O 'şey'

ÜZERLERİNDE özel üniformalar vardı.

Haberin Devamı

Üniformaların üzerinde “TEM” yazıyordu.
Son 5 yılda hepimizin öğrendiği, hepimizin kafasında neredeyse “MİT” kadar derin bir iz bırakan üç harf.
Manası “Terörle Mücadele”.
Son yıllarda, polisin, milyonlarca insanın hayatını en çok etkileyen bölümü...

* * *

Kırk dönüm araziyi kazıyorlardı.
Manzara, bundan tam 5 yıl öncekindeki gibiydi.
Medya davet edilmişti. Televizyonlar canlı yayında heyecana heyecan katarak, pireyi mamut yaparak aktarıyordu.
Kazılan her delikten hiçbir şey çıkmasa bile, Ergenekon’a, Balyoz’a şuna buna idmanlı şartlı refleks gözlerimiz, o karadeliklerde mutlaka kapkara bir şeyler görüyordu.
Beş uzun yıl hepimizi birer simyacıya dönüştürmüştü.
Olmayanı bile görüyor, çıkmayanı cismanileştiriyor, olanı ise olmamış kabul ettiriliyorduk.
Öyle bir haldeydik ve binlerce Goebbels, bizleri, dilleri var konuşmayan, gözleri var görmeyen sustalı birer maymuna çevirmişti.
Biçare bir bonobo bile değildik artık...
İleri, haddinden fazla ileri bir demokrasinin kör ve dilsiz müminleriydik.

* * *

Haberin Devamı

Kazdılar... Kazdılar... Ama hiçbir şey çıkmıyordu.
Televizyonlardaki heyecan büyümüştü... Nefesler tutulmuş, açılan çukurlardan daha beter karadeliklere dönmüş iştahlı gözler iyice kısılmıştı...
Havada av kokusu vardı, yeni kan kokuları geliyordu...
İşte tam o sırada bir ses duyuldu:
“Burada bir şey var amirim...”
Amirlerin yüzüne sevinç oturdu.
Hepsi oraya koştular...
Çukur derinleştirildi...

* * *

Biraz sonra toprağın içinden ilk parça çıktı... Çıkan “şey” toprağa bulanmıştı, ama rengi siyah değil, beyaza yakın bir şeydi...
Önce o şeyin, aradıkları “şey’in” hangi kısmı olduğunu anlamaya çalıştılar.
Amir, “Kazın... Daha kazın” dedi...
Daha derine, daha derine kazdılar.
“Şey”in ikinci bölümü de çıktı.
Yine anlamadılar.
Meselenin daha da derinine indiler.
“Şey”in birazı daha çıktı.
Yine anlamadılar.
Anladıkları tek şey, etrafa kötü bir kokunun yayılmaya başladığıydı...

* * *

Sonra “şey” ortaya çıktı ve TEM üniformalı görevli hayal kırıklığına uğramış bir sesle konuştu:
“Amirim bu hayvan leşi”.
Amir, “Ne hayvan leşi oğlum” dedi...
“Ben de anlamadım amirim” dedi...
Oysa o beyaz şeyin içinden Kalaşnikoflar, bazukalar, roketatarlar çıkacağına çok emindiler...
Onlar mühimmat bekliyordu, çıka çıka bir hayvan leşi çıkmıştı...
Anlamadıkları, çözemedikleri asıl şey ise şuydu:
Hayvan leşi beyaz bir çarşafa sarılmıştı...
Amir “Bulun” dedi.
TEM üniformalıların kafası iyice karıştı.
Anlamadılar...

* * *

Haberin Devamı

Anlamamışlardı...
Çünkü... Ayşe Arman’ın, tavşanı öldükten sonra yazdığı o harikulade yazıyı okumamışlardı.
Çünkü, teröristlerin kurtarılmış ülkesi gibi gördükleri o mahallelerde, insanların yaşadığını onlara kimse söylememişti.
Çünkü, şu fani dünyada, bazı insanların ölmüş kedilerini, köpeklerini, tavşanlarını, kuşlarını, atlarını, koyunlarını, kuzularını, keçilerini, balıklarını, ihtimamla beyaz kefenlere sarıp, ağaçların altına, bozkırlara, varoşlara gömdüklerini kimse söylememişti onlara...
O insanların ölmüş hayvanlarının arkasından sessizce ağladıklarından, yas tuttuklarından, dua ettiklerinden ve hepsini cennete böyle uğurladıklarından kimse söz etmemişti.
Onlara demişlerdi ki, bu anonim çukurlardan sadece pespaye muhbirlerin, gizli tanıkların irinleri çıkar...
O yüzden anlamadılar... Sadece şaşırdılar...
Çaresizce oraya buraya koşmalarının nedeni de budur işte...
NOT: Bu, siyasi bir köşe yazısı değil, bir hayal ürünüdür. Gazi Mahallesi’ndeki olaylarla ilgili mühimmat arayan Terörle Mücadele ekiplerinin 48 saat önce yaptığı kazılarla ilgili küçük bir haberden esinlenmiştir.. Dünkü Vatan gazetesinin 13’üncü sayfasındaki haberin resim altında şöyle bir cümle vardı: “Polis, her iki yakada da yaptığı araştırmalarda henüz bir sonuca ulaşamadı. Sadece Gülsuyu’nda çarşafa sarılı bir hayvan leşi bulundu”. Yazının tek gerçek unsuru bu küçücük cümledir.

Yazarın Tüm Yazıları