Nefis ve leziz bir gece

Mutfak Dostları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, çok sevgili dostum Orhan Kesikoğlu 1 Nisan günü derneğin Four Season Oteli’nde yapılacak gala yemeğine davet etti, kalktık gittik.

İyi ki gitmişim, hayatımda bu kadar eğlendiğimi anımsamıyorum. Bir kere Mutfak Dostları Derneği’nin kuruluşuna, bugüne kadar gelişine emeği geçen başta rahmetli Ergin Köknar ve Tuğrul Şavkay olmak üzere herkese teşekkür etmek lazım. Yemek yemek denilen sıradan bir iş ancak bu kadar kutsal bir iş haline getirilebilir, bravo! Şu andaki başkan Semih Soner’e ve yönetim kuruluna da teşekkür etmek lazım, bayrağı almışlar heyecanla daha da ilerilere bir yerlere dikmeye çalışıyorlar.

Four Seasons’ı bilirsiniz Avrupa’nın ve İstanbul’un en iyi mutfağına sahip otellerimizden. Gala gecesinin şefi Giancarlo Gottarda idi. Gottarda gerçekten de rüya gibi bir mönü hazırlamış. Mönü güzel ama yemek için sabırlı olmak gerekiyor. Önce bir kaşık ayıni var. Mutfak Dostları Ruhban Sınıfı, -pardon yönetimi-, birer senyör olduklarını belirten bordo yakalıkları ile ‘hu’ çekerek içeri giriyorlar. Sonra ‘Niye böyle bir mönü, bu şaraplar’ konuşmaları yapılıyor. Bu arada siz elinizde mönü, hafif hafif yalanmaya başlamışken, Battal Gazi filmlerinin ‘düşmana hücum’ sahnelerinde çalınan bir müzik eşliğinde ilk tabak yemek içeri giriyor. Başkana sunuluyor. Başkan ‘benim yerime şu tatsın’ diyor, yemek o kişiye gidiyor, o kişi ağırdan ağırdan yemeği ağzında çeviriyor çeviriyor, sonra ayağa kalkıp başkana ‘Nefis ve leziz olmuştur komutanım’ diyor.

Daha sonra birden kapılar açılıp içeri akıncılar giriyor ve her masayı ablukaya alıyorlar. Siyahlar giymiş bir bayan şefin uyarısıyla aynı anda tabaklar masalara konuyor. Eğer o ana kadar mide töreni krampından gitmemişseniz afiyetle yemeğinizi yemeğe başlıyorsunuz. O gece bu töreni tam altı kez yaptık, şarap vitesini dört kez değiştirdik ve beş saat sonunda babalar gibi yıkılmadım, ayaktaydım! Tek sorunum her masaya konan tabakta kendime şu soruyu sormak oldu: Niye bu kadar küçük porsiyona bu kadar büyük tabak!

Giancarlo’nun yemekleri çok lezzetliydi. Her çatalda ne kadar doğru dostlar edindiğim konusunda bir kere daha kendimi tebrik ettim. Ama üçüncü tabaktan sonra anladığınız ya da anlamadığınız ne yerseniz yiyin ‘marjinal fayda kuramı’ devreye giriyor ve lezzet etkisi azalıyor. Sicilya usulü cheese cake’in hayrını gördüysem ne olayım! Mönüyü de ekte veriyorum sanırım ne demek istediğimi anlayacaksınız. Yazıyı şöyle bitireyim: Kendinize mutfak dostu bir arkadaş mutlaka edinin, pişman olmazsınız, böyle keyifli geceler kolay kolay bulunmuyor, sağolasın Orhan Kesikoğlu.

Yemek mönüsü

Cenova usulü fesleğen kapuçino, parmesan gofreti

Kimyon ile marine edilmiş dana karpaçyo

Hindiba-tere salatası, gevretilmiş badem sosu

‘Carnaroli’ pirinci rizottosu

Konfi domates, füme patlıcan, Sicilya pesto sosu, kalamar yahnisi

Provans usulü otlarla kaplı lipsos balığı

Kereviz, domates, siyah zeytin, biberiyeli limon sosu

Portakal ve kekik soğuk şerbeti

Fırında kuzu sırtı

Kırmızı dolmalık biber ile doldurulmuş ‘agnolotti’, konfi enginar, adaçayı sosu

Sicilya usulü ‘cheese cake’, yeşil fıstık kulisi

Çay-kahve & ‘petit four’

Şarap Mönüsü

Sarafin Fume Blanc 2002

Sarafin Chardonnay 2002

Karma Cabernet Sauvignon-Öküzgözü 2000

Doluca Safir 2001

Cuma LAKIRDISI




Kırk üstü kadınlar açıksözlü, doğrucu ve dürüsttürler. Geri zekalı gibi davranırsanız ne kadar geri zekalı olduğunuzu bir çırpıda açık açık söyleyiverirler. (Andy Rooney)


