Oktay Ekşi: Bizi Avrupalı kim yaptı?

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye ülkeler listesine girmesi üzerine birkaç gün içinde pek çok şey yazıldı.

Kuşkusuz daha ciltler dolusu yazı da çıkacak.

Ama ‘‘i’’nin noktasını yerine koyacaksak aday üyeliğe Türkiye'den önce Büyük Atatürk'ün kabul edildiğini görmemiz gerek.

Ne demek istediğimizi anlamak için 1800'lerin başından itibaren çağı yakalama çabalarını başlatan üç İslam devletinden Osmanlı, İran ve Mısır'ın bugünkü mirasçılarının durumlarına bakmak yeter.

Türkiye'de 1920'lerin başından itibaren konulmuş hiçbir temel ilke kırılmadı, terk edilmedi. Hepsi de çağın gelişmelerine uygun değişimlere uğrayarak bugünün Avrupalı Türkiyesi'ni yarattı. O nedenle bu önce Büyük Atatürk'ün ve onun ilkelerini yerleştiren İsmet İnönü'nün başarısıdır.

Türkiye daha önce 1856 Berlin Konferansı'nda da Avrupalı sayılmıştı. Gerçi Türkler, Osmanlı'nın Çanakkale Boğazı'nı geçip başkenti Edirne'ye taşıdığı 1300'ün sonlarından itibaren Avrupalı'ydı. Ama ne o gerçek, ne Berlin Konferansı kararları Türkler'in Avrupalı sayılmasına yetmedi.

Dahası... İkinci Dünya Savaşı sonunda kurulan Avrupa Konseyi'ne üye olmamız, Avrupa'da kurulmuş çeşitli uluslararası örgütlerde tam üye olarak temsil edilmemiz bile ‘‘Türkiye Avrupalı mıdır, değil midir?’’ sorularını ortadan kaldırmıyordu. O kadar ki örneğin ‘‘Avrupa Çocuk ve Genç Psikiyatri Derneği’’ isimli bir Tıp Derneği bile, buraya üye olmak isteyen Türk Derneği'ni, ‘‘Siz Avrupalı değilsiniz’’ diyerek reddetmeye kalkmıştı.

Şimdi işte kimsenin artık itiraz edemeyeceği bir gerçek var:

Türkiye (Balkanlar, Ortadoğu, Karadeniz, Akdeniz ve Asya ülkesi olduğu kadar) bir Avrupa ülkesidir.

Bugünkü sonucu öncelikle Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e, Başbakan Bülent Ecevit'e ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'e borçluyuz.

Onlara borçluyuz çünkü bir Necmettin Erbakan'ın yahut bir Tansu Çiller'in bu sonucu alması (sebebini saymaya gerek yok) mümkün değildi.

Alınan sonucun hiç eksiği, kusuru yok mu?

Bize kalırsa Türkiye 10 Aralık'taki Helsinki'den bir, bir buçuk ay önce Yunanistan'ın istediği gibi birkaç jest yapsaydı, Birliğin Ege veya Kıbrıs konusunu içeren ve şimdi sıkıntı yaratan kararları almasına gerek kalmadan bu sonuca ulaşırdık.

Örneğin Magosa'daki -zaten kullanmadığımız- Maraş (Varoşa) bölgesini Rumlar'a açabilirdik. Ve/veya Yunanistan Ege adalarını silahtan arındırdığı takdirde Ege'deki Dördüncü Ordu'yu lağvedeceğimizi açıklayabilirdik. Böylece virajı alırken arabayı sürtmezdik.

Oysa Türkiye o aşamada ‘‘Biz Türk'üz, anlamayız, dinlemeyiz’’ der gibi davrandı.

Zararı yok... Bu sonuca o kadarı değer. Yeter ki önümüzdeki üç-beş yılı iyi değerlendirelim. İç hukukumuzu, ekonomimizi adam edelim. Birliğe girecek noktaya gelelim. Gerisini hallederiz.

Yazarın Tüm Yazıları