye davet etti ve onu “Türk İtalyan” olarak takdim etti.
Demek ki biz de “Kürt Türk”, “Yahudi Türk”, “Rum Türk”, “Arap Türk” ifadelerini rahatça kullanabiliriz.
Bu durumda Hürriyet’in logosundaki “Türkiye Türklerindir” sözüne de kimse itiraz edemez.
-  Ferzan bir ara “İngilizcem çok iyi değil” deyince Zubin Mehta şaka yaptı:
“Sen Türkçe konuş ben İngilizce’ye çeviririm.”
-  Daha ilk sahneden itibaren, çok farklı bir “Aida” ile karşı karşıya olduğunuzu fark ediyorsunuz.
Dekor olağanüstü sinematografik. Işık, bugüne kadar gördüğüm en başarılılarından biri diyebilirim. Kostümleri Özpetek’in filmlerinin kostümcüsü yapmış.
Her şey çok sinematografik, çok başarılı.
Ama “La Scala”nın klasikçileri ne düşünür bilemem.
-  Teatro Comunale binası dıştan tipik bir Floransa yapıtı. Ancak iç dekorunu beğenmedim. 1970’li yılların “kitsch” anlayışını yansıtıyor. Belli ki Floransa’nın klasikliği ile yeni bir şeyi birleştirmek istemişler.
Sonuç faciaya yakın. Hele o lambriler yok mu? Tam “halkevi”.
-  Başlangıçta, salonun akustiğinin kötü olduğu hissine kapıldım. Ama koronun arkadan gelen sesini dinlemeye başlayınca fikrim değişti.
Gösteriden sonra otele yürüyerek döndüm. Sokaklar bomboştu.
Floransa, olağanüstü bir şehir.
Ve bir Türk sanatçısı, milli birliğinin 150’nci yılında İtalya halkının gönlünü kazanmış.
İnsanoğlu, sanatçıları unutmuyor.
Sanatçılara ve sanat eserlerine eziyet edenleri de unutmuyor.
Önceki akşam, Teatro Comunale’de bir hayalet dolaşıyordu.
“Operadaki hayalet”...
Yan tarafta onu da anlatacağım.

Haberin Devamı

Bir baş gidiyor iki baş geliyor

Haberin Devamı

-  HERKES şunu merak ediyordu. Ferzan Özpetek “Aida”ya ne eklemişti?
Önce neler çıkardığını söyleyeyim. Çok uzun dans sahnelerini çıkarmış, daha kompakt hale getirmiş.
-  Operaya gerçek anlamda sinematografik bir görünüm vermiş. Dekorları çok ama gerçekten çok etkileyici buldum. Zaman zaman Broadway’in en pahalı prodüksiyonlarını zorlayacak bir havası var.
Broadway’in geçen yıl sonunda 70 milyon dolarlık “Spiderman” prodüksiyonunu bir gecede çöpe attığını düşünürsek, Floransa olağanüstü bir şey yaratmış.
-  Küçük bir dedikodu; kimse söylemedi ama, anladığım kadarı ile bütçesi 1 milyon Euro’dan azmış. Japonya ve ABD dahil birçok ülkeye satılmış.
-  Ferzan, oyuna çok çarpıcı bir çocuk sahnesi eklemiş. Mısırlılar “Zafer!” çığlıkları atarken hayatını kaybeden küçük kız sahnesi gerçekten etkileyiciydi.
Bir başka katkısı da, koroyu sahnenin en önüne kadar getirip, etkisini daha da büyütmesiydi.
-  Tabii ki biz Türkler açısından en büyük katkısı, Nemrut’taki başların kopyalarını ilk üç perdede etkileyici dekor olarak kullanmasıydı.
Turizm Bakanlığı Ferzan’a, devletin en büyük nişanını vermeli.
-  Tahmin ediyorum, salondaki Türklerin hemen hepsi bu sahneleri aynı buruklukla izlemiştir.
Ülkemizde Mehmet Aksoy gibi büyük bir sanatçının heykelinin başı kesilirken, Anadolu’nun simgesi sayılabilecek bir başın, Rönesans’ın Kabe’sinde böyle görkemli bir açılış yapması bir daha hiç çıkmayacak şekilde aklımıza takıldı.
-  Bu sahneleri seyrederken aklıma şu geldi. Türkiye’nin, uluslararası ödüller almış yazarları, sanatçıları bu konuda tek kelime etmedi.
Burjuvazisi suspustu.
Korku mu? Menfaat mi...
Floransa’da ise taştan yapılmış iki baş, Anadolu’da kesilen iki başın hesabını soruyordu.
Orada anladım ki, bu hesap daha yıllarca sorulacak.
Biz sormazsak, operadaki hayaletler soracak.
-  Abartmadan söyleyeyim. Ferzan, Fellini, Visconti gibi büyük İtalyan sinema sanatçıları kulübüne girmiş.
-  Oyundan sonra tiyatronun daha küçük bir salonunda sınırlı sayıda izleyiciye yemek verildi.
Sanatçılar ve oyuna katkıda bulunanlar için sahnede masalar hazırlanmıştı. Bizler dinleyicilere ayrılan bölümde kurulan masalara oturduk.
Masamızda Türkiye’nin opera konusundaki en büyük uzmanlarından biri olan Zeynep Oral vardı.
Ona “Öteki Aida operaları ile farkı neydi” diye sordum. “Çok farklı ve çok başarılı olduğunu” söyledi.
Zeynep Oral’ın Leyla Gencer üzerine yazdığı kitap, bu hafta İtalya’nın en prestijli yayınevlerinden biri tarafından yayınlanıyor.
-  Masamızda Türkiye’nin Roma Büyükelçisi Hakkı Akil, opera sanatçısı olan eşi ve kızı da oturuyordu. Büyükelçi çok sempatik ve sıcak bir insan.
Eğitimini Bordeaux’da yapmış ve rahatlıkla söyleyebilirim; iyi bir şarap uzmanı.
Tabii ki “Operadaki hayalet” de masamızda oturuyordu.
Çünkü bütün yemek boyunca, “kesik başın intikamını” konuştuk.

Yazarın Tüm Yazıları