Nobel edebiyat kulislerinde neler oluyor?

Okuduğum son yazılardan birinde, birkaç dil konuşan ve yazan 18 jüri üyesinden her birinin, bir yazarı ‘kanatlarının’ altına aldığı iddiası vardı.

Geçen yıl ödülü alan Elfriede Jelinek, hem İsveç Nobel Akademisi’nin daimi sekreteri Horace Engdahl’ın, hem jüri üyelerinden Katarina Frostenson’un ‘gözbebeği’ imiş.

Nobel Edebiyat Ödülü yine sürpriz yaptı.

Bu seferki sürprizinin adı Harold Pinter.

Hiç olmazsa tanıdığımız, bildiğimiz bir isim.

Benim Nobel Edebiyat Ödülü’yle ilgili ilk şaşkınlığım Elias Canetti ile başladı.

1981 yılı ödülünü alan yazarın adını hiç duymamıştım o güne kadar.

Hemen herkes gibi, ödülü kazanır kazanmaz bir çırpıda tercüme edilen Körleşme’yi satın aldığımı ama kitabı bitiremediğimi de hatırlıyorum.

Canetti’den sonra şaşkınlıklar peşpeşe geldi.

En sonuncusu da gizlemeye gerek yok geçen yılki Elfriede Jelinek’ti.

Bu yıl ödülü Orhan Pamuk’un almasını isterdim.

Ne çok konuşuldu, polemik yapıldı ‘Alacak mı, almayacak mı’ diye.

Bizim gazetenin şoförlerinden bile duydum.

‘Abla Orhan Pamuk Nobel’i alır mı?’

Peki acaba Orhan Pamuk’un adı ‘kısa liste’de var mıydı?

KISA LİSTE NE DEMEK?

Önce ‘kısa liste’nin ne olduğunu açıklayayım.

Bunun oluşması uzun bir süreç.

Her yılın kasım ayında Nobel Komitesi, üniversitelere, akademik çevrelere, eski Nobel ödüllülere bir aday önermesi için mektup gönderir.

Dört yüze yakın mektup postalanır.

Şubat ayı sonuna kadar ‘aday’ olabilecek 200 kadar isim biraraya getirilir.

Aday listesi bir sonraki aşamada 50, bir sonrakinde ise 25 isme kadar düşürülür.

Mayıs ayında ‘bekleme listesinde’ kala kala 15 isim kalır.

Aynı ay zarfında Nobel Komitesi, edebiyat ödülü jüri üyelerine beş isim önerir.

İşte meşhur ‘kısa liste’ budur.

Kısa liste’deki isimlerin kitapları yaz ayları boyunca jüri üyelerinin ellerinden düşmez.

Okurlar, not alırlar, birbirlerine danışırlar.

‘Kısa liste’deki isimlerin çoğu bir yıl önceki listede de yer almış olduğu için bunların yeni kitaplarını bulup okurlar.

Şimdi burada önemli bir detay var.

‘Kısa liste’deki isimler, ‘Pearl Buck’ kuralına göre mutlaka birkaç kez daha önce listede yer almışlardır.

Bugün, Nobel çevrelerinde ‘ikinci derecede, önemsiz yazar’ diye tanımlanan Amerikalı kadın yazar Pearl Buck’ın listeye ilk girdiği 1938 yılında ödülü kazanması kulağa küpe olmuş.

‘Aman bu yanlışlığı tekrarlamayalım’ diye listeye en az iki kere girme kuralı konmuş.

Yazarların birkaç kez ‘kısa liste’ye girip de ödülü almama durumları da var.

James Joyce, Vladimir Nabokov, Borges gibi.

Ve elbet Yaşar Kemal gibi.

Jorge Luis Borges’in bir türlü Nobel’e kavuşamamasının nedeni olarak yaşamının son yıllarında Şilili diktatör Pinochet ile kurduğu yakınlık gösterilir.

Gerçek neden bu mu?

Bilinmez.

KİM KİMİN ADAMI

Nedense, Nobel Edebiyat Ödülü’nün etrafında hep bir gizem vardır.

İddialar vardır.

Meselá benim okuduğum son yazılardan birinde, birkaç dil konuşan ve yazan 18 jüri üyesinden her birinin, bir yazarı ‘kanatlarının’ altına aldığı iddiası vardı.

Geçen yıl ödülü alan Elfriede Jelinek, hem İsveç Nobel Akademisi’nin daimi sekreteri Horace Engdahl’ın, hem jüri üyelerinden Katarina Frostenson’un ‘gözbebeği’ imiş.

Gabriel Garcia Marquez, İspanyol edebiyatı uzmanı olan jüri üyesi Knut Anglund’un gözdesi.

2003 ödülünü alan Güney Afrikalı John M. Coetzee, yeni komite başkanı Per Wastberg’in kıymetlisi.

Jüri üyeleri, konuştukları dilin edebiyat alanında uzman.

Bu yüzden her biri değişik bir kültürün yazarıyla yakınlaşıyor, koruyor.

Şimdi soru:

‘Acaba Yaşar Kemal ya da Orhan Pamuk’u kanatları altına alan, Türkçe bilen jüri üyesi hangisi?’
Yazarın Tüm Yazıları