Ölüm en güzel nasihattır

Güncelleme Tarihi:

Ölüm en güzel nasihattır
Oluşturulma Tarihi: Kasım 24, 2001 01:43

Herkesin hayatta bir takıntısı var. Bende onlardan çok! Bir tanesi de günün birinde bir ölü yıkayıcısıyla röportaj yapmaktı.

Haberin Devamı

Ve işte o gün gelmişti. Ne var ki, Zincirlikuyu Mezarlığı'na doğru yol alırken beynimde başka bir takıntı da dolanıp duruyordu: Süreyya Ayhan tartışması.

Üüüüü üfff hem de ne tartışma! Gazete içinde, dışında. Telefonlar, fakslar. Övgüler, sövgüler. Bilgisayarın içinde bin dolu e-mail, Süreyyacılar, Yücelciler, anti-Süreyyacılar, anti-Yücelciler, Fatihçiler, Ayşeciler, Fatih alerjisi olanlar, kafadan Ayşe'ye karşı çıkanlar, hard diski işgal etmiş vaziyetteler. Ayrıca masamın üzerinde bir yerlerde Hande Türel Altaylı'dan gelen cevabi faksı duruyor. Elbette susup oturmayacağım.

Dünyada tek kişi kalsam bile Süreyya Ayhan'ı, o uluslararası değeri sonuna kadar savunmaya devam edeceğim. Çünkü bu tartışmanın neticesinde ne oluyorsa ona oluyor! Herkesin kendileri gibi düşünmesi ve yaşaması gerektiğini iddia eden birilerinin hırsları yüzünden sponsorunu kaybeden o çünkü! Kız sponsorunu kaybetti, düşünsenize. Yaptığım röportaj üzerine değerli fikirlerini beyan eden Fatih Altaylı'nın bundan birinci dereceden sorumlu olduğunu da söylemeden edemeyeceğim. Süreyya Ayhan sıradan biri değil, bir değer. Zeki, çevik ve üstelik çok da ahlaklı! Ahlaksız buluyorlarsa, neden Türkiye'yi temsilen dünya çapında yarışmalara götürmüşler? Fatih Altaylı, Federasyon Başkanı olsaydı, 4.03 koşan, 50 yılda ancak bir bulunanbilen bir atleti hayat tarzını beğenmediği için oralara götürmez miydi? Kızcağızın geleceğini yok eder miydi? Peki şimdi yaptığı? Farklı bir şey mi? Sanki bu ülkede evli bir adamın ilk defa bir sevgilisi oluyormuş gibi. Sanki ilk defa bir erkekle bir kadın arasında bu kadar yaş farkı oluyormuş gibi. Sanki Nabakov'un Lolita'sı dünyada en çok satılan kitaplardan biri değilmiş gibi. Şuuraltını açığa çıkaran bir projektör olsa da bu ülkede yaşayanların beyinlerindekini duvara yansıtabilsem! Fatih Altaylı'nınki dahil neler çıkar biliyor musunuz. Peki, bu ülkede en ufak bir cızırtı gördüklerinde uluslararası bir değeri desteklemekten vazgeçenlere ne demeli? Kafamda tüm bunlar, Zincirlikuyu Mezarlığı'na giriyorum. O da ne! Bir lehva görüyorum:

- Ölüm en güzel nasihattır.

Dannnnnk!

Ne güzel, bir şey daha öğreniyorum. Süreyya Ayhan ve hayatımın diğer bütün meselelerini bir gün sonraya erteleyip o lafa, o cümleye odaklanıyorum.


Ve işte gasilhane. Ölülerin yıkandığı mekana verilen isim. Hayır, ürkütücü bir yer değil. Asıl merakım kokuydu. Ölümün bir kokusu var mı diye havayı kokladım. Çoook hafif tarifi zor bir farklılık bir ağırlık ulaştı burnuma. Ama o kadar. Benim gördüğüm Zincirlikuyu Gasilhanesi temiz, steril bir yer, diğerlerini bilemeyeceğim. Abartılmış bir minimalizm söz konusu. Sadece metal bir tezgah ve duvara monte edilmiş lavabolara bağlı bir duş var. Hepsi o kadar. Ve yeşil sabunlar göze çarpıyor. Finalin görüntüsü bu kadar! Zincirlikuyu Gasihanesi'nde görev yapan tecrübeli gassal (ölü yıkayıcılara verilen isim) Hikmet Tosun'la röportaj yapmama imkan veren Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürü Seyit Ahmet Olgun'a teşekkürü bir borç bilirim. Tabii ki Hikmet Bey'e de. Vaktini aldım, o ise büyük bir samimiyetle bütün sorularımı cevapladı...


Bir insan neden ölü yıkar? Hayat mı öyle getirdi, yapacak başka bir iş mi yoktu?

- Müslümanız biz. Herkes öldükten sonra yıkanacak. Bu zorunlu. Birileri de bu görevi üstelenecek, değil mi? Büyükşehir Belediyesi'ne iş için başvurmuştum. ‘‘Elimizde cenaze işlerinde böyle bir iş var’’ dediler, kabul ettim. 6 yıldır gassalım. Cenabı Allah bu kapıdan ekmek yememizi nasip etti...

