Oktay Ekşi: Neyse ki fail biz değiliz...

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

KENDİ ülkemize zaman zaman hepimiz kızıyoruz ama doğrusunu söylemek gerekirse, bir insanın yaptıklarının hesabını kimseye vermeden yaşayabileceği tek ülke bizimki...

Bu da nereden çıktı demeyeceğinizden eminiz ama yine de yanıtlayalım:

Kokoreçle olur da...

Hani şu -dün de sözünü ettiğimiz- ‘‘kader mahkûmları’’ kavramı var ya ondan...

Biliyorsunuz ‘‘bayrama yetiştirileceği’’ müjdesi (!) verilen af, ‘‘kader mahkûmlarını’’ özgürlüklerine kavuşturmak için çıkarılıyor. Böylece anlaşılan ‘‘kaderin yaptığı bir hata’’ düzeltilmek isteniyor.

Tıpkı 18-19 yaşındaki çocuğun, şehir içinde 100 kilometre sür'atle araba kullanırken çarparak iki genci öldürmesi olayında olduğu gibi.

Veya rüşvet verip aldığı ehliyetle bir sürü yolcuyu ölüme götüren otobüs şoförleri gibi.

Bu olaylarda da kabahat direksiyonun başındakilerde değildir. Suçlu -bizzat Karayolları Genel Müdürlüğü'nün veya Emniyet Genel Müdürlüğü'nün yol kenarlarına diktiği tabelalarda ileri sürdüğü gibi- Trafik Canavarı'dır. Bizlere düşen, o çirkin canavardan korunmaktır.

Adalet mekanizmamız da aynı düşüncede olmalı ki, başka bir ülkede olsa kasten adam öldürme sınıfına girecek bir trafik cinayetinin failini, asıl suçlu gibi değil, suça iştirak etmiş biri gibi cezalandırıyor. O yüzden bir insanın can verdiği bir trafik kazası, topu topu birkaç milyon lira tutarında para cezasıyla kapanıp gidiyor.

Adam bir apartmanın bodrum katında patlayıcı madde imal ediyor... Sonra burada meydana gelen infilak yüzünden insanlar ölünce talihine kahrediyor.

Bir başkası 20 kişilik tekneye 100 kişinin binmesi yüzünden tekne alabora olup 30-40 kişi boğulunca ahmaklığını veya idraksizliğini sorgulamıyor. Onun yerine kaderine isyan ediyor. Sonra da karşımıza ‘‘kader mahkûmu’’ olarak çıkıyor.

Hem.... İşlerimizin ters gitmesinin sorumlusu ne zaman biz olduk ki?

Bizim kültürümüzde başımıza gelen her kötü olayın sorumlusu ‘‘kahpe felek’’tir. Yoksa bizim kendimiz de düzgünüzdür, niyetimiz de iyidir.

Bunları söylüyor, üstelik kendimizi de inandırıyoruz da, galiba söylediklerimizin ucunun nereye gittiğini pek düşünmüyoruz:

Eğer her şey dediğimiz gibi bizim dışımızdaki birtakım kötü amaçlı iradelerin marifeti ise, kurallara, kanunlara ne gerek var?

Hatta valiydi, mahkemeydi, polisti, hastaneydi... Tüm o kurumları ve görevlileri de boşu boşuna beslemeyelim. Çünkü nasıl olsa fail belli.

Kuşkusuz bu dediklerimizle, kelimelerin, cümlelerin düz anlamıyla ifade edilenden başka bir şey söylemek istiyoruz. O da bu kaderci, bu kendi sorumluluğumuzu üstlenmeyi öğrenmek yerine faturayı bir başkasına çıkarmayı öğreten kültürü ve terbiyeyi reddetmemiz gerektiğidir. Aksi halde Avrupa Birliği'ne kokoreçle bile gireriz ama bu kafayla biraz zor...

Yazarın Tüm Yazıları