O mahkemenin iki kapısı var

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Şu sözlerin sahibi, DTP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Aktuna: ‘‘Ben endişe ediyorum. Bir genel başkanın Yüce Divan'a gönderilmesi o partiyi de zedeler.’’

Bu sözler, siyasi kariyerine sosyal demokrat bir partiden belediye başkanı seçilerek başlayan bir kişiye ait.

Çiller'in Yüce Divan'a gönderilmesine karşı çıkıyor.

NEDEN ZEDELENSİN

Bu sözlerin ardında Aktuna'nın ileriye yönelik bazı beklentileri yoksa, şu soruyu sormak gerekir:

Parti neden zedelensin?

Ortada suç varsa, o suç şahsidir.

Üstelik, eğer giderse, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller Yüce Divan'a gidecek ne ilk, ne de son son politikacı olacak.

Meclis'te Yüce Divan'a gönderme ile ilgili kararlar hep çoğunlukla alınır.

Şöyle biraz geçmişe gidelim.

ANAP'ın iki bakanı Cengiz Altınkaya ve Sefa Giray da yine böyle bir Meclis'in çoğunluk kararı ile Yüce Divan'a gitmedi mi?

Gittiler ve aklanıp geldiler.

O Sefa Giray ve Cengiz Altınkaya bugün şerefine en küçük toz konmamış vaziyette, o Meclis'in koltuklarında milletvekili olarak oturuyorlar.

Yani Yüce Divan'da yargılanmalarından sonra yeniden milletvekili seçilip o çatı altına geldiler.

Karıştırdığımız bir şey var.

Meclis bir iddiayla ilgili karar vermiyor. Bu iddianın araştırılıp araştırılmamasına, araştırıldığı zaman da mahkemeye gidip gitmemesine karar veriyor.

KARAR DİVAN'IN

Kararı verecek olan Yüce Divan'dır ve o mahkemenin üyeleri arasında bir tek siyasetçi yoktur.

Hepsi hukukçudur ve Anayasa'da bu kurum, en yüksek yargı organı olarak tarif edilir.

Yakın siyasi tarihimizde çok sayıda bakan o mahkemenin önünde sanık sandalyesine oturmuştur.

Bunların bazıları, o kapıdan çıkıp cezaevine gitmiş, başka bazıları ise o kapıdan çıkıp, Yüce Meclis'in şerefli çatısı altındaki koltuğuna yeniden oturmuştur.

Öyleyse korktuğunuz şey nedir?

Öyleyse Çiller'in, Meclis'e ait bir denetim yetkisinin kullanılmasında onu imtiyazlı kılan bir özelliği mi vardır?

Ne yazık ki doğrudur.

Türkiye'de demokrasi normal şekilde işlemiyor.

Çünkü işleseydi, bu iddiaların her biri bugüne kadar en küçük noktasına kadar didik didik edilirdi.

Demokrasi işleseydi, bu kadar yalanın mutlaka siyasi bir cezası olurdu.

ŞEFFAF KONULAR

Çünkü siyasi haysiyet bunu gerektirirdi.

Gerçek siyasetçiler, evrensel standartlara dayalı siyaset yapan kişiler, hukuktan önce kendi cezalarını kendileri verirler.

Çünkü bir siyasetçinin işleyebileceği bütün suçlar ille de ceza kanunlarında, tüzük maddelerinde yazılı olmayabilir.

Mal varlığı, kamu yönetimine gelen kişilerin en şeffaf yanıdır. Dünyanın bütün demokrasilerinde bu böyledir.

Mal varlığının kaynakları ile ilgili bir dokunulmazlık olamaz. Orada açıklanamayan bir artış varsa, kamu adına bunun hesabı mutlaka sorulur.

Bu hesap sorma, parlamentoların en temel görevleri arasında yer alır.

Bundan da kimsenin gocunmaması gerekir.

KAPININ ÖTESİ

O nedenle ben, DYP Grubu'nun dünkü gerginliğini, gereksiz sinirini anlayabilmiş değilim.

Çiller öteki siyasetçiler gibi o kapıdan girerse, ya şerefiyle o koltuğa yeniden oturur...

Veya Yüce Mahkeme'nin göstereceği başka bir yere...

Tarihimizde bunun her ikisinin de örnekleri vardır.













Yazarın Tüm Yazıları