Olduğun yerde duracaksın

FENERBAHÇE-Beşiktaş derbisi oynanıyor, dakika 90... Maç bitmek üzere... Beşiktaş, son bir gayret ve hırsla rakip kaleye gidiyor. Bu dakikaları, hatta saniyeleri futbolculuk yıllarımda yaşadığım için iyi bilirim. Bir taraf inanılmaz tedirgindir, diğer taraf saldırgan.

İki futbolcu kafaya çıkıyor, normal bir mücadele. İsmet Arzuman her zaman yaptığı gibi yine bir eyyam düdüğü üflüyor. Kendi de inanmadığı için o düdüğü cart diye çalamıyor. Sadece kaval çalar gibi üflüyor. Zaten pozisyonun faul olmadığını dünya alem anlamış. Futbolcular, yardımcı hakem ve seyirciler pozisyona ve maça devam ediyorlar; gidip gol oluyor. Sonra da İsmet Arzuman, 19 Mayıs hareketlerini andıran, pardon pandomim (!) yapar şekilde garip garip işaretlerle kendisiyle mücadele etmeye başlıyor. Bu tip bir pozisyonda hakem, düdüğünün nohutunu veya düdüğünü bile yutsa, bir tek şey yapmalıdır. Olduğun yerde duracaksın, iki elini yukarıya kaldırıp, çapraz biçimde hareket edeceksin. Yani düdüğün duyulmasa, yere düşmüş bile olsa senin bu hareketinle o pozisyonun iptalini dünya alem anlayacak.

İki türlü kazanıyorsun

Hani sen yılların FIFA’sıydın. Niye birinci yapacağın hareketi beşincide yaptın? Kendini sorguluyor musun? Hayır. Ne yapıyorsun? Seni eleştirenleri mahkemeye veriyorsun. Hem maçlardan kazanıyorsun, hem de mahkemeyi kazanırsan karşı taraftan. Sizin tipteki hakemlik çok eskide kaldı. Ben sizin abilerinizi de iyi bilirim. Sizin gibiler maçın durumuna göre düdük çalarlar. 1-0’da ayrı düdük, 1-1’de ayrı... İstanbul’da başka, Diyarbakır’da başka... MHK Başkanı’na göre başka, Futbol Federasyonu Başkanı’na göre başka. Daha çok misal verebilirim.

Televizyona çıkıyorsun, Semih’le Ali Tandoğan’ın pozisyonunda Semih’e sarı gösterecekken veremiyorsun. Neden? Çünkü Semih’in sarı kartı var cebinde. Ali Tandoğan haklı olarak isyan ediyor. Ama isyan biçimi yanlış. Benim de çok geldiğim seminerlerde, "Bu tarz hareketlerin hepsine sarı kartı gösterin" diye özel talimat verildi. Onu da gösteremiyorsun. Neden? Çünkü, az kalmış olsa da vicdanın elvermiyor.

"Şimdi Semih’e gösteremedim, göstermedim. Ali Tandoğan’a da göstermeyeyim bari" diyor. Ama sıkılmadan veya elinde olmadan televizyonda bunu itiraf ediyorsun. Diyorsun ki: "Böyle bir derbi maçta, Semih’e ve Ali Tandoğan’a kart gösterirsem, lüks olmaz mı? Senin gibi hakemlere göre olur. Ama hakemlik yapanlara göre lüks olmadığı gibi bu bir ihtiyaçtır. Çünkü sana göre Beşiktaş-G.Saray maçında sarı ve kırmızı kartlar başka, Gaziantep-Gençlerbirliği maçında daha başka işleniyor. Ve siz kendinizi çok akıllı, başkalarını çok aptal ve enayi zannediyorsunuz. Ama artık televizyonlara çıkan aklı başında futbolcular ve teknik adamlar, siz ve sizin gibilere ders vermeye başladılar. Çünkü futbolcular da teknik adamlar da oyun kurallarını sizden daha iyi biliyorlar. Belki ellerine düdük verseniz, sizden daha iyi uygulayacaklar. Hiç olmazsa cesaretleri var.

Niye aynı hakemler?

