Onurlu iki davranış!

ÖNCE, İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak’ın, geçen hafta, İsrail’in Türkiye Büyükelçisi Gabi Levi ile İstanbul Başkonsolosu Mordehai Amihai’ye verdiği dersi hatırlatalım.

İsrailli iki diplomat, görüşmek için randevu aldıkları Prof. Dr. Mesut Parlak’ın makam odasına silahlı korumalarıyla birlikte girmek için ısrar etmişlerdi.

Bunun üzerine Mesut Bey haklı olarak "Görüşme talebi sizden geldi. Bize güvenmiyorsanız niçin beni ziyarete geliyorsunuz? Görüşme burada bitmiştir. Geldiğiniz için teşekkür ediyorum. Burası Türkiye Cumhuriyeti. Güle güle baylar" diyerek saygısız diplomatlara kapıyı göstermişti. Bu olay bana 96 yıl önceki başka bir onurlu davranışı hatırlattı.

* * *

Cengiz Özakıncı, "Neveser" adlı kitabında ilginç bir tarihi olayı anlatır: (Otopsi Yayınları, s. 85-88)

Osmanlı’nın Washington büyükelçisi Ahmet Rüstem Bey’in, 24 Haziran 1914’te görevine başlar başlamaz göz attığı Amerikan gazeteleri, Müslüman Türklerin Hıristiyan Ermenileri kılıçtan geçirdiğini söylüyor, Türklere ağır sövgüler yağdırıyor, Amerika Başkanı’ndan Türkiye’ye Amerikan savaş gemileri göndermesini istiyorlardı.

Ahmet Rüstem Bey, 8 Eylül 1914 günlü "Evening Star" gazetesinde yayımlanan demecinde; "İngiltere ve Fransa’nın Türkiye’de Hıristiyanlara katliam yapıldığı yalanını bahane ederek Türk limanlarına Amerikan savaş gemileri gönderilmesini istediklerini" söylüyor, Ermenilerin Hıristiyan oldukları için değil, isyan ettikleri için, Fransa, İngiltere ve Rusya’nın desteğiyle ayaklanıp Osmanlı devletini zayıflatmak istedikleri için cezalandırıldığını belirtiyordu.

"Böyle silahlı bir ayaklanma karşısında Fransa ve İngiltere acaba ne yapardı? Ülkelerinin özgürlüğü için dövüşen Cezayirlileri zindanlara tıkıp dumanla boğmuş olan Fransa,
’Sipahi isyanı’ nedeniyle yakaladığı Hintlileri top namlularının ağzına bağlayıp sonra o topları ateşleyen İngiltere, aynı tahrikler karşısında kalsalardı acaba ne yaparlardı?" diyor, Amerikalıların Filipinleri işgal ederken yerli halka uyguladıkları işkenceleri ve Amerika’da her gün işlenen "zencileri linç etme" suçlarını anımsatarak, "Varsayalım ki, Amerika’daki zencilerin, ABD’nin işgali için Japonlarla gizlice anlaşmış oldukları ortaya çıkarıldı. Acaba o zencilerin kaçı hayatta bırakılırdı?" diye soruyordu.

* * *

Ahmet Rüstem Bey’in bu demeçlerine öfkelenen Amerikan Başkanı Wilson, 10 Eylül 1914 günü "Türk Büyükelçisi sınırı aşmıştır" diyor, sözlerini geri alıp özür dilememesi durumunda Amerika’dan çıkartılması gerektiğini bildiriyordu.

Ahmet Rüstem Bey ise cevap yazısında sözlerini kesinlikle geri almayacağını belirtiyordu.

1914’te Amerikan basınında Ermeni soykırımcılığıyla suçlanan Türklerin böyle bir suç işlemediklerini haykırdığı için ölüm tehditleri altında Amerika’dan ayrılan Osmanlı’nın Washington Büyükelçisi Ahmet Rüstem Bey, ilk adı Alfred de Bilinski olan bir Polonyalı idi. 1918’de Bern’de Fransızca yayınladığı "Cihan Harbi ve Türk-Ermeni Meselesi" adlı kitabının önsözünde:

"Ermeni meselesinde dünya kamuoyuna karşı Türkiye’yi savunmayı amaçlayan bu kitabı yazarken, doğduğum, pek çok iyiliğini ve nimetlerini gördüğüm bu ülkeye bağlılık duygularımı sürdürmeyi düşündüm. Bu ülkenin ve Türk halkının onurunu korumak için iki kez düello bile yaptım. Beni harekete geçiren itici güç ülkeme olan sevgimdir" diyordu.

* * *

Bugün "Canım Batılılar öyle söylüyorsa öyledir, demek ki Ermeni soykırımı yapmışız kabul edelim, ne var bunda, özür dileyelim olsun bitsin" diyen "mankafa"ların çoğaldığını gördükçe, Polonya kökenli Ahmet Rüstem Bey’in mezarında doğrulup "Bre namussuzlar! Siz ne biçim Türksünüz?" diye haykırdığını düşlüyorum!
Yazarın Tüm Yazıları