Nurten Erk: Satışı geciktikçe Fon'daki bankaların şansı azalıyor

Nurten ERK
Haberin Devamı

AKBANK Murahhas Azası Suzan Sabancı Dinçer, ‘‘Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bünyesindeki bankaların satışı geciktikçe, piyasa değerleri düşüyor’’ dedi. Dinçer, yine de Akbank olarak Fon'daki bankalarla ilgilendikleri söyledi.

AKBANK'ın İdare Meclisi Üyesi ve Murahhas Azası Suzan Sabancı Dinçer, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun el koyduğu bankaların satışı geciktikçe, müşteri yapısının erozyona uğradığını, pazar payının kaybolduğunu ve piyasa değerinin azaldığını söyledi. Bu bankaların zaman geçirilmeden satışa çıkarılması gerektiğine işaret eden Dinçer, ‘‘Akbank olarak bunlardan biri ya da birkaçıyla ilgileniyoruz. Ama satış geciktikçe ilgimiz azalıyor. Ancak satış gündeme geldiğinde hangisi olduğuna karar vereceğiz’’ dedi.

Yurtdışındaki büyük bankalarla sinerji yaratacak işbirliğine sıcak baktıklarını söyleyen Suzan Dinçer, bir yandan da yurtiçindeki bankalarla da ilgilendiklerinin altını çiziyor. Ancak Suzan Dinçer, tasarruf mevduatına tam güvence verilmesinin de bankacılık sistemini zedelediğini ve nedensiz zenginler yarattığını söylemekten kendini alamıyor. Sabancı Ailesi'nin üçüncü kuşak yöneticilerinden Dinçer, 14 yıldır bankacılık sektöründe. Aktif büyüklüğü 1999 yılı sonunda 9.1 milyar dolar, özkaynakları 1.5 milyar dolar, kárı 153 milyon dolara ulaşan Akbank'ın İdare Meclisi Üyesi ve Murahhas Azası Suzan Sabancı Dinçer ile bankanın 2000'lerdeki stratejilerinden yeni ürünlerine, sektördeki birleşmelerden el konulan bankaların satışına uzanan bir sohbet yaptık.

Bankacılık nasıl bir yıl geçiriyor?

- Zor bir yıl geçiriyor. Kár marjları daha da düşecek. Bu yılı bankaların ürün çeşidini, aktiflerini ve müşterilerini artıracağı, tüketiciyle daha yakın olacağı, önümüzdeki yılı da kendilerini yabancı rekabete hazırlamaları gereken yıl olarak görüyorum. Türkiye'de bankacılığı çok sıkı bir rekabet bekliyor. Brezilya'da yabancı bankaların aktifler içindeki payı 1989'da istikrar programı öncesinde yüzde 3'ten azken, bugün yüzde 10. Aynı oran, aynı sürede Yunanistan'da yüzde 4'den yüzde 10'a çıktı. Türk bankacılığı, yeni bir ortama girdi. Bu yeni ortamın belirleyici iki özelliği, düşük enflasyon ve yüksek rekabet.

Akbank'ın bu yeni ortamdaki stratejileri neler?

- Türkiye'de düşük enflasyonun bulunduğu dönem 1970'li yılların ilk yarısına kadar olan dönemdir, ancak bu dönemde sektörde kontrol edilen faiz oranları nedeniyle bankacılık sektöründe önemli bir rekabet yoktu. Türkiye bu yıllardan sonra enflasyonun boyunduğu altına girdi. İstikrar programı başarılı olduğu takdirde, Türkiye, kalıcı bir düşük enflasyon ve düşük faiz ortamına girmektedir ki, bu da muhakkak ki değişik stratejileri gerektirir. Stratejimiz, özellikle kredilerdeki artışlar aracılığıyla aktiflerimizi büyütmek ve faiz dışı gelirleri çeşitlendirerek artırmak.

Akbank bugüne kadar kamu kağıdı ağırlıklıydı. İç borçlanmadaki değişiklik sizi nasıl etkiledi?

- Bankamızın yapısı son derece esnek. Son derece seri kararlar alabiliyoruz. Dün hazine bonoları cazipse ona yatırım yapılmıştır, bugün kredi cazipse krediye dönülecektir. Yeni ortamın bütün sektör için geçerli özelliği, devletin borçlanmasının azalması ve faiz marjlarının daralmasıdır. Dolayısıyla sektörün kárlılığının kaynağı eskiden olduğu gibi hazine kağıtları olamayacaktır. Öte yandan faiz oranlarının düşmesi nedeniyle açık pozisyon tutmanın eski cazibesi kalmadı ve daha da azalacak.

Yeni ortamda yurtiçinde de banka birleşmeleri gündeme gelebilir mi?

- İstikrar programı başarılı olduğu takdirde önümüzdeki 1-3 yıllık dönem içinde Türk bankacılık sisteminde çok sayıda birleşmelerin olması kaçınılmaz. Faiz oranlarındaki marjların daralması, kárlılığın devamı için hacimlerin ve faiz dışı gelirlerin artırılmasını zorunlu kılıyor. Bu alanlardaki büyüme de önemli ölçüde altyapı ve marka yatırımlarını gerektiriyor. Bankalar, ya tek başına giderek bir alanda uzmanlaşacak, ya sektörü terkedecek ya da mali gücünü birleştirecek. Türkiye'de büyük bankalar arasında dahi önümüzdeki yıllarda birleşmeler zorunlu olabilir. Türkiye'de bu bankaların yüzde yüz halka açık olmamaları ve her bankanın arkasında bir grup veya ailenin olması birleşmeleri zorlaştırıyor. Bugün en büyük dört özel banka, sektörün aktif toplamının yüzde 26'sını elinde tutuyor. Bu oranın önümüzdeki yıllarda yüzde 40'a çıkmasını bekleyebiliriz.

