Nükleer anlaşma Batı’daki Türkiye algısını etkileyebilir

NEREYE varacağı bu aşamada pek belli olmasa da, Brezilya ve İran’la birlikte imza attığı nükleer anlaşma Türkiye’nin uluslararası politika sahnesindeki konumunu birden yukarı çekmiş bulunuyor.

Türkiye, dünya politikasının şu andaki en çetrefil sorununa müdahil olan, bağımsız bir tavırla kendi çözümünü getirmeye çalışan bir “yükselen ülke” profili çiziyor. Tabii, böyle iddialı işlere kalkışıp, bu kulvarlara çıkmanın çok büyük getirileri olduğu gibi, aynı zamanda çok büyük riskleri de var.
ABD BASINI: İRAN TÜRKİYE’Yİ KULLANDI
Sınırlarının doğusuna ve güneyine doğru uzanan coğrafyada Türkiye’nin bu hamlesinin 1 Mart’taki tezkere oylamasında ve Davos hadisesinde olduğu gibi oldukça sıcak bir hava yarattığı aşikar. Batı basınında ise her iki yönde de tepkiler ortaya çıkmakla birlikte, terazinin olumsuz tepkilerin bulunduğu kefesi çok daha ağır çekiyor.
Özellikle Amerikan basınında ilk günden itibaren kategorik şekilde olumsuz bir bakışın yerleştiği gözleniyor. Örneğin The New York Times, geçen salı günü bu konuda yayımladığı imzasız başyazıda, İran’ın anlaşmaya onayını BM’den çıkacak yaptırım kararının önünü kesmeye dönük bir adım olarak nitelendirdi ve şöyle dedi: “Türkiye ve Brezilya uluslararası alanda daha büyük roller oynama arzusundalar. Aynı zamanda İran’la bir çatışmayı da önlemek istiyorlar. Bu niyetlerini saygıyla karşılıyoruz. Ama pek çokları gibi onlar da Tahran tarafından oyuna getirilmiş bulunuyor.”
Washington Post’ta önceki gün çıkan David Ignatius imzalı yazı da benzer bir içerik taşıyor. Ignatius’a göre, İran aslında geçen ekim ayında önce kabul edip sonra vazgeçtiği bir anlaşmanın benzerine salt BM Güvenlik Konseyi’nin kararını durdurmak amacıyla imza attı. Ignatius’a göre, İran bu tür taktiklerle zaman kazanıp Batı’yı oyalarken, diğer yandan nükleer bomba yapabileceği noktaya doğru yol almaya devam ediyor.
YÜKSELEN GÜÇLER DAHA ÇOK SÖZ İSTİYOR
Bu arada aynı gazetede dün çıkan Charles Krautham imzalı yazıda ise Türkiye’nin imza attığı metnin “yanıltmaya dönük hileli bir anlaşma” olduğu, İran’ın nükleer bomba yapma planlarını durdurma yönünde hiçbir etkisi olmayacağı belirtiliyor. Yazıda, “Türkiye ve Brezilya’nın İran’daki mollaların nükleer niyetlerini perdelemeleri yüzsüzlüktür” deniliyor.
Buna karşılık dün Financial Times’ta çıkan Philip Stephens imzalı “Yükselen Güçler Batı’nın Kuralları ile Oynamak İstemiyorlar” başlıklı yazı daha farklı bir bakış yansıtıyor. Stephens, Batılı diplomatların Erdoğan ile Lula’yı “naif” (saf) bulduklarını aktardıktan sonra Batı dünyasının anlaşmayı Tahran’ın BM yaptırımlarını rayından çıkartmak için Brezilya ve Türkiye ile yaptığı “muvazaalı bir düzenleme” olarak görmesini hatalı bulduğunu belirtiyor.
Stephens, Türkiye ve Brezilya gibi yükselen güçlerin yeni dünyada daha çok söz sahibi olmayı talep ettiklerini, Batı’nın ise dünyayı hâlâ eski kurallarla yönetmek istediğini, ABD’nin Avrupa’ya kıyasla yeni jeopolitik geometriyi daha iyi anladığını yazıyor.
Gelgelelim, Türkiye ve Brezilya ile ilgili bütün olumlu ifadelerine karşılık, anlaşmanın İran’ın nükleer niyetleriyle ilgili şüpheleri ortadan kaldırmadığını Stephens da kabul ediyor.
AMERİKA’DA KALICI İZ BIRAKABİLİR
Kanımızca anlaşmanın temel defosu şurada: Tahran’da imzalanan metin, İran’ın nükleer bomba yapma hedefi çerçevesinde uranyum zenginleştirme programına devam etmesini tümüyle disiplin altına alacak, dizginleyecek bir mekanizma içermiyor. Türkiye’de depolanacak 1,200 kg dışındaki azımsanmayacak miktardaki uranyumun İran’da tümüyle denetim dışı kalacak olması bir başka sıkıntılı nokta.
İran’ın geçmişte Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı karşısında şeffaf davranmadığı, şüphe yaratan vukuatlı bir sicile sahip olduğu hatırlandığında, Tahran anlaşması kaygıları gidermeye yetmiyor. İran’ın anlaşmayı imzaladığı gün uranyum zenginleştirmeye devam edeceğini açıklaması bu kaygıları daha da derinleştirdi.
Anlaşma, İran’ı diyaloğa çekmeye, uluslararası sisteme angaje etmeye yarayan güven artırıcı bir önlemden ibaret.
Sonuçta bu anlaşmanın Türkiye’nin bütün yükselen profiline karşılık, Batı dünyasında İran’la saf tutan bir ülke algısını yerleştirmesi muhtemeldir. Tahran’daki çektirilen fotoğraf özellikle Amerika’nın Türkiye’ye bakışında kalıcı bir iz bırakırsa bu şaşırtıcı olmamalıdır.
Yazarın Tüm Yazıları