Ömür imtihanla geçiyor!

SEZEN Aksu'nun şu sıralarda radyolarda çok sık çalınan bir şarkısı var. Şarkının adını bilmiyorum. Bir yerinde şöyle diyor: Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem/ Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir/ Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem/ Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir."

Yaşamım boyunca hayatımda iz bırakan her şeyi bir şarkıyla, bir filmle, bir şiirle ya da bir romanla özdeşleştirdim.

Aradan yıllar geçse bile o "özel şeyi" hatırladığımda aklıma bunlar gelir. Bir roman kahramanının rüzgárdan dağılmış saçları, bir minik kırlangıcın su içmek için havuza "değip" tekrar uçuşu, bir şiirden küçük bir dize ve çokça da şarkı. Kimi zaman neşeli, bazen hüzünlü şarkılar.

Yaşamımın tam da bu döneminde, bir yandan bu şarkıyı mırıldanırken bir yandan yazımı yazıyor olmamın benim için özel bir anlamı var.

İzninizle bugün bu köşeyi "babamın malı gibi" kullanacağım için söz ediyorum bunlardan.

Artık yolun yarısındayım. 15 sene önce en yakın arkadaşım Ferit bana "Artık yolun yarısındasın" dediğinde kafasından aşağıya bir şişe votka dökmüştüm. Ama şimdi kabul ediyorum, yolun yarısındayım. Belki de yarısını geçtim, bugün 50 yaşıma basıyorum!

Ve geriye dönüp baktığımda Sezen Aksu'nun şarkısındaki gibi düşünüyorum.

O şarkının bir yerinde de şöyle deniliyor: "Hem çok zor, hem de çok kısa bir macera ömür/ ömür imtihanla geçiyor!"

Şimdi şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, sınavın bu aşamasını başarıyla geçmiş bulunuyorum!

Yaşamım boyunca yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım. Belki rahmetli babamın bana öğrettiği "kendime güven" duygusunu biraz abartmış olmamdan ileri geliyor olabilir bu.

Ve benden genç okuyuculara şunu söylemek istiyorum ki insan, bir kalbi olduğunu unutmadığı sürece karşılaştığı her sınavı başarıyla geçebiliyor!

Elli yaşında bir adam!

LİNDA Lemay isimli Kanadalı bir şarkıcı var. "Un homme de 50 ans" (50 yaşında bir adam) isimli şarkısını kuzenim Nil'den öğrenmiştim. "Günün anlam ve önemine binaen" onun Türkçesiyle size de aktarıyorum:

"50 yaşında bir adam arıyorum/ Her düşü kurmuş, her düşü yitirmiş/ Her şeyi istemiş/ Şimdi artık ne istediğini bilen...

50 yaşında bir adam arıyorum/ Her borca girmiş, her borcu ödemiş/ Sonra yeterince para edinmiş/ Ama paradan gözleri kamaşmamış.

50 yaşında bir adam arıyorum/ Yaşamış, her tütünü içmiş/ Her içkiyi devirmiş/ Yeteri kadar kadın tanımış/ Ve artık başkalarını aramayan...

50 yaşında bir adam arıyorum/ Veremeyeceklerinin farkına varmış/ Geçmişi geleceğinden fazlalaşmış/ Ama ancak şimdi yaşamaya başlamış...

50 yaşında bir adam arıyorum/ Kendini en kötüye hazırlamış/ Zamanın neleri iyileştirmeyeceğini öğrenmiş/ Çok cenazeler kaldırmış...

50 yaşında bir adam arıyorum/ Gerçeklerle yüzleşebilen/ Yalan söylememe cesaretini edinmiş/ Hislerinden kaçmamayı öğrenmiş...

50 yaşında bir adam arıyorum/ Kendini artık ciddiye almayan/ Yüzünde kırışıklıkları olan/ Beni sükûnetle seven/ Ve benim için elinden gelecek her şeyi iyi yapan/ 50 yaşında bir adam arıyorum..."

Hey yıllar yenilmedim size!

KIZIM Yasemin geçen yılki doğum günümde benim çok sevdiğim şarkılardan oluşan bir CD kaydetti.

Bütün yaşamım boyunca aldığım en güzel doğum günü hediyesiydi bu. Çünkü üzerinde Yasemin'in bebeklik resimleri, içinde de sevdiğim şarkılar vardı.

O CD'nin ilk şarkısı Leman Sam'ın söylediği "Hey yıllar yenilmedim size"ydi. "Hey yıllar yenilmedim size/ hatalarım bile aynı/ hep aynı sevgiye hasretim/ duygularım hep aynı."

Ellinci yaşımın ilk gününde geriye doğru dönüp baktığımda bu şarkıyı bağıra çağıra söyleme hakkını kendimde bulabiliyorum.

Eskiden her yeni yaşımda bir bilanço yapar, neleri yaptım, neleri yapamadım diye bakar, yapamadıklarım için hayıflanırdım.

Bir insan yaşamının bir muhasebe tablosuna dökülmesinin yersizliğini öğrendiğimden beri bu huyumu terk ettim.

Bir gün öbür dünyaya gitme zamanı geldiğinde, bütün hayatımın bilançosunu çıkaracak vaktim kalırsa biliyorum ki geçmiş bilançolarımda yazılı olanlardan çok azı "kapanış bilançosunda" yer alabilecek...

Geriye sadece insan hayatının gerçekten en önemli şeyleri kalacak. Kızımı ilk kez kucağıma aldığım an, ilk adımları, ilk söylediği söz, kişiliğinin gelişimini izlemek, sevdiğim kadına ilk sarılışım, evlendiğim gün ve o gün rahmetli babamın döktüğü gözyaşları, ilk aşkım, son aşkım...

Ve hayatımın en önemli portreleri... Kardeşlerim, tüm ailem, yakın arkadaşlar, aşklarım.

Gerisi sadece boş bir koşuşturmacadan ibaret!
Yazarın Tüm Yazıları