Akbank'ın yabancı bankalarla evlilik düşüncesi ve talibi var mı?

- Bu konuda çok spekülasyon yapıldı. Biz banka olarak kendimize uygun gördüğümüz, bir sinerji yaratacağına inandığımız yabancı bir bankanın bankamıza yönelik bir ilgisi olursa değerlendirebiliriz. Çünkü önümüzdeki yıllarla bu yöndeki oluşumlar kaçınılmaz. Ancak yabancı sermaye henüz Türkiye'deki programın başarıya ulaşacağına uzun vadeli bir taahhüte girmesini sağlayacak kadar inanmıyor, biraz daha beklemeyi tercih ediyor. Bu belki 1-2 yıl alır. Yabancı bankalar Türkiye'ye geldiklerinde, bazıları yerleşik büyük bankalarla ortaklıklara gitmeyi tercih edecektir.

Fondaki bu bankalar satışa çıkarılınca talip olacak mısınız?

- Bu bankalara ilgimiz var ama bu ilgi her geçen gün azalıyor. Bunlar problemli aktiflerinden temizlendiği takdirde alınabilir. Bir de bu bankaların satışı geciktikçe, müşteri yapısı biraz daha erozyona uğramaktadır, pazar payı kaybolmakta, piyasa değeri azalıyor. Ama satılmaları gündeme geldiğinde yeniden inceleyeceğiz.

SUZAN

SABANCI

DİNÇER

Akbank İdare Meclisi Üyesi ve Murahhas Azası Suzan Sabancı Dinçer, 1965 İstanbul doğumlu. 1985'de İngiltere'deki Richmond College'de Pazarlama, Finans ve İş İdaresi bölümünden mezun olduktan sonra, Boston University'de Finans ve İş İdaresi Bölümü'nde master yaptı. Çalışma hayatına 1986 yılında Sabancı Grubu kuruluşlarından BNP-AK-Dresdner Hazine bölümünde başladı. Akbank'ta 1989'da Hazine Bölümü Başkanı, 1994'de Hazine'den Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı, 1997'de Hazine'den Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi oldu. 1996'dan beri de Sabancı Holding'de Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapıyor.

Yüzde 100 güvence

sistemi zedeliyor

Banka mevduatına yüzde yüz güvence konusunda neler düşünüyorsunuz?

- Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de tasarruf mevduatına bir ölçüde güvence sağlanmalı. Böyle bir sınır 1994'den önce vardı. Sorun 1994 yılında kaldırılan sınırın, mevduatın yüzde yüzüne güvence verilmesinin sektörde yarattığı zaafiyet. Sınırsız mevduat güvencesi, sistemi zedeliyor. Bunun sonucunda bazı kişiler sebepsiz zenginleşiyor. Savunulacak bir tarafı yok ve hemen kaldırılması gerekir. Sistemdeki bazı bankaların zayıflamasına ve neticede Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu yönetimine terkedilmesine sınırsız mevduat güvencesinin varlığı sebep oldu. Hazine, Merkez Bankası, Dünya Bankası, kimse aksini söylememektedir. Beş bankanın fona devriyle problem bitmemiştir. El konulduğu günden bu yana sözkonusu bankaların devlete maliyetinin 5 milyar doların üzerinde olduğu ortaya çıktı. Bu parayı hiç şüphesiz sokaktaki insan ödeyecek. Farkına vararak ya da varmayarak ama 5 milyar dolar daha fakirleşerek.

Şaşkınlığını atan fona yönelecek

Bankacılıkta Sözünü ettiğiniz yeni dönemin ürünleri neler olacak?

- Tüketici kredileri bu dönemin en hızlı gelişen ürünlerinden biri olacak. Yılın ilk çeyreğinde tüketici kredilerini en hızlı artıran bankalardan biriyiz. Uzun vadeli, ipotekli, konut kredileri de, bankacılık sektörünün komisyon gelirlerinin artmasında önemli rol oynayacak. Ayrıca tasarruflarını şimdiye kadar yüksek faizli hazine bonoları, repo ve mevduatta değerlendirmeye alışan yatırımcılar şu an bir şaşkınlık içinde. Zaman içinde paranın gideceği en önemli alanlardan biri yatırım fonları olacak ve bu pazar büyüyecek. Bu yüzden üç yeni fon için başvuruda bulunduk. Düşük enflasyonlu ortamda Türkiye'de gelişmesi beklenen diğer bir mali ürün ise sigorta ürünlerinin bankalar aracılığıyla pazarlanmasıdır. Türkiye'de kişi başına sigorta poliçe üretim tutarı 33 dolarken, aynı tutar Yunanistan'da 204 dolar, gelişmiş ekonomilerde 2 bin 900 dolar. Bancassurance denilen bu nevi ürünlerin geliştirilmesi ve pazarlanmasında kardeş kuruluşumuz Aksigorta nedeniyle önemli bir avantajımız var.

Yazarın Tüm Yazıları