Okulun ilk günü

Ve okullar başladı.Alya’yı sevgilimle birlikte götürdük. Ama içimiz pır pır. Dokunsan ağlayacak haldeydim. Gerçi bunun haber değeri yok. Utanmıyorum, gizlemiyorum.

Haberin Devamı

Değiştirmeye de çalışmıyorum, olmuyor zaten. Anne olduktan sonra böyle bir kadınım. Ağlama musluklarım açık. Mutlu olunca ağlıyorum, üzülünce ağlıyorum, her fırsatta ağlıyorum, artık alıştım, seviyorum da ağlamayı...
Alya başta biraz tedirgindi. Fakat almaya gittiğimde, baktım hemen alışmış. “Nasıldı?” deyince, öğretmeniyle birlikte iki arada bir derede tiyatro çevirdiler, “Çok kötüydü, çok fenaydı, çok sıkıldım...”
Kalbime iniyordu ki...
Öğretmeni ona “Çak” dedi, o da çaktı, “Ertesi gün sınıfta görüşürüz” diye ayrıldılar.
Ağzım açık kaldı.
“Doğum günü play date’leri gibiydi” dedi.
Bundan ötesi var mı?
Demek ki inanılmaz eğleniyor.
Tabii benim hemen kuşku hormonlarım harekete geçti, “Ulan, iyi mi bu kadar mutlu olması?” diye düşündüm. Çünkü okul dediğin, biraz da karın ağrısıdır, iç sıkıntısıdır. Benim için öyle oldu, hep biraz korkarak gittim, tetikte, tedirgin bir halde. Pazar akşam üzerlerinin bir ruh hali vardır ya öyle, ki Amerikan okuluydu, güzel okuldur ama ona rağmen, öyle güle oynaya gitmedim. Okul, okuldu.
Tamam Alya daha henüz birinci sınıfta
ama farklı hissediyor, şimdiden görebiliyorum.
“10 numaralı servise binmek istiyorum” dedi. Bense, acıklı bir bakış fırlatıp, “Beni asla okul servisine verme anne!” diyeceğini umut ediyordum. Hayır, tam tersine, havalı olan servisle gidip gelmekmiş. Orada başka bir dünya kuruyorlarmış kendilerine.
İlk gün depremleri öğrenmişler.
Bana depremin sebebini sordu fakat baktım aynı anda Google’a deprem yazdı bekliyor. Bilgiye nasıl ulaşacağını biliyor. Evet, her okuduğunu anlamıyor ama en azından, “Burada ne yazıyor? Okusana” diye bana geliyor.
Acayip bir nesil yetişiyor.
Biz onlara nasıl yetişeceğiz bilmiyorum...

Haberin Devamı

Yeliz’le Nevzat’ın bebeği MEMO/images/100/0x0/55eb2abff018fbb8f8afa83d

Kardeşimi ve eşini tebrik ediyorum; halaların en delisi olacağımı da, buradan dünya aleme ilan ediyorum!

O da bizim evin prensi...
Kardeşim, Nevzat Arman.
Benden dokuz yaş küçük, ablamdan 13 yaş.
Evet, tekne kazıntısı. Kazık kadar oldu ama hâlâ en küçük ve yeri başka. Annem ona aşık. Biz iki abla da öyle...
Ve işte bu kardeş, oyuncu-sunucu Yeliz Doğramacılar’la evlendi. Yeliz’i, ‘Hayat Bilgisi’ ve ‘Gurbetçiler’ dizilerinden hatırlarsınız. Ya da ‘Bir Kelime Bir İşlem’den, o yarışmayı da sunuyordu.
Sarışın, yeşil gözlü dünya iyisi ve dünya tatlısı bir fıstık.
Off shore yarışmasını sunarken, Nevzat da yarışmacılardan biri, aşık oluyorlar birbirlerine.
Nevzat ona evlenme teklif ediyor, Mont Blanc’ın tepesinde bir helikopterde, o da “Nevzatcım, duyamıyorum, ne diyorsuuuun?” diyor.
Sonra duyuyor ve kabul ediyor.
Geçen yaz, çok eğlenceli bir düğünle evlendiler. Fakat Nevzat aynı zamanda biraz manyak olduğu için yazmamı istemedi. Oysa çok tatlı ve komik bir düğündü. Adana Hilton’un bahçesindeydi. Bir kere çok şıktı, bütün organizasyonu Gölkalp Aysalan yapmıştı. Suat Ateşdağlı’nın müziğinin nasıl olup da, insanı kendinden geçirdiğini o gece anlamıştım. Alman akrabalarımız da oradaydı, bir tarafta Haldun Dormen dans ediyor, bir tarafta Betul Mardin, görüntü evlere şenlikti...
Veeeee birkaç ay sonra Yeliz, hamile kaldı.
Bebeğe, yeni kaybettiğimiz babamızın ismini vermek istemesi, bizi uçurdu.
Her ne kadar bunlar eski değerler gibi dursa da, insanın çok hoşuna gidiyor.
Ama babam, ‘Aksi Mehmet’ olarak bilinirdi, Memo’nun ‘Tatlı Mehmet’ olarak tanınmasını diliyoruz.

