O konuya el atmışken...

KARİKATÜR kavgası tüm dünyada ortalığı bulandırsa bile Türkiye’deki okuyucuların "mal bildirimi" konusuna olan ilgisi ve talepleri devam ediyor.

O nedenle bu konuda biraz daha durmakta yarar görüyoruz.

Bunu biraz da, konu üzerinde bir çalışma başlattığını ilan eden Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) TBMM’ye getirmeyi vaat ettiği öneriye katkı teşkil edebilir umuduyla yapıyoruz.

Mal bildiriminin açık olması "saydamlaşma" yönünde önemli bir adım teşkil eder ama iki nedenle yeterli olmayabilir:

Birincisi, "ilgilinin mal bildiriminin bugünkü hali kadar o malların nereden, ne zaman, nasıl ve ne karşılığı elde edildiği" de önemlidir. Yani o varlığın hukuken de meşru bir temeli olması gerekir. Yoksa durum, gelişmiş Batı ülkelerinin çalıntı tarihi eserlerle müzelerini doldurmalarına benzer.

İkincisi mal bildirimini kasıtlı olarak yanlış veya eksik verene uygulanacak yaptırım şimdiki gibi göstermelik düzeyde kalırsa, "açıklık" rejiminin beli baştan kırılmış olur. Yasa çıkar, kural konur ama uygulanmaz.

Bir nokta daha var:

Mal bildirimi rejiminin iyi işleyebilmesi için devletin de saydamlaşması şarttır. Örneğin, şimdi bile "tapu sicil kayıtlarının" ilgililerin incelemesine açık olduğu bilinir. Ama bu durum o kayıtların fiilen "herkese" açık olduğu anlamına gelmez. O kayıtları görmekte yararınız olduğuna, ilgili memuru inandıramazsanız, kayıtlara bakamazsınız. Bu da kayıtları fiilen herkese kapalı hale getirir. Oysa taşınmaz mallarla ilgili kayıtlar yolsuzlukları, meşru olmayan kazançları ortaya çıkartan en önemli kanıtlardır. O nedenle tapu kayıtlarını saydamlaştırmadan yürürlüğe konacak mal bildirimi rejimi, birtakım gerçeklerin öğrenilmesine yetmez.

Şimdilik son söz olarak şunu da ilave edelim:

Mal bildirimi, ilgili kişinin kendisine ait kaynağı gösterir. Ama görev yaparken kullandığı kaynak (devletin araçları, ödenekler, yetkiler) aslında bize (kamuya) aittir. Bu kaynaklar o kişiye emanet edilmiştir. O nedenle söz konusu kaynakları nasıl kullandığını denetlemek bizim hakkımızdır.

Saydamlıktan söz etmişken bilelim ki sıra denetleme işinin nasıl yapılacağına da gelecek ve demokrasimiz o zaman gerçek demokrasi olacaktır.



Özür: Yazı hayatında insan bazen kullanması gerekenden farklı kelimeler kullanıyor. Nitekim geçen gün benim son ve malum "karikatür" kavgaları nedeniyle Hıristiyanları da Hazreti Meryem’in fahişe olarak gösteren karikatürlerin rahatsız edeceğinden söz etmem, okuyucularım tarafından çok eleştirildi. Kimi kelimeyi kaba buldu, kimi Hazreti Meryem’in bizim kültürümüzde saygıdeğer bir isim olduğunu anımsattı.

Eleştirilerin haklı olduğunu kabul ediyorum.

Bir o nedenle, bir de dünkü yazımda Napolyon’u yenen komutanın adını Wellington diye yazmam gerekirken -bazen aklınızdan geçenle dudağınızdan çıkan isim farklıdır, herhalde öyle oldu- Amiral Nelson diye yazmışım, o nedenle okuyucularımdan özür diliyorum. Oktay Ekşi.
Yazarın Tüm Yazıları