ODTÜ pastası

Bu pastayı ODTÜ’de okurken yapardım. O yıllarda hem yemekten hem yapmaktan zevk aldığım bu pastaya hâlâ herkes bayılıyor.

Haberin Devamı

Bizim gibi 80 öncesinin ODTÜ’lüleri için eylem yapmak çok sıradan bir olaydı. Miting, boykot, yürüyüş, gösteri kültürü ODTÜ geleneğinin bir parçasıydı.
Saatlerce yürümekten ve güneş altında ayakta kalmaktan yorulurduk. Ben bazen piknik havasına girer, yanımda getirdiğim poğaçaları eylem sonrası arkadaşlarımla paylaşırdım.
Annem bugün hâlâ “Bütün ODTÜ’lüleri sen doyurdun” diyerek benimle dalga geçer.
Dokuz aylık uzun bir boykot dönemi dışında son derece ağır, tempolu bir ders çalışma düzenimiz vardı. Günler geceler süren uzun final dönemi çalışmalarımızda, kafamızda unuttuğumuz bigudilerle okula gitmişliğimiz de çoktur.
Dünyanın dört köşesinden toplanmış İngilizce, Almanca, Fransızca, Türkçe kaynak kitapların, hikâye ve romanların olduğu, aradığınız her şeyi bulabileceğiniz şahane bir kütüphanemiz vardı. Oraya gidince kendimi hiç görmediğim ama ismini duyduğum MIT, Stanford, Oxford gibi üniversitelerde hissederdim.
Her öğrencinin, alacağı dersleri, kredilerini, geleceğini ve her şeyini konuşabileceği danışman bir hocası da mevcuttu.
Okuldaki profesör, doçent, öğretmen, öğrenci, asistan, işçi ve çalışan ilişkisi çok medeniydi, arkadaşça, dostçaydı.
1978 yılında, Endüstri Mühendisliği’nin MM denilen üst kattaki kafesinde beyaz fincanlarda çay, kahve içerdik. Çalışanlara, görevlilere hep “Hocam ne haber, bugün nasılsın?” der, onlarla tavla oynardık.
35 yıl öncesinin Ankara’sın-da, şehir dışında, yüzlerce dönüm arazi üzerine kurulmuş, modern binalarıyla Türkiye’nin en büyük ve en güzel üniversite kampüsüydü bizimkisi.
Bir kimya bölümü öğrencisi olarak şunu söyleyebilirim; kullandığımız malzeme ve ekipmanın başka bir okulda eşi benzeri yoktu. Her tür sporu yapabileceğiniz spor komplekslerinin ve “hayat yolu” dediğimiz yürüme ve koşu parkurlarının olduğu bir okuldu bizimkisi.
Kimse öyle aşırı varlıklı falan değildi. Pek çoğu yurtta kalıp çok kısıtlı imkanlarla okumaya çalışan gençlerle doluydu ODTÜ.

Haberin Devamı

KARAKTERİM ŞEKİLLENDİ

Ben, ailesiyle kalan şanslı öğrencilerden biriydim. Ay sonunu zar zor getiren pek çok arkadaşımı eve doldurup yedirir, içirirdim.
Nijeryalı, Sudanlı, Suriyeli, Iraklı, İranlı, Filistinli, Pakistanlı arkadaşlarımın Türkçe ödevlerini yapar, onların ailelerine duydukları hasretleri dinlerdim.
İşte ODTÜ’lülük böyle bir şeydi. Karakterimin büyük bir kısmının ODTÜ’de şekillendiğini söyleyebilirim. İtiraz edebilmek, tartışmak, hoşgörülü ve demokratik olmak, asla ayrımcılık yapmamak, analiz etmek, sonuç çıkarmak, çok çalışmak, rekabetçi olabilmek gibi nice özelliğimi ODTÜ’de kazandım.
O günlere ait bir anımda anneme “Lütfen anne bu konuyu tartışalım” demiştim. Tabii çocukların her söylenene evet dediği bir gelenekten gelen annem çok kızmış, “Bu eve tartışma kelimesini sen soktun” deyivermişti. Ama o gün bu gündür birlikte oturur, çocuklar, torunlar tartışır, güleriz. Orada öyle bir eşitlik, özgürlük ortamı vardı ki, Ankara Deneme Lisesi mezunu bir Bahçelievler çocuğu olarak şaşkınlığa uğramıştım... 

