Ölmek için fazla güzel bir gün

Siz hangisini tercih edersiniz: Güneşli bir günde toprağa verilmeyi mi?

Gri bir havada gömülmeyi mi?

Yoksa, şakır şakır yağmur mu yağsın?

Yağmuru ben almayayım.

Varsın, gökyüzü de ağıt yakmasın ardımdan.

Hiç olmazsa pabuçlar temiz kalsın.

Hayata devam etmeyi istetecek kadar güzel olsun hava.

Bugünkü gibi.

Gri bulutlar gökyüzünde gezinsin ama güneş, ara ara onlardan sıyrılıp bize çapkınca göz kırpsın.

Denizden de hoş bir meltem essin.

Herkes içinden ‘Ölmek için fazla güzel bir gün’ desin.

Bugünkü gibi.

Ya ne diyorum ben?

Hiç işte, saçmalıyorum...

*

Amma kalabalık.

Vay be.

Affan be.

Senin için be.

Yakışır be.

Cenaze dediğin böyle olur işte.

Bu adam popçu değil, şarkıcı, türkücü değil.

Ama seveni acayip çok.

Baksana, Bebek’te yollar kapanmış.

Cami dolup taşıyor.

İnsanlar Kahve’nin orada dikiliyor.

Park tarafı, deniz tarafı, her yer insan dolu.

Bekleşiyorlar.

Sessizce.

Kiminin başı öne eğik, kimi ağlıyor.

En çok da şu dikkati çekiyor:

Herkes istediği için gelmiş Kahve’ye.

Gelmesi ya da görünmesi gerektiği için değil.

*

Bebek Kahve, bizim nesil için çok çok mühim bir yer.

Ben üniversiteden çok orada büyüdüm, -dük daha doğrusu.

Hayattaki pek çok önemli anımızı orada yaşadık.

Üzüntüleri, sevinçleri, çılgınlıkları, kutlamaları...

Bir iletişim merkeziydi bizim için.

Yarım saatliğine uğrayıp bütün haberleri toplayıp tekrar hayata karıştığın yer, ya da bazen hayattan yılıp yalnız kalmak için sığındığın yer.

Yani bir çay içip poğaça yediğin bir cafe’den, kahveden çok daha fazla bir yer.

İşte Affan, o ‘kahveden çok daha fazla yer’in simgesiydi.

Bebek Kahve demek, Affan, Özcan ve Selo demekti.

Artık Affan yok.

Benim yaşımdaki o genç adam, bir trafik kazasında öldü.

Böyle bir şey var mı?

Yok.

Yine Balıkesir-Bursa yolu.

Lanet olsun.

*

Her cenazede insan ölen kadar, kendisi için de üzülüyor.

Ne tuhaf...

Amma çok tanıdık var...

Eski arkadaşlar, eski dostlar, eski sevgililer, eski kocalar...

Hepsi bir dönemi temsil ediyor.

Ve hepsi bir arada gizli bir örgütün müritleri gibi.

Bir olay olmuş, hayatın çeşitli yerlerine dağılmış o müritler, işlerini güçlerini bırakmış, yıllar sonra o evin bahçesinde tekrar toplanmış...

Ve o evin bahçesinden bir cenaze çıkıyor.

Baba ocağından çıkar gibi.

Bir çocuğumun olmasını hayal bile etmediğim dönemlerde Bebek Kahve’ye giderdim ben.

Şimdi sabahları Alya’yla gidiyoruz.

Affan ya...

‘Hiç öyle Ayşo deme... E sinir oluyorsun tabii, herkes çocuğunu öpünce... Bizim millet de sevgisini illa öperek gösterecek, ya da elini tutacaklar. İyi de birazdan bu çocuk, o eli ağzına sokuyor, bunun mikrobu var bilmem nesi var... Gülme öyle Affan... Alay etme... İki ay sonra seni de göreceğiz... Aklın çıkıyor çocuğuna bir şey olacak diye...’

Affan, çocuğunu göremeden gitti.

Karısı 7 aylık hamileydi.

*

Cenazede bir an geldi koptum:

Tam mezarlığa gidilecekken, biri, herhalde annesiydi, yüksek sesle haykırdı:

‘Affan, gel hadi gidiyoruz.’

Bekletme evladım bizi, kalkıyoruz der gibiydi.

Yaşayan küçük çocuğuna seslenir gibiydi.

Ama seslendiği kişi önündeki yeşil tabutta gidiyordu.

Eşine, annesine, doğmamış bebeğine, ailesine ve bütün sevenlerine sabır ve baş sağlığı diliyorum.
Yazarın Tüm Yazıları