Ölenin arkasından övgü

Ölen birinin ardından duyulan üzüntüyü dile getiren şiirlere ‘mersiye’ denirdi eski Türk edebiyatında. İlginç olan, Kanuni’nin Konya Ereğlisi yakınlarında öldürülen oğlu Şehzade Mustafa için yazılan mersiyelerin sayısının, tüm şehzâdeler için kaleme alınanlardan daha fazla olması

Haberin Devamı

Mersiye sözünü çok kullanırız da kelime anlamını, kimler için mersiye yazıldığını, özetle Türk edebiyatındaki yerini ve örneklerini bilmeyiz.
Mustafa İsen’in ‘Dile Duran Ölüm - Klâsik Türk Edebiyatında Mersiyeler’ bu açıdan önemli bir kitap.
Ölenin arkasından acıyı dile getirirken, bir tür onun hasletleri de övülür, böylece acı kaybın büyüklüğü okuyana hissetirilir.
İsen, önsözde kitabın amacını şöyle özetliyor: “Eski Türk Edebiyatı alanı içinde yer alan nazım şekilleri ve türler de müstakil çalışmalar halinde ele alınıp tatmin edici yayınlara konu olmamıştır. Biz böyle bir niyetten yola çıkarak insan hayatının en yalın ve acı gerçeklerinden biri olan ölüm düşüncesinin mersiye formu çerçevesinde şiire yansımasını gözler önüne sermek istedik.
Mersiye’nin sözlük anlamı nedir? Lügat manası itibariyle mersiye, ölen birinin ardından onun iyiliklerini sayıp dökerek ağlamaktır. Kısacası “ölen birinin ardından duyulan üzüntüyü dile getirmek, o kişinin iyi taraflarını anlatmak ve ölene karşı şairin ilgisini ifade etmek üzere şiir söylemektir. Bu tarz şiirler şairin kaybedilen kişiye karşı samimi hislerini dile getirdiği için daima lirik örneklerdir.”

Haberin Devamı

KEDİYE VE ATA MERSİYE

Mersiyeler sadece insanlar için mi yazılmış? Hayır, başka hususlar için de yazılmış: “Edebiyat tarihimizde çok sevilen bir atın, hatta kedinin ölümüne yazılmış mersiyeler bulunmaktadır. Ama insan dışında mersiye en çok, elden çıkan yerleşim merkezleri, özellikle de toplum için siyasi ve kültürel bakımdan önem taşıyan şehirler üzerine yazılmıştır.”
Giriş bölümünde, ‘Mersiyenin Tanımı ve Tarihi Gelişimi’ üzerine bilgilendikten sonra, ‘Arap Edebiyatında Mersiye’, ‘Fars Edebiyatında Mersiye’, ‘Türk Edebiyatında Mersiye’ bölümlerini okuyacaksınız.
Türk Edebiyatında Mersiye’nin tarihi, size bu türün gelişimini gösterecektir. XVI. yüzyıl Anadolu’sunda mersiye türü, hem nicelik hem de nitelik açısından en muhteşem dönemini yaşadı, diye belirtiyor İsen.
Toplumsal değişimler, mersiye yazılacakların kimliğinin de değişmesine yol açıyor. Sözgelimi, veliahtlar yerine XVII. yüzyılda mersiyeler daha çok aile bireyleri ve yakın dostlar için yazılmış.
Mustafa İsen, mersiyelerin farklılaşması konusunda bir saptamada bulunuyor.
Abdülhak Hâmid’in mersiyeye getirdiği yenilik üzerinden sözkonusu saptamasını yapıyor. Mersiyeleri okuduktan sonra, ‘Makber’i okursanız bu yargının edebiyat tarihine ışık tuttuğunu fark edersiniz: “Özellikle Abdülhâk Hamid’le birlikte ölüm konusu eserlerde eskilerin bakış açısından çok farklı bir biçimde görünmeye başlar. Hâmid’le beraber edebiyatımızda bir ferdî ızdırap devri başlamıştır. Bunun sonucunda ‘Makber’ doğar: Klasik mersiye şairi, ferdî duygularını yansıtmaktan çok geleneğin kendisine sunduğu imkânlarla ağlamıştır. Mersiyelerde kolektif ruhun veya ma’şeri vicdanın bakış açılarını görürüz. Yeni şiirin klasik mersiyeden asıl farkı, ölüme bakışta odaklanır. Mersiye şairi sadece ölenle ilgilidir, felsefi olarak ölüm hadisesini sorgulamaz.”
Mersiyelerin şekil özellikleri, muhteva özellikleri örneklerle anlatılıyor. Söz sanatları nasıl kullanılırdı? Bunun cevabını detaylı incelemeleriyle veriyer İsen. Mersiyelerdeki düşüncelerle tasavvufun nasıl örtüştüğüne dikkat çekiyor. Ahirete dair kavramlar, nitelemeler, mersiyenin içeriği konusunda verilen bilgi, bu türün edebî içeriği konusunda derinlmemesine bilgi sahibi olmamızı sağlıyor.
Toplumun duyarlı olduğu bir konu da genç ölümlerdir, mersiyelerin bu konuda yazılanları daha büyük orandadır. Ölen şehzadelerin ardından yazılan bir mersiyede, toplumun da bu ölümden üzüntü duyduğunu okuyoruz. Bilhassa Şehzâde Mustafa’nın ölümünden sonra birçok isim tarafından kaleme alınan mersiyelere özel bir parantez açıyor İsen.
Şehzade Mustafa’nın öldürülmesinin ardından yazılan mersiyelerde, padişahtan Hürrem Sultan’a, Rüstem Paşa’ya, Ebu’s-suûd Efendi’ye kadar uzayan bir suçlama zinciri bu mersiye, mersiyenin toplumsal görüşü dile getirmesi açısından önemli.
Mersiyeler sadece ölenin arkasından üzüntüyü dile getirmiyor. Şehzade Mustafa’nın ölümünden sorumlu tuttuğu Rüstem Paşa’nın ölümünden sonra yazdıklarını okursanız, bütün kötülüklerin onda toplandığı kararına varırsınız. İzzet Molla’nın ardından da mersiye yazılmıştır. Yakın dostlara, arkadaşlara yazılan mersiyelerin de çok bilineni Şeyh Galip’in Esrar Dede’nin arkasından yazdığı mersiyedir.
Bir edebiyat türü olarak mersiyenin, toplumsal açıdan bazen popülerlik kazandığını da görüyoruz. Az bilinen bir konuyu alanın en yetkin birinin kaleminden öğrenmek isteyenler, bu kitabı okumalı.

Haberin Devamı

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTiKLERi

Hakan Kaynar  Projesiz Modernleşme  Pera Müzesi Yayınları
Etgar Keret  Nimrod Çıldırışları Siren Yayınları
Zeki Tez  Lezzetin Tarihi Hayy Kitap
Mustafa Pultar Deniz Balıkları Sözlüğü Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Thomas Korovinis Fahişe Çika  İstos Yayınları

Yazarın Tüm Yazıları