Ölmediler, dönecekler

ANKARABU fotoğrafı Süleyman Arat, Metina Dağı’ndan Çukurca’ya dönüş yolunda helikopterde çekti.

O gün, yani 7 Nisan 1995 öğleden sonra Kuzey Irak’ta, sınırdan 45 kilometre kadar uzaklıktaki 1516 rakımlı isimsiz tepede yaman muharebe vardı. Havan mermileri yağdı, Süpercobra helikopteri PKK mevzilerini vurdu, telsiz hiç susmadı. Gün batımına doğru Türk askeri göğüs göğüse çatışmaya dayanamayıp kaçan PKK’nın peşine düştü, biz de Süleyman’la Çukurca’ya döndük./images/100/0x0/55eb3452f018fbb8f8b2214d

Diyarbakır’a yine helikopterle uçarken yanımızdaki komutan, yaralı askerlere "Nasılsınız" diye sordu. Fotoğraf makinesini görünce önce bir el kalktı, ardından ikincisi, en sonunda hepsi birlikte zafer işareti yaptı. Komutan bize döndü ve dedi ki, "Görüyorsunuz ölmediler, dönecekler".

ÇUKURCA 1995

Çoktan unuttuğum bu fotoğrafı Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ ile aramızda geçen kısa diyalog hatırlattı. İlker Paşa kendisine "Hayırlı olsun" dileğimi iletirken, "İlk kez nerede karşılaştık hatırladınız mı?" diye sordu. "Güneydoğu mu?" dedim, "Çukurca, 1995" yanıtıyla yetindi. Gerisine zaten arşiv tanıktı. /images/100/0x0/55eb3452f018fbb8f8b2214f

1993-95 yıllarını Diyarbakır’da Jandarma Asayiş Kolordu Komutan Yardımcılığı’nda Tümgeneral rütbesiyle geçiren İlker Başbuğ, Metina gazilerinin, yaralı aslanların komutanıydı.

İşte o yüzden İlker Paşa’nın dünkü konuşmasında gözden kaçan şu uyarıyı çok önemsedim:

"1984 yılından bugüne kadar yaşanan terör olayları ve ayrılıkçı hareketler, Türk toplumunda herhangi bir kutuplaşma ve ayrışmaya neden olmamıştır. Ancak kültürel alandaki düzenlemeler daha fazla demokrasi başlığı altında siyasal alana doğru götürülmeye çalışılırsa, bu konular Türkiye gündemine sokulursa ülke kutuplaşmaya ve ayrılaşmaya sürüklenebilir."

Sosyal barışı umursayan herkesin bu tespite kafa yorması gerekmiyor mu?

Halef Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 1996-98 arasında Diyarbakır’da 7’nci Kolordu Komutanı’ydı. Kara Kuvvetleri resepsiyonunda karşılaştığımızda o günleri andık. "Yine başladı Paşam, üzülüyorum" diyecek oldum, hemen rakamlarla itiraz etti:

600’DEN 50’YE

"Bakın o günlerle bugün çok farklı. O günlerde özel televizyon sayısı birkaç taneydi. İletişim çok sınırlıydı. Bugünse şehit sayısı çok daha az olsa da toplumdaki yankısı daha fazla oluyor. Yoksa o tarihlerde yılda 600 kadar şehit verirken bugün aynı sayı 50’yi geçmiyor. Tabii ki tek şehit bile bizi kahrediyor, o ayrı konu ama doğru tabloyu da bilmek lazım."

Büroya dönünce rakamlara baktım, Paşa haklıydı. 1993’teki şehit asker sayısı 564, 1994’te 793, 1995’te 533... Bugüne gelirsek 2004’teki şehit asker sayısı 60, 2005’te 92, bu yılın ilk altı ayındaysa 21.

PSİKOLOJİK CEPHE

Savaşı da barışı da iyi bilen iki (Işık Paşa’yı da sayarsak 3) komutan işbaşında.

Acaba ilk icraatları ne olacak? Sanırım yanıtı Orgeneral Başbuğ’un tören konuşmasında saklı:

"Örgüte katılımda terör örgütünün yaptığı propagandanın önemli rol oynayışı, devletin yürüttüğü psikolojik harekátın yetersizliğini göstermektedir. Terörle mücadele eden ülkelerde bu konu önceliklidir, hayatidir."

Bu ifade, terörle mücadelede uzun zamandır ihmal edilen bir cephenin yeniden açılacağına işaret gibi geldi bana.
Yazarın Tüm Yazıları