Niye hep aynı hakemler üzerinde bu işler tartışılıyor? Niye bu hakemler de hep 404’le yapışmış gibi bu işten kopmuyorlar? Ya bu hakemliğe aşıklar, gözleri kör olmuş. Ya da bazı şeylerde inat ediyorlar. Gaziantepspor-Galatasaray maçında, Gaziantepspor 1-0 öne geçtikten sonra hakem başladı G.Saray’ı itmeye. Yavaş yavaş ceza alanına yaklaştırıyor. Çünkü sarı kırmızılıların yanaşacak hali kalmamış. Kendi kalelerini koruyamıyorlar. Gökten gelmiş bir faul, sonra 3 metre ofsayttaki iki futbolcunun görüntüsüyle bir gol.

Daha da enteresanı, Ergün Penbe’ye Hasan Şaş hakemin gözü önünde küfür ediyor. Ya hakemin gözleriyle kulakları çok uzak ya da bu uzuvlardan biri çalışmıyor, Hasan’ı atamıyor. Niye? Yürek yok da ondan.

Yürekleri olsaydı, televizyona çıkmaya cesaret ettikleri yerde yorumcunun sorularına muhatap olmayı kabul ederlerdi. İsmet Arzuman, Şansal Büyüka’ya diyor ki: "Bana Erman Toroğlu soru sormazsa, Maraton’a çıkarım." Yani dikensiz gül bahçesi istiyor. Bu, şu demektir: İstanbul’da maç yönetirken hiçbir takım, üç büyüklerden bir futbolcuya tavır alamaz. İkili mücadeleye giremez. Kim kuvvetliyse, o kazanır. Veya ben tek başıma düdük çalarım. Aynen geçen sene Beşiktaş-Erciyes maçında olduğu gibi. Ve sıkılmadan İsmet Arzuman beyefendi, yorum yapıyor. İnsanları aldatmaya kalkıyor. Neymiş, Beşiktaş’la Erciyesspor arasında oynanan Türkiye Kupası final maçından sonra futbolcular o kadar memnunlarmış ki, hepsi onu tebrik etmişler. Erciyesspor’dan kimse "iki penaltımız verilmedi" dememiş.

Görüntülere bakıyorsun, penaltı verilmeyen pozisyonlardan sonra futbolcular hırslarından ceza alanı içindeki çimleri dövüyorlar. Belki birinin bileği bile çatlamıştır yere vururken. Bunlar görüntülerde bile inkara giderler ama hala hakemlik yapmaya devam ederler. Birileri bu tipleri bazı maçlara oynaya oynaya atarlar. Bunlar da her tarafları oynaya oynaya maçları idare ederler.

Hiç düşündünüz mü? Niye adı açıklanır açıklanmaz F.Bahçe, İsmet Arzuman’a tepki gösterdi? Ve niye birden bire sustular? Veya başka takımlardan bazıları neden seslerini çıkarmıyorlar, bazıları niye inanılmaz tepki koyuyorlar? Bütün bunları düşündükten sonra Türkiye’de hakem camiasına niye güvenilmiyor? Resimleri yan yana koyun, biraz dikkatle bakın, legoları yan yana koyun, yapıştırın. MHK başkanlarına bakın, başkanlıkları bittikten sonra aldıkları görevlere bakın. Bakın oğlu bakın. MHK’de görev yapmış gözlemcilere bakın. MHK kurulurken yapılan pazarlıklara, MHK’ye giremeyenlere, "Size ceket uyduramadık bari pantolon verelim" deyip, gözlemciler kuruluna atananlara bakın. Bakın oğlu bakın. Siz bakın, onlar yürüsünler.

Dinlenip sahne alıyorlar

İsmet Arzuman geçen yıllarda hatırlarsınız bir Samsun-Manisa maçı yönetti. Ve şu anda Samsun Süper Lig’den düşmüş TFF 1.Lig’de orta sıralarda. O maçtan sonra İsmet Arzuman, 12 hafta dinlendirildi. Aynı İsmet Arzuman o senenin başında bu sefer Samsun-Trabzon maçı yönetmiş, o maçtan sonra da 4 hafta dinlendirilmişti. İsmet Arzuman 1,5 aydır Süper Lig’de yok. Neymiş, yurt dışında maç idare etmiş. Peki o zaman FIFA listesinde niye yok? Önü açılsın diyeymiş. Miş miş... Yani anlayacağınız, bu İsmet Arzuman dinlenip dinlenip sahneye çıkıyor. Sonra ortalığı bir karıştırıp, bir daha dinleniyor. Bundan sonra ne zaman bir daha sahneye çıkar, bilemem. Veya dinlenme süresi ne kadar olur, onu da bilemem.