Haberin Devamı

O AĞLAMA SESİ HER ŞEYE BEDEL

Ağustos’tan bu yana, elimiz kulağımızda...
Yeliz’in doktoru Erdal Candan, “Erken de gelebilir” diye bizi uyarmıştı. Fakat bir türlü tık yoktu. Sonunda, 42. haftaya yaklaşırken, doktoru dün, suni sancı verdi, ben de apar topar Adana’ya uçtum, hepimiz beklemeye başladık.
Artık o kadar uzadı ki, herkes “Sonuna kadar uğraştın, olmadı. Acaba bu bir işaret mi, sen sezaryene mi dönsen?” dedi.
Fakat cesur gelinimiz, bana mısın demedi.
“Yok, ben normal doğuracağım” diye ısrar etti.
Bekledi, bekledi...
Veeee sonunda doğumhaneye aldılar.
O zaman doğumhane kapısında dokuz doğurmanın ne olduğunu anladım.
Ama o ağlama sesini her şeye bedeldi!
Evet, her gün milyonlarca bebek doğuyor ama bu da benim kardeşimin bebeği, heyecanlanmam, bu kadar coşku yapmam son derece doğal.
Bembeyaz tenli, mavi gözlü, düğme gibi kırmızı dudaklı şahane bir bebek. Tabii yine ağladım. Hepimiz ağladık. Yeliz’i ve Nevzat’ı çok tebrik ediyorum. Halaların en delisi olacağımı da, buradan dünya aleme ilan ediyorum!

Haberin Devamı

GÜNDÜZ TEZMEN’DEN MEKTUP VAR/images/100/0x0/55eb2abff018fbb8f8afa83f

Dr. Süalp Tansan kanser aşısı konusuna girmemiş ya da “Sorunlar var” deyip geçiştirmiş ama etkinliği kanıtlanmış uygulamaya girmiş kanser aşıları var. Örneğin Hepatit B aşısı ve HPV (Human Papilloma Virus) aşısı. Karaciğer kanserlerinin önemli bir nedeni hepatit B hastalığı, rahim ağzı kanserinin nedeni de HPV enfeksiyonu. Bu bilgileri de sıcağı sıcağına eklerseniz aydınlatıcı olacağı kanısındayım. (Dr Gündüz Tezmen)
- Gündüz Bey, ilginize teşekkür ederim. Süalp Tansan’la o aşıların bir kısmını konuştuk fakat yer eksikliğinden koyamadım. Fırsat bu fırsat, sizin mailinizi yayınlayarak okuyucuları aydınlatmış olalım.

Alev Alatlı’nın Erol Köse’den ne farkı kaldı

Haberin Devamı

Alev Alatlı’nın yeni kitabı çıkmış.
Akşam’a röportaj vermiş. Pardon kime verdiğini hatırlamıyorum, adını geçiremediğim için o gazeteciden de özür diliyorum. Bildiğim, Özkök’e, Serdar Turgut’a, Rahşan Gülşan’a ve bana ‘paçoz’ dediği, aşağıladığı, küçümsediği filan falan...
Üzülmedim bile. Çünkü ideolojik meselelerle uğraşan, üniversitelerde akademik çalışmalar yapan bir insanın, kitabının ilgi çekmesi, adından söz edilmesi için, birtakım insanlara bulaşmasını ‘acıklı’ buldum.
Alev Alatlı’nın, Erol Köse’den ne farkı kaldı?
Sizce de vahim değil mi?
Keşke ‘salvo’sunu kitabı çıkmadığı dönemde yapsaydı; o zaman ciddiye alırdım. Hatta kitabı çıktıktan sonra, röportaj için beni arasaydı, inanın kendisiyle, kitabına çok daha faydalı olacak bir röportaj yapardım. Çünkü şu anda verdiği röportajda sadece saldırdığı kişiler öne çıkıyor, bir başka manada düşmanlarına hizmet etmiş oluyor.
O röportajı okuyup da o kitaptan, bir cümle hatırlayan var mı acaba?
Alev Hanım, onu bunu bırakın, hakaret etmek için bile bana gelin. Ben sizin kitabınıza gereken değeri daha fazla verebileceğimi düşünüyorum.

Yazarın Tüm Yazıları