Ölüm ve yorum

ATTİLÁ İlhan’ın vefatı sonrası yazmış olduğum ve bir bölüm okuyucunun tepkisini çeken ‘anti’ (!) yazımdan yola çıkarak, şu soruyu soracağım.

‘Kamusal kimlik’ edinmiş şahsiyetler ölümleri ertesinde hemen eleştirilebilirler mi?

Evet!

* * *

‘EVET’
cevabını kestirmeden verdim, zira bir faninin yaşarken edindiği o ‘kamusal’ sıfatı belki de en zirveye ölüm anında ulaşır. Sonradan unutulması ihtimali mevcuttur.

Dolayısıyla, ‘doğru’ gibi ‘yanlış’ı; ‘artı’ gibi ‘eksi’si de sergilemek çok doğaldır.

Fakat tabii ki, bu ikinci şıkları öne çıkartmak, yukarıdaki Doğu toplumlarının kültürel kodlarına eklemlenmiş bir Türkiye’de ‘yadırgatıcılık’ arzediyor. ‘Aykırı’ addediliyor.

Kazaen böylesine bir atılıma ‘cüret eden’ (!) kimse de, en terbiyelisi ‘egzantirik’ olmak üzere, yakası açılmadık küfürlere uzanan bir ‘tepki kampanyası’na hedef olabiliyor.

* * *

OYSA
, eğer hissiyatla değil akılla davranan ‘eleştirel düşünce’yi benimseyeceksek, cereyana göğüs gererek, artık ölümlerinde de İlhan’ların ‘eksi’lerine değinmeyi öğreneceğiz.

Bundan böyle, destursuz birinin çıkıp, ‘kral çıplak’ demesine alışmamız gerekecek.

Çünkü, yalnız aidiyetini talep ettiğimiz ve o ‘eleştirel düşünce’nin anavatanı olan Avrupa bizi siyasi ve iktisadi açıdan ‘hazmetmeyecek’.

Bizatihi biz de yukarıdaki zihin sistematiğini ‘sindireceğiz’. Buluşma böyle olacak.

Dolayısıyla, kamusal şahısların arkasından ‘anti’ konuşulmasını da doğal sayacağız.

Hele hele, Attilá İlhan’ın vefat anından itibaren yaşadığımız gibi, buradaki ‘kamusal kimlik’te edebi ve sanatçı yön değil de, hemen sırf ‘ideolojik doğrultu’ taçlandırılıyorsa!

* * *

NİTEKİM
, aynı ‘eleştirel düşünce’nin aynı Avrupası’ndan sayısız örnek verebilirim ama, ellili yıllar Paris’indeki İlhan da çok defa zikrettiği için, kendimi, hem dev edebiyatçı, hem de Fransız Komünist Partisi’nin ‘sanat zaptiyesi’ olan Louis Aragon’la sınırlayacağım.

Emsalsiz bir ‘Elsa’nın Gözleri’ şiiriyle veya olağanüstü bir ‘Basel’in Çanları’ romanıyla benim de sonsuz sevdiğim, ancak Stalin’in cürümlerini onaylamaktan, SSCB’nin Macaristan işgalini alkışlamaya ve de üstelik, ‘liberal aydınları’ gammazlamaya, siyasi dosyayı kapkara olan Aragon öldüğünde Fransız basını nasıl bir yaklaşım içine girmişti?

Toz pembe bir edebiyatçıyı mı anlatmıştı? Yoksa yoksa, hemen ertesi gün kutudaki ‘kötüyü açarak’, o ‘kamusal kimlik’in diğer yanını çok ağır biçimde eleştirmiş miydi?

Tabii ki ikincisi gerçekleşti ve Attilá İlhan’ı da bundan muaf tutmak için neden yok!

* * *

EĞER
, edebiyat becerisine büyük saygı duyduğumu zaten belirttiğim İlhan vefatında bu yanıyla öne çıksaydı, tabii ki amenná, ilk sıraya yazılırdım. Ben, ‘Ona mecburum’!

Ancak herkes gördü ki, şiiri değil ideolojisi; sanatı değil siyaseti eksen alındı.

CHP’den klasik Kemalistlere uzanan çizgiye ek olarak, bir bölüm ‘ülkücü’ cenah; ‘ordu göreve’ pankartlı cihet; Maocu kızılelmacı kesim burada buluştular. Buluşabildiler.

Nutuklarında, gazetelerinde, dergilerinde bu ‘ortak payda’yı (!) bayraklaştırdılar.

Eh, pusulamın zaten o rotaya hiç uymaması bir yana, böylesine çelişkili bir yelpazeyi etrafında toplayacak ölçüdeki ‘elastiki’ bir ‘kamusal kimlik’ tartışmaya çook açıktır.

Benim için ise, hayattayken yaptığım gibi, ölümü anında da eleştiriye çok açıktır.

Ancak doğru, ‘özü’ değil ‘biçim’i eleştirmiş olan Yayın Yönetmenim ve bir bölüm okuyucu şurada gerçekten haklıdır.

Dün değindiğim nedenlerden ötürü, hiddete kapılıp kullandığım kırıcı uslûp yanlıştır.

Bundan dolayı özür diliyorum, fakat ‘kral çıplak’ demek ilkemi de koruyorum.
Yazarın Tüm Yazıları