Pozisyon dilencileri

YÖNETİCİLER işin kolayını buldular. Suçluyu tamamen hakemler olarak gösteriyorlar, kendi futbolcularını kurtarıyorlar. Bu arada bazı uyanık futbolcular da karambolden faydalanıp, o zayıf hakemleri tuzağa düşürüyorlar. Türkiye’de maalesef ama maalesef futbol sahalarında pozisyon dilencileri fazlaca arttı.

Bunlar hiç olmayacak yerlerde kendilerini yere atıyorlar, "Allah rızası için. Çoluğunuzun çocuğunuzun başı için. Allah sizi evlatlarınıza bağışlasın" dercesine hakeme bakıp faul dileniyolar, penaltı dileniyorlar. Ondan sonra da eğer hakem vermezse, utanmadan yerden kalkıp gülerek elleriyle kollarıyla o vermeyen hakemi kameralara, seyircilere şikayet edip hedef gösteriyorlar. Verenlerin yanına gidip yanaklarından makas alıyorlar.

Ey hakemler, bu dilencilere verdiğiniz mükafatlarla Türk futbolunun altına dinamit koyuyorsunuz. Zannetmeyin ki o futbolcular maç bitiminde sizin için iyi konuşacaklar. Hepsi sizinle dalga geçiyorlar. "Gördün mü?" diyorlar, "Kerizi nasıl yedim?" İdarecinin de bir-iki maç hoşuna gidiyor ama iş eşit şartlarda bir maça geldi mi, hiçbir futbolcu, yönetici ve teknik adam sizi istemiyor. Yorganın altından haber gönderiyorlar: "Sakın bize bunları vermeyin. Sağlam hakem verin."

Bu futbol dilencileri her köşe başında gittikçe arttığına göre, demek ki pozisyon dilenciliği işe yarıyor. Allah rızası için bana bir penaltı. Allah rızası için bana bir faul. Veya Allah rızası için elle attığım golü görme gibi.

Ben de diyorum ki: "Allah hepinizin gönlüne göre versin. Veya Allah hepinizi bildiği gibi yapsın."

Su yolları kesilecek

HAKEM alemi niye böyle derseniz? Sebebini geçtiğimiz pazar akşamı Maraton’u izleseydiniz cevabını bulurdunuz. Hilmi Ok’a soruyorum; 6 defa gittin, 7 defa geldin, Süleyman Demirel’in rekorunu kırdın? "Ama şu anda hakem aleminin başında 5 yıldır yoktum, onun için de çalışmalara yeniden başladım" dedi.

Bu dakikadan sonra eski komite başkanları Bülent Yavuz ile Mustafa Çulcu’ya cevap hakları doğdu. Ama ikisinden de tık çıkmadı. Niye? Birisi Futbol Federasyonu’nda Ankara’da danışmanlık yapıyormuş. Bülent Yavuz 5 bin YTL aylık alıyormuş, altında Mercedes makam aracı varmış. Servis yapan, evden işe, işten eve... Mustafa Çulcu derseniz, o da gözlemcilik yapıyor.

Peki, nasıl çıksınlar da Hilmi Ok’a cevap versinler? O zaman su yolları kesilecek. Devir hesap devri. Merkez Hakem Komitesi Başkanlığı ve yöneticiliği yapanların böyle düşündüğü yerde hakemler düşünerek düdük çalmışlar, çok mu yani?.. Sonra da çıkıyoruz ’hakem cart diye düdük çalacak’ diyoruz. Abileri ve babalarından fıs sesi çıkmıyor, onlardan nasıl cart çıksın...

3 metre ofsayta düşen adamlarla atılan gol!

SÜPER Lig bu hafta bitmiş olsaydı, Galatasaray şampiyon, Sivasspor ikinciydi. Ama üç metre ofsayt gol olmasa ve o faul pozisyonu yaratılmasa Sivasspor birinci, Galatasaray ikinci olacaktı. Sonra da diyorlar ki, hakem de hata yapar. Yapar da üç metre ofsayta düşen iki adamla atılan golü de dünyada ilk defa görüyorum.
Yazarın Tüm Yazıları