Oktay Ekşi: Öksüz'e düşen neydi?

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

MUHARREM Sarıkaya yine başarılı bir gazetecilik örneği ortaya koydu: Bir süredir yılan hikáyesine dönen Telekom satışıyla ilgili oyunun perde gerisini, o olayı aktörlerle birlikte yaşamışçasına canlı bir ifadeyle -hatta tutanak denecek kadar ayrıntılı bir şekilde- gün ışığına çıkardı.

Bugünkü Hürriyet'te MHP'li Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün ‘‘Telekom satışına ilişkin kararnamedeki imzasını geri çekmekten nasıl vazgeçirildiğini’’ okumanızı tavsiye ederiz.

Ama dün Sarıkaya'nın yazdıklarını okuyunca itiraf edelim ki bizi ne Telekom'un satış koşulları ile ilgili tartışma ilgilendirdi, ne de Öksüz'ün savunduğu görüşlerin kısa veya uzun vadede doğru mu yanlış mı olduğu...

Bizi bir bakanın, şahsen katılmadığı bir politika karşısında tutumu ne olmalıdır sorusunun bu olaydaki yanıtı düşündürdü...

Telekom'un satışı konusunda koalisyon ortaklarının anlaştıkları, geçen gün bizzat Başbakan Bülent Ecevit tarafından kamuoyuna açıklandığına göre, ortada şekillenmiş bir hükümet politikası vardı.

O hükümetin bakanlarından biri, belirlenen politikayı beğenmeyebilir. Ama o zaman hükümetteki koltuğuna yapışıp, isterseniz beni azledin demesi yakışık almaz. Çünkü parlamenter sistemin ürünü olan kabine, onun üyeleri arasında tam bir uyum olduğu varsayımına dayanır. Hükümet politikaları nedeniyle kabine üyeleri o yüzden müteselsil sorumlu olurlar. Yani belirlenen ve uygulanan hükümet politikası yüzünden ortada verilecek bir hesap varsa, bir kabine üyesi ‘‘Benim haberim yoktu’’ veya ‘‘Ben karşı idim’’ deme hakkına sahip değildir. Herkesle birlikte hesap verir. Örneğin, hükümete yönelik bir gensoru, o politikaya karşı çıkan bakanı kurtarmaz.

Peki çözüm nedir?

Çözüm, hükümetin belirlediği bir politikanın yanlış olduğunu düşünen bakanın, isterse gerekçelerini de açıklayarak kabineden çekilmesidir.

Ama herhalde ‘‘İsterseniz beni görevden alın’’ demek değildir.

Aslını ararsanız böyle fazilet örneği sayılacak türden istifalar, bizim siyasi hayatımıza yabancı değildir. Daha da doğrusu, bu zarif devlet adamlığı anlayışı, özellikle CHP'nin tek parti iktidarı döneminde (1923-46 arasında) çok belirgindir. Örneğin, İkinci Dünya Savaşı çıktığı tarihte Almanya'ya daha yakın bir Dışişleri Bakanı olan Şükrü Saracoğlu'nun yerini savaş yıllarında Fransa'ya yakın bir diplomat olan Numan Menemencioğlu'na bırakması, onun yerine de sonra Hasan Saka'nın geçmesi bu yüzdendir.

Demokrat Parti döneminde de Maliye Bakanı Halil Ayan'ın, Milli Eğitim Bakanı Avni Başman ve Milli Savunma Bakanı Refik Şevket İnce'nin, Başbakan Adnan Menderes'le aralarındaki bu tür görüş ayrılıkları yüzünden istifa edip siyasi tarihimizde onurlu bir yer aldıkları bilinir.

Askeri müdahalelerin politika dünyamıza indirdiği satırlar, önce bu kadroları tasfiye etti. Onların yerini Kamer Genç türü tipler aldı.

Şimdi politika onları da yontsun, inceltsin diye uğraşıyoruz ama, gördüğünüz gibi kolay olmuyor.

Yazarın Tüm Yazıları