Omurgamı herkese tavsiye ederim

Güncelleme Tarihi:

Omurgamı herkese tavsiye ederim
Oluşturulma Tarihi: Aralık 17, 2001 01:58

Keyifle okuduğunuzu düşünerek, Genel Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök'e sorularımıza devam ediyoruz. Bugünküler de dünküler kadar sansürsüz ve ‘‘taş’’ gibi... Yanıtlar da yine içten ve Ertuğrul Özkök kıvraklığında... İyi bayramlar...

Fiiliyatta hiçbir zaman solcu olmadığınız söyleniyor. Ama geçmişte solcuymuş gibi davranmak hoşunuza gidiyor. Neden?

Şurası doğru: Türkiye'de hiç bir resmi veya özel kuruluş bana ‘‘solculuk beratı'' vermedi. Kimde böyle bir berat varsa getirsin görelim. Ben de merak ediyorum.

‘‘Elveda Başkaldırı’’ kitabınız pek meşhur. ‘‘Bugün bunları yapıyorum ama o kitabı yazan da benim!’’ deme gereğini hisediyor musunuz?

O kitap zaten bugünkü hayatımın ‘‘mukaddimesiydi.’’ Yani girizgahı!

ENTELEKTÜELLERİN SÜNGÜLERİNİ İNDİRDİM

Entelektüeller size neden karşı? Sizi tehlikeli buluyorlar. Gerçekten öyle misiniz?

Bu ülkede entelektüeller meydanı boş bulup, yıllar boyu terör estirdiler. Şimdi onların numaralarını iyi bilen birisi gelince de süngüleri indi! Ben bazı sözde aydınların bu ülkeye çok zarar verdiğine samimiyetle inanıyorum. O nedenle de onlara pabuç bırakmıyorum. Mesele ve nefret biraz da bundan olmalı.

DÖNME HIZIMA BİLE YETİŞEMEZLER

‘‘O kadar hızlı dönerim ki, döndüğümü anlamazsınız bile!’’ lafı size ait, nereden buluyorsunuz bunları...

Hayır benim lafım öyle değil, şöyleydi: ‘‘Dönme hızıma bile yetişemezler!’’ Tıpkı Özal'ın ‘‘Hayallerime bile yetişemezler’’ sözü gibi. Ben döneklerden değil, asıl ‘‘dönememeklerden’’, yani değişemeyenlerden zarar geleceğine inanıyorum. En azından bugüne kadar Türkiye'ye en çok zararı onlar verdiler. Ben hayalperestim. Hayallerime ulaşmak için bazen düz yollardan, bazen de dönemeçli yollardan giderim. Ama giderim.

Dünü reddetmek, yarını kabullenmek midir?

Esas meseleye ‘‘döneklik’’e geldik! Hayatımda hiç gocunmadığım sıfatlardan biri de ‘‘döneklik...’’ Marksistler ve din yobazları bu kelimeyi, kendi safsatalarını korumak için zırh olarak kullanırlardı. Benim koruyacak safsatam yok. O nedenle değişmek gerektiğinde değişirim.

MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ’Nİ YIKTIRMAYI BİLE PLANLADIM

İnternet geyiklerinde bile ne kadar ‘‘iyimser’’ olduğunuz yazılıp, çiziliyor. İflah olmaz bir iyimser misiniz yoksa bulunduğunuz konum mu böyle davranmanızı gerektiriyor?

Doğru, iflah olmaz bir iyimserim! İyi ki de böyleyim! Hatta gençliğimde bir zamanlar hep karamsar insanların devam ettiği ‘‘Mülkiyeliler Birliği'ni’’ yıktırmayı bile planlamıştım. Gençlik hayalleri işte...

Peki omurganızın olmadığı doğru mu!

Çok gaddar bir soru! Omurga, canlı gövdesinin en hayati organlarından biridir. Hareket etmezseniz, eğilip kalkmazsanız kireçlenir, çok sert olursa kırılır, çok yumuşak olursa ayakta duramazsınız. Benimki ikisinin ortasında bir şey. Herkese de tavsiye ederim.

KUPKURU BİR ETİĞE KARŞIYIM

Gazetecilikte etiğe inanmayan bir yayın yönetmenisiniz. Bunu nasıl beceriyorsunuz?

Bir noktayı aydınlatayım: Başkalarının empoze etmeye çalıştığı, kupkuru bir ‘‘etiğe’’ karşıyım ben. Yoksa çok sağlam etik kurallarım var. Ama bu, meslek derneklerinde kuruyup kalmış bir zihniyetin insanı ruhsuzluğa sevkeden etik anlayışıyla elbette uyuşmuyor! Ben hayatı, rengi, hakedilmiş parayla tüketimi seviyorum. Türkiye'nin renklerini, keyfini gazete üzerine taşımayı seviyorum. Bir de mizahı tabii...

