Nereye değsen elinde kalıyor

Erdal SAĞLAM
Haberin Devamı

Avrupa Birliği'nin canlı hayvan ve et ithalatı yapmıyor diye Türkiye'ye karşı giriştiği misilleme, tarım ve hayvancılığa ilişkin kangren olmuş sorunların yeniden tartışılmasını sağladı.

Herşeyden önce şunu söylemek gerekir ki; AB'nin bu misillemesi, aslında beklenen bir gelişme idi. Yani ‘‘ben geliyorum’’ dedi ama birşey yapılmadı.

Bu nedenle AB'ye karşı fazla haksızlık etmemek gerekiyor.

Peki ben geliyorum dedi de, neden ‘‘gelmesin’’ diye önlem alınmadı?

Çünkü politikacılar, dün olduğu gibi bugün de, sadece günü kurtarmak için çabalıyor, sorunları erteleyerek, politika yaptıklarını zannediyorlar. Halbuki sorunlar, ertelendikçe içinden çıkılmaz hal alıp, kangrenleşiyor.

Sorunun temelini, AB ile yaptığımız anlaşma uyarınca et ve canlı hayvan ithal etmemiz gerekirken, fiili olarak bu ithalata izin verilmemesi oluşturuyor. İthalatçılar Tarım Bakanlığı'na gidip ithal için yetki belgesi almak istiyorlar ama aldıkları yanıt ‘‘Hayır’’ oluyor.

Peki neden dediklerinde ‘‘Bakan öyle istiyor’’ yanıtını alıyorlarmış.

Anlaşmaya imza konmasına rağmen fiili olarak bunun aksine davranılıp, engellenmesine ise ‘‘hayvancılığımız ölüyor’’ gerekçesi gösteriliyor.

İyi de, hayvancılığımız şimdi ölmüyor ki, uzun yıllardır ölüyor. O anlaşmayı imza koyulurken de ölüyordu...

Bizce böyle davranılmasının ardında, tarım ve hayvancılıkta baştan sona yerleşen çarpık yapı, politikacıların popülizm kaygısıyla çarpıklığı gidermek için birşey yapmayışları yatıyor. Sorunların kısa sürede çözümünü beklemek ise hayal olur. Bu tartışma bir kararı beraberinde getirecek mi bilmiyoruz ama ne karar alınırsa alınsın sorun devam edeceğe benziyor.

Yani çürümüşlük yayılmış, nereye değsen, elinde kalıyor.

BAĞIRSAK MAFYASI

Son üç gündür sorunla ilgili bütün kesimler tartışmaya katılmaya çalışıyor. Ancak Türkiye'deki genel hastalık devam ediyor ve kimse çok yönlü düşünme zahmetine katlanmayıp, herkes sorunu kendine yontuyor.

‘‘Enflasyon düşsün’’ diye başlayıp herkesin sübvansiyon istemesi gibi...

Veterinerler sorunu neredeyse tümüyle ‘‘veteriner istihdamı olmaması’’ na bağlıyor, ziraatçiler ve veterinerler ‘‘kesinlikle et ve canlı hayvan ithali yapılmasın’’ diyor, salçacılar ve et ithalatçıları ‘‘Türkiye'de üretim yetersiz mutlaka ithalat lazım, ithalat hayvancılığı öldürmez’’ diyor, büyük et sanayicileri ‘‘AB'den mama ithal etmeyelim’’ diyor, politikacılar yine orta bir yol bulmaya çalışıp, ‘‘et ithalatı ve canlı hayvan taahhüdümüzü damızlıkla değiştirmeye çalışıyoruz’’ diyor...

Ama İran'dan bu arada kaçak canlı hayvan ithalatı devam ediyor.

Daha doğrusu göz yumuluyor çünkü devleti yönetenler ‘‘Bölgede gelir kaynağı olsun’’ diye buna gözyumuyorlar. Büyük sanayicilerin riske girmeden kaçak kesilen bu etleri kullandıkları, deli dana hastalığını fırsat bilip ithalatı açtırdıkları, bunun da ötesinde düşük vergi için ithalat miktarını düşük gösteren sanayiciler hakkında davalar açıldığı bile biliniyor.

Bu arada döllemeden kesim sonrası çıkan ürünlerin değerlendirilmesine kadar hayvancılıkta tam bir mafyalaşma, çeteleşme yaşandığı öğreniyoruz. İthalatta gümrükçüleri de kapsayan ayrı mafya, kesim mafyası, hayvancılık kredileri için ayrı mafya, deri mafyası hatta ‘‘bağırsak mafyası’’ bile olduğu söyleniyor. Bu alanlarda ilgili mafyadan izin almadan, haraçlarını vermeden, fiyat belirleme dahil, hiçbir şey yapılamadığını öğreniyoruz.

Peki devlet ne yapıyor? Eski fonksiyonlarını yerine getiremeyip bırakıyor da, bıraktığı alanlardaki bu mafyalaşmayı denetlemesi gerekirken ne yapıyor? Bazı devlet görevlileri de işin içindeyken ne önlem alıyor?

Yanıt açık: Seyrediyor...

Seyrettikçe çürümüşlük yayılıyor, nereye değsen elinde kalıyor...













Yazarın Tüm Yazıları