Haberin Devamı

Aslında benim Ankara’daki ODTÜ yıllarımda Filistinli arkadaşım Vaji’nin ablasının verdiği bir tarifti bu. O yıllarda cheese kek adını hiç duymamıştık. Kızcağız da bana çok tuhaf bir isimle tariflemişti. Ben de adını “O.D.T.Ü pastası” diye uydurdum. Ta o yıllardan beri yemek ismi uydurma gibi tuhaf bir huyum olduğunu artık anlamış bulunuyorsunuz sevgili okuyucular. Bundan 25-30 yıl öncesinde herkese yaptığım, en meşhur fanfin kekimi sizlere takdim etmekten gurur duyuyorum. Tabii o zamanlar krem peynir, labne ya da krema, krem şanti diye bir şey yoktu. Bunların varlığını sadece yabancı dergilerde okuyorduk. Ya da ‘Pieks’ denilen Amerikan pazarından rica ederek krema getirtiyorduk...

Haberin Devamı

BU BENİM ODTÜ PASTAM (1970’LERİN CHEESE KEKİ)

Oda sıcaklığında yumuşamış margarini ve unu derin bir kaba aktarın. Üzerine toz şeker ve yumurta sarısını ekleyip yoğurmaya başlayın. Birkaç dakika sonra elinize yapışmayan ve kulak memesi kıvamında bir hamur elde edeceksiniz. Hamuru oda sıcaklığında 20-30 dakika dinlendirin.
Üzerinin kremasını hazırlamak için yoğurt, lor peyniri (labne peyniri de kullanabilirsiniz) ve hazır süt kremasını derin bir kaba aktarıp karıştırın. Üzerine toz şeker, vanilya, rendelenmiş limon kabuğu, limon suyu ve yumurtaları ilave edip çatalla iyice karıştırın.
20 santim çapında kare ya da yuvarlak fırın kalıbını sıvıyağla yağladıktan sonra hamuru, kenarlarını 2-3 santim yükselterek kalıba yerleştirin. Hamurun ortasındaki boşluğa, hazırladığımız kremayı aktarın.
Keki, 5 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında 35 dakika kadar pişirin. Fırından alıp soğumasını bekleyin.
Buzdolabında en az 6-8 saat kadar beklettikten sonra dilimleyip çilek sosu, reçel suyu ya da portakallı sosla süsleyerek servise sunun.
Ben o zamanlar bu sos işini bilmezdim ve üzerine çekirdeksiz İzmir üzümü dizerdim.
Afiyet olsun.

Haberin Devamı

Malzeme listesi

Hamuru için;
-  100 gr bitkisel margarin (Oda sıcaklığında yumuşamış olmalı.)
-  Türk kahvesi fincanıyla 3 fincan un
-  2 yemek kaşığı
toz şeker
-  1 adet
yumurtanın sarısı
Üzerinin kreması için;
-  1 su bardağı tatlı yoğurt (Susuz kısmından kullanılacak.)
-  1 su bardağı tuzsuz lor peyniri (Ya da 1 paket labne peyniri-200 gr.)
-  1 küçük paket (200 ml) hazır süt kreması
-  Yarım su bardağı
toz şeker
-  1 paket vanilya
-  1 adet limonun kabuğunun
rendesi ve suyu
-  2 adet yumurta
Üzeri için;
-  30-40 adet çekirdeksiz taze üzüm

Yazarın Tüm Yazıları