Öğretmenler ne öğretir nasıl öğretir?

Eğitimimizin yegane sorunu sınav sistemiymiş gibi bir hava var memlekette.

Haberin Devamı

Herkes yatıyor kalkıyor Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın iki hafta önce açıkladığı sistemi konuşuyor; o yetmezmiş gibi bakanın kendisi de gazetecilerle buluştuğunda en çok bu konu konuşuluyor.
Eğitimimizin sorunu keşke sınav sisteminden ibaret olsa. Ama değil. Hatta esas sorun bile değil sınav. Esas sorun kalite ve içerik.
Sabancı Üniversitesi bünyesinde çalışmalarını sürdürmekte olan Eğitim Reformu Girişimi’nin 2012 için ‘Eğitim İzleme Raporu’ da yayınlandı. Dün Hürriyet’te Sedat Ergin raporu değenlendirdi. Ben de raporda gördüğüm bir tablo üzerine görüşlerimi yazmak istiyorum.
Bu köşenin sürekli izleyicileri benim eğitim sistemimizin yarattığı eşitsizlik ve kalite düşüklüğü konusunda sık sık yazdığımı biliyorlar. Eğitimde hem kaliteyi yükseltip hem de okullar arası ve öğrenciler arası eşitsizlikleri azaltmamız gerekiyor.
Eğitim kalitemizle ilgili son çarpıcı uluslararası rapor, ‘Uluslararası Okuma Becerilerinde Gelişim’ projesi altında TIMMS sınavı ve sonuçları oldu. Çok sayıda ülkeden dördüncü ve sekizinci sınıf öğrencisi yaklaşık 600 bin öğrencinin girdiği bu sınavın ülkemiz açısından sonuçları çarpıcı.
Matematik alanında hem dördüncü hem de sekizinci sınıf öğrencilerimiz, bu testin ortalamasının altında başarılar elde ettiler. Singapurlu dördüncü sınıf öğrencilerinin puanı 606, Türkiyeli sınıftaşlarının puanı ise 469. Aradaki fark büyük. Sekizinci sınıfta da durum değişmiyor. Bu yaş grubunun birincisi Güney Kore’nin notu 613, Türk öğrencilerinki 452.
Aynı sınav fen bilimleri alanında da yapıldı, sonuç pek değişmiyor. Türkiye’de eğitimin çıktısı uluslararası rekabet edebilirlikten çok ama çok uzak.
Ama daha da çarpıcısı var: Örneğin dördüncü sınıfların matematik becerisinde bizim öğrencilerimizin yarısı (yüzde 49) düşük düzey ve düşük düzeyin de altında olarak ölçülmüş. Yani öğrencilerimizin yarısı matematik falan öğrenememiş, onlara öğretememişiz. Eşitsizlik burada.
Sekizinci sınıfa gelindiğinde durum daha da kötüleşmiş, bu kez öğrencilerimizin yüzde 60’ı düşük düzey ve düşük düzeyin de altında notlar almış.
Bizim eğitim sistemimizin çıktı kalitesini, yani okuyan veya mezun olan öğrencilerin aldıkları eğitimin kalitesini ölçmek için kullandığımız bütün araçlar aşağı yukarı aynı sonucu veriyor. İster üniversiteye giriş sınavının sonucuna bakın, ister SBS sonucuna, ister PISA ve TIMSS gibi uluslararası sınavlar. Hep aynı gerçeği görüyoruz: Bir büyük blok çok kötü, neredeyse hiçbir şey bilmeyen öğrenciler var; bir de gerisi.
Peki ama bu kaliteyi nasıl arttıracağız? Elbette öğretmen kalitemizi arttırarak.
O halde, eğitimle ilgilenen herkesin dönüp Milli Eğitim Bakanlığı’nın istihdam politikalarına da bir göz atması gerekiyor. İşte Eğitim Reformu Girişimi’nin yıllık raporunda beni çarpan tablo da bu zaten.
Örneğin Türkiye’deki toplam ‘sınıf öğretmeni’ sayısı 211 bin 527. Ama gelin görün ki, bunların 117 bin 420’si gerçekte başka alanlarda öğretmenlik yapmak üzere eğitim almış kişiler. Yani sınıf öğretmenlerimizin sadece yüzde 44.5’i gerçekten sınıf öğretmeni.
23 bin 388 ‘Fen ve Teknoloji’ öğretmeninin 17 bin 443’ü bu alanda ders vermek üzere eğitim almamış kişiler.
Buradan şunu anlıyoruz: Türkiye’de öğretmenlerin büyük bir bölümü uzmanlığının olmadığı alanlarda öğretmenlik yapıyor.
Hep duyduğumuz, ‘Dersler boş geçiyor, öğretmenimiz yok’ eleştirileri büyük ölçüde gerçeği yansıtıyor.
Ama işin tuhafı, öğretmen eksiğinin hissedilen boyutta olmaması. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de 48 bin ‘norm fazlası’ öğretmen var. Ve buna karşılık bakanlık okulları için 51 bin ‘dışarıdan öğretmen’ çalıştırmış.
‘İşe öğretmen alacağım’ dediğinde 40 bin-50 bin kişiyi alan bir kurumun böyle plansızlıklar yaşamasından daha doğal bir şey yok. Bu kadar devasa bir bürokrasiyi idare etmek ve adil olmak imkansıza yakın bir şey. Zaten o yüzden bizim bakanlığımız ‘eğitim’den çok ‘atama’ ile uğraşıyor.

Haberin Devamı

Öğretmenler ne öğretir nasıl öğretir


Yazarın Tüm Yazıları