Neden milliyetçilik değil de ulusçuluk

BAŞLIKTA aynen şöyle diyor:

“Ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi”.

Haberin Devamı

Konuşmasında, “ulusçuluk”un 19’uncu yüzyılın ideolojisi olduğunu vurguluyor.

Ve onunla hesaplaşılması gerektiğini söylüyor.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği demeçte aynen böyle diyor.

* * *

Türk Dil Kurumu’nun “Büyük Türkçe Sözlüğü”nü açtım.

“Ulusçuluk” maddesinin karşısında 4 ayrı anlam var.

Her birini aynen aktarıyorum:

-  BİR: “Milliyetçilik”.

-  İKİ: “Her ulusun kendi kültür değerlerini, çıkarlarını ve bağımsızlığını her şeyin üstünde tutarak ve koruyarak varlığını sürdürebileceğine inanan, çok kez bölgesel, uluslararası ya da başka tür değerler üzerinde durmayan görüş”.

-  ÜÇ: “Her ulusun kendine özgü kültür ve geleneklerine bağlı kalıp kendi varlığını her şeyin üstünde tutarak yaşaması gereğine inanan görüş”.

-  DÖRT: “Yabancı baskısı ve sömürüsünden kurtulmayı, kendi ulusunu sevip onu yüceltmeyi amaçlamaktan, kendi ırkını bütün başka ırklara üstün görüp onları egemenliği altına almayı istemeye dek varabilen öğretilerin genel adı”.

* * *

Şimdi dikkatimi çeken noktaları alt alta yazayım.

BİR: Sayın Bakan’ın geldiği siyasi gelenek, yeni Türkçeyi pek sevmez.

Öyleyse, neden Türk Dil Kurumu sözlüğünde “milliyetçilikle” eşanlamlı görünen bu kelimeyi tercih etmiş?

Acaba şu sıralar yakın işbirliğinde bulunduğu ve adında “milliyetçi” sıfatı bulunan  MHP’de alınganlık yaratmamak için mi?

Yoksa, onun gözünde “ulusalcılık” denen kelimenin farklı bir anlamı mı var?

İKİ: Sayın Bakan, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “ulusçuluk” kelimesine verilen tariflerle mutabık mı?

Mesela “Her ulusun kendine özgü kültür ve geleneklerine bağlı kalma” arzusu, onun partisinin temel felsefesine aykırı mı...

* * *
Türk siyaseti, soluyla ve sağıyla “milliyetçilik” kavramı konusunda çok ikiyüzlüdür.

Aslına bakarsanız, kimse “milliyetçilik” kavramının karşısına çıkamaz, onun için yeni kavramlar uydurulmuştur.

Ulusçuluk” ve “ulusalcılık” işte böyle bir kavramdır. Nedense 1960’lı, 70’li yıllarda “Türkçeleştirme” akımına karşı çıkanlar bile, işlerine geldiği için “ulusalcılık” kavramına sarılırlar.

Ben Cansu Çamlıbel’in yerinde olsam, anında “Peki milliyetçilik konusunda ne düşünüyorsunuz” diye sorardım.

* * *
Başbakan yıllar önce “Irk milliyetçiliği, din milliyetçiliği ve bölge milliyetçiliği yapmayacağız” demişti.

Bunda hepimiz mutabıkız.

Bir yandan, “Bu bölgeye biz nizam veririz” diyeceksin...

Bir yandan “Yeni Osmanlılık” kavramını ortaya atacaksın...

Bir yandan da “Ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi” diyeceksin.

Hesaplaş öyleyse...

Ama önce başka bir konuda hesaplaşalım.

Ben sorumu, Oktay Akbal Türkçesiyle değil de, Sayın Bakan’a daha yakın olan rahmetli Ahmet Kabaklı Türkçesiyle sorayım.

Siz milliyetçi misiniz, değil misiniz?

Tabii cevabı da Ahmet Kabaklı Türkçesiyle bekliyorum...