İyi başlık attığınız söyleniyor. Kendi hayatınızı, kişiliğinizi tanımlayan 9 sütuna bir manşet atsanız ne olurdu?

Yani ‘‘Post mortem’’ mi, yoksa yaşayan biri olarak mı! Ölümümden sonrası için soruluyorsa şöyle bir şey olabilir: ‘‘Göklerde iş takibine gitti!’’ Ya da daha kısa bir şey: ‘‘Hadi eyvallah...’’ Veya ‘‘Bir hergele daha Hürriyet'i seçti.’’

Keşke gazeteyi içimdeki hergele yönetebilse...

Bir yazınızda ‘‘içinizdeki şizofren hergele’’den söz etmiştiniz. Söyleyin de rahatlayalım, gazeteyi o yönetmiyor değil mi?

- Keşke yönetebilse! İnanın Cem Yılmaz kadar başarılı olurdum. Ama ne yazık ki, Hürriyet'in ‘‘kanunları’’ benim hergeleliğimden çok daha etkili. (Not: Allahtan ki öyle!)

Ara sıra yalan söylerim

Hangi sıklıkta yalan söylersiniz?

İş ilişkilerimde söylemiyorum. Ama özel hayatımda zaman zaman yalan söylediğim oluyor. Yani sık sık da diyebilirsiniz.

Peki bu sorulara cevap verirken hiç yalan söylediniz mi?

Hayır. Sadece birkaç soruya cevap vermedim. O kadar. Bu kadar sansürcülük kadı kızında da olur...

Yalan söylerken mi seks yaparken mi daha çok heyecanlanırsınız?

Seks yalanlarında...

İş beni bırakmadan bırakırım

Bu işi ne zaman bırakmayı düşünüyorsunuz?

Bu iş beni bırakmadan üç yıl önce. Çünkü tam zamanı o...

Gazeteciliği bırakınca... a) Politikaya atılacağım b) Hiç işim olmaz, inzivaya çekileceğim c) Kaktüs yetiştireceğim d) Genel müdür olup para basacağım e) Yeniden baba olacağım...

Ne yapacağımı bilmiyorum. Ama en korktuğum şeyi biliyorum: Pijamaları çekip, her gün başkalarının yaptığı gazeteleri tenkit etmek. Yani emekli süvari zabiti psikolojisi!

Hürriyet’i hiçbir starı geçemez

Bir sürü insanı yazar yaptınız. Onlara bakarken ne hissediyorsunuz?

Ben sadece insanlara imkan tanıdım. Hakedenler yükseldi, etmeyenler kaybolup gitti. Başarılı olanlara bakarken elbette ki büyük keyif alıyorum.

Kimin ‘‘star’’ olacağına siz karar veriyorsunuz. Bu sizi rahatsız etmiyor mu? Bazı insanları da ‘‘gömüyor olmak’’ vicdan azabı duymanıza sebep olmuyor mu?

Bir dakika! Kimin ‘‘star’’ olacağına biz karar vermiyoruz ki. Okuyucu veya izleyici veriyor. Biz olsa olsa ‘‘star adaylarını’’ ortaya çıkarıyoruz. Bazı insanlara haksızlık etmiyor muyuz? Olmuştur. Ama bunu taammüden, kasıtlı olarak yapmamız mümkün değil. Çünkü böyle bir cevher, burada olmazsa başka yerde star olur.

‘‘Star’’larınızı neye göre seçiyorsunuz?

Özel bir seçme tekniği yok. Bazıları kendileri aday oluyor. Bazılarını birileri tavsiye ediyor. Mesela Pakize Suda'yı rahmetli Orhan Olcay tavsiye etti. Serdar Turgut'la Ankara'dan beri birlikte çalışıyoruz. Bugün star diye bildiğiniz bütün insanlar bunu gerçekten hak etmişlerdir. Ama hiçbir star, hiçbir yönetici, Hürriyet isminin üzerine çıkamaz. Hürriyet her şeyin üstündedir.

‘Cimri’ demek bana hakarettir

Cimri olduğunuz söyleniyor. Doğru mu?

Aaaa. Bana hayatta yapılacak en büyük hakaret budur! Çok yakınlarıma sorabilirsiniz...

Cebinizden en son neden para çıkardınız ve ne satın aldınız?

Önceki hafta Akmerkez'de kredi kartıyla anneme bir hediye, iki arkadaşıma da Dianna Kroll'un son CD'sini aldım.

Ama para taşımadığınız, uçan kuşa borcunuz olduğu söyleniyor. Doğru mu?