Çevrenizde nasıl karşılanıyor? Ulvi bir görev olarak mı? Korkuluyor mu?

- Sanatçısı, iş adamı; saygı görüyorum ben. Sinopluyum. 20 yıl oldu İstanbul'a geleli. Eğitimim ilkokul. Ama köy imamlarından dini eğitim aldım. İnşaat işlerinde ve pek çok başka işte çalıştıktan sonra bu işe başladım...

Yaptıkça alışılan bir iş mi?

- Yok, alışamıyorsun. Biri kucağında ölü çocuğuyla gelmiş, ister istemez kendi çocuğunu hatırlıyorsun. Zaman oluyor ağlıyorsun. O zaman eve gidince kendi çocuklarıma diyorum ki ‘‘Yavrum, bu akşam ses yapmayın, sıkıntılıyım’’, odama çekiliyorum.

Eşinizin elinizi tutmaya çekindiği zamanlar oluyor mu?

- Biz çıplak elle cenaze tutmayız ki. Önlüklerimiz var, maske takıyoruz. Rastgele tutmuyoruz. Rahatsız olmaz.

Bu mesleğin incelikleri neler?

- Bir kere dini kurallara uyacaksın. Irk, din ayrımı yapmayacaksın. Bir Alman burada öldü diyelim, trafik kazasında, ‘‘Temizleyip göndereceğiz’’ diyorlar, Müslüman değil, olsun. Biz yine de en güzel şekilde görevimizi yapıyoruz. Yanlış bir iş yaparsan, cenazenin günahını üzerine alırsın. Abdeste dikkat edeceksin.

İKİ KUNDAK ARASI

Bir ölü nasıl yıkanır?

- Bir çocuk bedeni gibi, özenle. Hayat, iki kundak arasında geçen zaman zaten. Sırt üstü yatırdıktan sonra, sağdan başlanır. Aşağıya doğru. Sonra sol tarafı. Ölüler, kiri gitsin diye yıkanmaz. Gusül yapılması gerekiyor. Hiçbir yeri kuru kalmayacak. Şartı budur. Üç defa sabunluyoruz. Genelde yeşil sabun kullanıyoruz. Bazen cenaze sahipleri farklı sabunlar getirir. Genelde kadınlar bu inceliği gösterir. Ondan sonra da iki temiz havluyla kuruluyoruz. Ve kefene koyuyoruz. Akıntı varsa önlem alıyoruz. Ezilmelerde kan gitmiş oluyor, gitmemişse pamukla tampon yapıyoruz.

Kötü yıkanan ölü var mıdır?

- Hayır. Türkye'nin en zengin adamı da aynı beze sarılıyor, en fukarası da! Yıkamada da değişen bir şey yok.

YIKADIĞIM ÖLÜ: 365 x 3 x 6

Elinizde olsa başka bir meslek seçer miydiniz?

- Galiba. Sıkıntı veriyor çünkü. Zaman zaman unutkan oluyorsun. 6 yıl önce, bu kadar unutkan değildim.

Ruhi yorgunluk?

- Olmaz mı? Adamın bir oğlu olmuş, o da gitmiş elinden, ne var ne yok onun üzerine yapmış. Zaman zaman, rüyalarıma bile giriyor. Annesi feryat ediyor güzümün önünde. Bu tür insanlarla imamlar değil biz karşılaşıyoruz.

Ünlü kimleri yıkadınız?

- 6 yıl içinde ölen ünlüleri ben yıkamışımdır. Türkan Şoray'ın kayınpederini, babasını. O kadar çok var ki, kimi söyleyeyim. Kemal Sunal'ı da ben yıkadım.

6 yıl içinde kaç ölü yıkamışsınızdır?

- Günde üçer taneden hesap edin işte. 365 çarpı 3 çarpı 6.

HEVESİM KALMADI

Peki sizin ölüm kavramıyla aranız nasıl?

- Bu işe girmeden herşeye hevesim vardı. Arabam olsun, evim olsun, şuyum buyum olsun. Şimdi kalmadı. İnanır mısınız hiçbir şeyde gözüm yok artık. Bu işe girdim gireli bir yatırım da yapmamışım. İmkanım olsa da yapmamışım. Tedirgin oluyorsun herşeyden. Tamam, herkes öleceğini biliyor. Bilmeyen yok. Ama ölmeyecek gibi yaşıyoruz. Bu işte çalışan insanlar birinin hakkı geçer diye çok rahatsız olur. Çocuğum akşam geldiği zaman, bir şey getirdiğinde hemen soruyorum, nereden aldın diye. Çünkü sıkıntı veriyor. Bakıyorsun adam milyarlarını bırakmış gitmiş, gökdelenini bırakmış gitmiş...

Beni kim yıkayacak diye düşünüyor musunuz?

- Yok. Yıkanıp yıkanmayacağımız bile belli değil. Uçak kazası olur, yangın olur. Ama isteriz tabii, istemez miyiz? İlginçtir, ben ateistim diyen insanlar bile annesini babasını getiriyor en güzel şekilde yıkansın diyor.

Son soru: Niye hamamda tellaklık değil de ölü yıkayıcılık?

- Bu iş ondan daha iyi. İnsanlar sana dua ediyorlar. Allah razı olsun diyorlar. Hamamda bunu söylemiyorlar.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!