Oğulların özgürlüğü

Uğur Mumcu’nun 18’inci ölüm yıldönümünde Radikal’den Ezgi Başaran, akademisyen Özgür Mumcu’yla röportaj yapmış.

Haberin Devamı

Epeydir rastladığım en “insani” söyleşi.
Sadece sayfadaki resim bile çok şey söylüyor.
Özgür Mumcu bir kahvede (duvardaki kedi resimlerinden Kaktüs olduğu belli) oturmuş, yakın bir menzile bakıyor.
Söyleşinin ruhunda yarattığı fırtınayı görmek mümkün: Bir eli masada, sırtı dimdik, yüzünde alışamamış bir ifade.
Bir entelektüelin ya da köşe yazarının değil, 16 yaşından beri babasız bir oğlun ifadesi.
“Aslında benim adımı Devrim koyacaklarmış” diyor: “Sonra babam düşünmüş... Ya büyüdüğünde devrimci olmazsa? Oğlanı özgür bırakalım. Böylece adım Özgür olmuş. Bence Uğur Mumcu’nun oğlu olmak özgür olmak demek.”

* * *

Aklımda bizim kuşağa anne-babalarımız olan 68 kuşağından yadigâr diğer isimler: Eylem, Yöntem, Evrim, Deniz, Fidel, Örgüt...
Kimine göre bir insanlık idealini yaşatan, kimine göreyse “çocuğun geleceğine ipotek koyan.”
Bazıları okulda ya da sokakta “mesele” yaşamamak için değiştirirlerdi isimlerini. Ne de olsa 12 Eylül sonrası. Kimin “polis” çıkacağını bilemezsiniz.
Mesela “Militan” adlı bir kıza arkadaşlarının kalabalık yerlerde kısaca “Tan” diye seslendiğini hatırlarım. Her ihtimale karşı.
Bugün biraz efkâr verir bu isimler. Hoyratça engellenmiş hayalleri hatırlatırlar. 68 kuşağının çocukları olmak biraz böyle bir şeydir.
Devrim’in borsacı, Eylem’in manken, Örgüt’ün reklamcı olduğu bir dünyadır yaşadığımız.
Uğur Mumcu “Özgür” koymuş biricik oğlunun adını. Böylece hem kendi idealini hem de onun özgürlüğünü yaşatmayı bilmiş.
Paul Eluard’ın “toplara tüfeklere, yaldızlı imgelere ve kralların tacına” yazdığı hasretimizi oğlunun adına yazmış: Bir babanın verebileceği en güzel hediye.

Bas gitar solo

Madem Kanat Atkaya “bas gitaristlere yeterli saygı gösterilmiyor” demiş... Madem bunu Mehmet Yılmaz’ın “bas gitarda Tayyip Erdoğan” deyişinden hareketle yapmış...
O halde müziğe bas gitarla boğuşarak başlamış biri olarak solo atmazsam olmaz. Tabii asıl muhatap Sedat Ergin olduğundan uzun çalacak değilim.
Sadece basçının gruptaki yerinin yazarın hayattaki yerine benzediğini söylemekle yetineyim:
İkisinin de varlıkları belli olmaz ama yokluklarını hemen fark edersiniz!

Bitmeyen tatil başladı

Öğrenciyken sömestr tatilini hiç sevmezdim. Bitmek bilmeyen bir ölü zamandı. Koskoca yaz şıp diye geçer ama 15 günlük sömestr tatili bir türlü geçmezdi.
Can da şimdi aynı boşluk duygusunu yaşıyor. Biz de sağa-sola bakınıp onun sıkılmasını önleyecek aktiviteler arıyoruz.
İstanbul’da bile seçeneklerin ne kadar sınırlı olduğunu görünce ister istemez düşünüyor insan: Anadolu’daki çocuklar okulun açılmasını kim bilir nasıl iple çekecek.

İncir Çekirdeği
Aşk bir Arap isyanıdır: Önce gelmeyecek, sonra bitmeyecek sanırsın.

Yazarın Tüm Yazıları