Haberin Devamı

Ne var bunda ben de hâlâ Che Guevara tişörtü giyiyorum

Haberin Devamı

DIŞİŞLERİ Bakanı belli ki, benim “Gençlik hülyalarının peşinde koşuyor” eleştirime çok alınmış.

Benim gibi düşünenleri “gençlik rüyalarımı kaybetmekle” suçluyor.

Doğrudur, bir kısmını kaybettim...

Çünkü kaybetmem gerekiyordu.

-  Mesela sosyalizme, karma ekonomiye inanıyordum.

Emekçiler iktidara gelince ve üretim araçları devletleştirilince toplumlara huzur geleceğine inanıyordum.

-  Mesela enternasyonalizme inanıyordum.

Artık inanmıyorum.

* * *
Ama vazgeçmediklerim de var.

-  Mesela, başka bir ülkenin içişlerine karışmamamız gerektiğine inanıyordum.

-  Mesela, bir komşu ülkenin içindeki bir sorunda taraf olmayı, bir tarafa silah vermeyi sakıncalı buluyordum.

-  Mesela, “Yeni Osmanlılık” bana sakıncalı geliyordu.

-  Mesela, güya “ulusçuluğun” bölücü etkisine karşı çıkıp, onun yerine “Sünni eksenli” bir bölücülük projesini ikame etmeyi hâlâ sakıncalı buluyorum.

Hâlâ bunlara inanıyorum...

* * *

Bir de şu her şeyi “hükümete mal etmek” duygusu da bana çok acınacak bir duygu gibi geliyor.

Dünyada bütün demokrasilerde, her bakanın kendine ait bir performansı vardır.

Başarısı veya başarısızlığı o performansa göre ölçülür.

Performansı hükümetin üzerine yıkmak doğru bir şey değil.

Bir bakan yolsuzluk yapsa, bu “hükümetin politikası” mı kabul edilecek.

* * *

Şu gerçekler artık toplumun büyük bölümünce kabul ediliyor.

-  BİR: Davutoğlu’nun Ortadoğu politikası çökmüştür.

-  İKİ: Bütün araştırmalar ortaya koymaktadır ki, Türk halkının en az yüzde 60-70’i bu politikayı yanlış bulmaktadır.

-  ÜÇ: Suriye olayının bölgemize ve başımıza açacağı sorunlar henüz belli değildir.

-  DÖRT: Türkiye’nin artık Suriye, İran ve Irak’la çok açık husumeti başlamıştır.

Ve, Rusya ile gizli bir çekişmemiz bulunduğu da bütün mahalle tarafından bilinen bir sırdır.

Yani bugün Türkiye’nin ekonomik performansı üzerinde herkes mutabıktır.

Ali Babacan’ın, Binali Yıldırım’ın, Mehmet Şimşek’in, Zafer Çağlayan’ın başarısı  konusunda şüphesi olan çok az insan vardır.

Ama siz bugünlerde çevrenizde dışişleri politikamızın başarısı üzerinde aynı rahatlıkla konuşan birini gördünüz mü?

* * *

Dışişleri Bakanı’nın artık komşu ülkelere, Ortadoğu’ya nizam intizam verme sevdasından vazgeçip Türk dış politikasına bir nizam ve intizam verme zamanı
gelmiştir. Zaten mülakatta ana tartışmayı dış politika yerine iç politika konusunda açması, kendisinin de bu dış politikadan umudunu kestiği şeklinde yorumlanamaz mı?

Haberin Devamı

SEVİMLİ DİPNOT: Ben de hâlâ Che Guevara tişörtü giyiyorum. Geçenlerde Berlin’de üzerinde John Lennon’un bir fotoğrafı ve altında da “Working class hero” (Emekçi sınıf kahramanı) yazan bir tişört aldım ve bütün yaz giydim.

Sadece hoş ve güzel bir nostaljiydi...

Gençlik hülyaları artık bitmiş olsa da güzeldir...

 

Yazarın Tüm Yazıları