Doğru. Nakit harcamaları hep yanımdaki insanlar yapıyor, sonra da onlara ödeniyor. Kimseye beş kuruş borcum yok!

Hangi ekmek! Doğan Hızlan’ın ekmeği mi?

Kaç senedir dolmuşa, otobüse, vapura binmediniz. Halkla en son temasınız ne zaman gerçekleşti?

Ben devlet maaşı ile geçinen bir öğretim üyesiyken de otobüse fazla binmezdim. Üç dört kilometreden az yolları yürürdüm. Ama son 10 yıldır kamusal taşıma araçlarına binmediğimi itiraf edeyim. Türkiye'deki şirketlerin orta ve üst yöneticilerine sorun bakalım, son 5 yılda kaç kere otobüse binmişler...

Bu arada ekmek kaç lira?

Hangisi? Halk mı, normal mi, yoksa Doğan Hızlan'ın aldığı özel ekmekler mi?

Artık dedikodum bile yapılmıyor

Eskiden kişisel yaşamınız hakkında dedikodu çıkardı. Son zamanlarda azalması sinirinizi bozmuyor mu? Yoksa siz yaşlanıyor musunuz?

Ne diyeyim ki? Dedikodu! Doğru, evvelden niye çıkıyor diye sinirleniyordum, şimdi niye çıkmıyor diye. Benden öncekilerle ilgili de çıkardı. Benden sonrakiler hakkında da çıkacak. Bu koltuğun ve bu mesleğin kaderi bu.

İktidar sahibi bir erkek olmanın avantajını kadınlar nezdinde kullanır mısınız?

İşte onu kendime yediremem... Karşımdaki insana da yakıştıramam.

Sadakat borcu diye borç olduğunu sanmam

Kendinize en çok yakın bulduğunuz insanların sizi en çok satanlar olabileceği hiç aklınıza geldi mi?

Ben hep Tenessee Williams'ın, ‘‘Iguana Gecesi’’ filmindeki o cümlesiyle yaşadım: ‘‘İnsana ait hiçbir şey beni şaşırtmaz!’’ Profesyonel hayatta kimsenin kimseye ‘‘sadakat borcu’’ diye bir borcu olduğunu sanmıyorum. Ben müesseseye bağlılığı daha çok önemserim.

En etkilendiğim kitap Venedik’te Ölüm’dür

Vazgeçemediğiniz, her an hatırladığınız, kişiliğinizi en iyi ifade eden bir kitap ve bir de şarkı ismi söyleyin...

Kitap, Thomas Mann'ın ‘‘Venedik'te Ölüm’’ü... Şarkı ise ‘‘Make it easy on yourself...’’ Birde Mahler'in ‘‘Ölmüş Çocuklar Şarkısı...’’

Gençlik idollerinin Mick Jagger ve Jim Morrison olduğunu söyleyen biri nasıl olur da Serdar Ortaç ve Rober Hatemo'ya bayılabilir! Bu bir çelişki değil mi? Siz kişiliğinizde bütün tezatları mı barındırıyorsunuz?

Hayır değil! Aynı anda hem istiridyeyi, hem de patlıcan salatayı sevebiliyorum. Benim tek farkım, sevdiğimi itiraf edebilmek. Ben Serdar Ortaç'la fıkır fıkır dans eden birçok Jim Morrison fanatiği de biliyorum. Ama itiraf edemezler. Çünkü karizma gider diye korkarlar!

Patronlar da iflas paranoyasıyla yaşıyor

Pek çok insan her an işten çıkarılma paranoyasıyla yaşıyor. Bu duyguyla nasıl başetmemizi öneriyorsunuz?

İnanın o paranoyayı bir çalışan olarak ben de yaşıyorum. Geçtiğimiz aylarda ciddi ciddi işimi kaybedersem ne yaparım diye hesaplar yaptım. Ama unutmayın ki, Türkiye'de bir çok patron da iflas etme paranoyası yaşıyor. Geceleri onlar da uykusuz kalıyor. Hem kendi işlerini kaybetmek, hem de yanlarında çalışan insanların sorumlulukları var.

Benden büyük patron var

İktidar duygusuna mesafeli davranmayı öğrendim. Türkiye'yi yönetmeye hiç talip olmadım. Ama yaptığınız bazı şeyler sizi elbette havaya sokuyor. Dolduruşa geliyorsunuz. Neyse ki, bunun süpapları var. Kendi kendime ‘‘Şişinme oğlum senden büyük patron var! Ondan da büyük Allah...’’ diyorum. Bu iyi bir muska. Hep boynumda taşıyorum.


DEVAM EDECEK
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!