Safran Firuzecilerden nasıl intikam aldı

Bu yazı geç kalan bir yazı ama yazmadan da edemeyeceğim. İki hafta önce cuma akşamı Neredesin Firuze’nin müzikleri için İstanbul Safran’da bir parti verildi. Beklenmediği üzere filmin müziklerinden oluşan albüm 100 binden fazla satmış ve filmin yapımcıları bu mutlu olayı, günün anlam ve önemine uygun bir ‘cemaatle’ paylaşmak istemişlerdi. Müslüm Gürses hariç albümde yer alan herkes bu partiye gelecek ve albümdeki şarkısını ‘canlı canlı’ söyleyecekti. Parti haddinden fazla ilgi gördü, Safran doldu taştı, gecenin ilerleyen saatleri oldu, ne gelen vardı ne giden. Davetliler sadece Erol Büyükburç’la yetindiler. Hatta DJ ‘Neredesin Firuze’ albümündeki bir iki parçayı çaldı, sonra bir daha ‘Neredesin Firuze’nin F’sini bile çalmadı. Üst üste çalan Orhan Gencebay parçalarından bir gerilimin yaşandığı belliydi. Biraz soruşturunca gerçek ortaya çıktı. Safran’ın sahibi Aslı Altan, Neredesin Firuze albümündeki sanatçılar gelmeyince, konuklara 100 kadeh de bedava içki dağıtılınca, Safran’ın düşürüldüğü duruma kızıp, Firuze müziklerinin çalınmasını yasaklamıştı. Altan Safran’ın hem manevi hem de maddi olarak zarar gördüğünü düşünüp o kadar çok kızmıştı ki, Neredesin Firuzecilerden intikamını bütün gece Müslüm Gürses yerine Orhan Gencebay parçaları çaldırarak almıştı. Öğrendiğimize göre Neredesin Firuze’de yer alan tüm sanatçılar gerçekten de ‘geceye geleceğiz’ diye söz vermişler ama daha sonra sözlerini tutmamışlar. Bir görüşe göre ‘Beklenmedik şekilde çok satan albümden onların payına bir şey düşmeyince kimse programını bozmak istememiş’. Sonuç: Aslı Altan’ın zararı bir ölçüde tazmin edilmiş, olay kısmen de olsa tatlıya bağlanmış. Yorum: Aslı Altan haklı. İlginç not: Müslüm Baba bir yere gidip, ‘cee’ bile dese, iki buçuk milyar alıyormuş.

Cuma TAKINTISI

Bu hafta sonu size Taksim’de T-Square Restoran’ı öneriyorum. Buranın atmosferini seviyorum. Her nedense bana minimalist bir Meksika restoranını çağrıştırıyor. Yemekler Meksika yemeği falan değil ama son derece leziz etler, piliçler var. Salatalara da dikkat. Müzik kafa ütülemiyor ama biraz daha azaltılsa daha iyi olur. Yine de rahatça sohbet mümkün (0-212- 252 62 45).

Küçük şeylerle mutlu olmak için

Bu hafta size çok hoş bir fotoğraf sergisi gezmenizi öneriyorum. Serginin ismi ‘Küçük Şeyler’. Sergideki fotoğraflar Melih Zafer Arıcan’a ait. Arıcan, ABD’de San Francisco Academy of Art College’de fotoğraf üzerine yüksek lisans yaptı. Halen Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak fotoğraf dersleri veriyor. ‘Küçük Şeyler’ Arıcan’ın ABD’de başlayan bir projesinin uzantısı ve ilham kaynağını da Bach’tan almış. Lafı uzatmayayım, gidin görün, mutlu olun, ben iki tanesini koleksiyonuma kattım. (Fotoğrafevi Koç Allianz Galerisi Tel: (0212) 251 05 66)

Gönül aşk ister resim bahane

İnci Küpeli Kız filmini mutlaka görmelisiniz. Tablo gibi bir film. Yönetmen Peter Webber her kareyi nasıl bu kadar ustalıkla görsel bir şölene dönüştürdü aklım almadı. Hatta bazı kareler birebir ünlü Hollandalı ressam Johannes Vermeer’in tabloları... İnanamadım.

Film iki milyondan fazla satan Tracy Chevalier’in kitabından uyarlama. İlk bakışta da Hollandalı Johannes Vermeer’in hayatından bir kesit gibi görünüyor. Ama öyle değil. İzleyin, bir ‘aldatma’ nasıl bu kadar masum anlatılır göreceksiniz. İnci Küpeli Kız kesinlikle bir ‘aldatma’ filmi. Amerikan filmlerinin görüntü ve ses efektleriyle yoğurulmuş sanal dünyasını seviyorsanız tavsiye etmem. Sinema meraklısı, romantik bir entelektüel olduğunuzu düşünüyorsanız tam size göre.
Yazarın Tüm Yazıları