Neden CHP’ye vuruyorum

Vuruyorum çünkü: Bugün iktidarın bu denli tahammülsüz olmasında CHP’nin payı olduğunu düşünüyorum.

Vuruyorum çünkü: Bugün iktidarın halk nezdinde milim puan kaybetmemesinde ve bir denge mekanizmasının devreye girmemesinde en büyük sorumluluğun CHP’de olduğunu düşünüyorum.
Vuruyorum çünkü: Toplumsal kutuplaşmayı besleyip büyüten alternatifsizlik illetinin bir numaralı sorumlusu olarak CHP’yi görüyorum.
Vuruyorum çünkü: ıdeolojik takıntıların esiri olmuş bir CHP’nin, topluma asla umut veremeyeceğini görüyorum.
Vuruyorum çünkü: Topluma umut veremeyen bir CHP’nin, bugünkünden daha güçlü bir iktidar yapısına hizmet ettiğini ve edeceğini fark ediyorum.
Vuruyorum çünkü: Güçlü muhalefetle dengelenmeyen iktidarların, denetim mekanizmasından kendilerini kurtardıklarını ve kibre yaslanmaya başladıklarını görüyorum.
Vuruyorum çünkü: Kendi arkadaşlarının düşünce özgürlüğüne önem vermeyen bir partinin, Türkiye’nin geleceğinde etkili olmasından endişe ediyorum.
Vuruyorum çünkü: Bugünkü iktidarın yol açtığı sorunların giderilmesinin CHP’nin güçlenmesinden geçtiğine inanıyorum.

Vicdani retten neden korkuluyor

Her Türk asker doğarsa...
Vatan savunması kutsalsa...
Askere gitmeyene kız yoksa...
Davul zurnayla askere gitmek gibi bir geleneğimiz varsa...
Vatan borcu, namus borcu olarak algılanıyorsa...
Asker milletsek...
Kahir ekseriyet askere gidecek, bir avuç vicdani retçiyse gitmemeyi tercih edecektir.
O zaman soralım:
‘Vicdani ret’ konusu açılınca...
Ortaya çıkan bu panik, bu kaygı nedendir?

12 ünlünün dekorasyon zevkİne daİr kİşİsel notlar

Trump Towers evleri açmış... Mudo Concept malzemeleri sağlamış.Maison Française destek olmuş. Ve Toplum Gönüllüleri Vakfı yararına harika bir proje çıkmış ortaya: 12 ünlü 12 mimarla birlikte ev dekore etmiş.Geçen gün Trump Towers’ta dekore edilen evleri gezdim. Hem dekorasyonun incelikleri konusunda, hem de ünlülerin zevkleri konusunda baştan çıkarıcı izlenimler edindim.Takdim ediyorum...

AYŞE ARMAN: Ayşe’den şöyle janjanlı, yanar dönerli, kırmızılı bir tasarım beklenir değil mi? En azından yatak odasında akla hayale gelmeyecek tarzda uçukluklar falan... Hayır, hayır! Hiçbirini yapmamış. Yaptığı ev bir çılgının evinden çok bir bohem burjuvanın evi gibi olmuş. (Mimarı: Mahmut Anlar).

ARZUHAN DOĞAN YALÇINDAĞ: Tam bir işkadını evi olmuş... şıklıkla mekânı iyi değerlendirme dengesine dikkat edilmiş... Abartıdan kaçılmış... Dinlendirici renklere ağırlık verilmiş. Duvarlara asılan resimlerin objelerle uyumu mükemmel olmuş. (Mimarı: Çağlayan Tuğa).

ACUN ILICALI: Tam bir bilgisayar oyunları meraklısı oğlan çocuğu evi... Giriş mutfaktan... Ev baştan sona oyun odası gibi... 12 yaşındaki bir oğlanı koy içine, 12 gün çıkmaz evden... Az sonra sipariş verilen pizzalar gelecekmiş gibi bir hava... (Mimarı: Emrah Kutlar).

HÜLYA AVŞAR: ışte bir düş kırıklığı daha: Bir starın değil de evcimen kadının evi gibi olmuş. Yatak odasındaki kahvaltı tepsisi, “Ben eşimin geyşası olurum” diye bağırıyor. Salonsa Hülya için fazla sakin... Evin her köşesinden “Ben artık evimin kadını olmak istiyorum” çığlığı yükseliyor. (Mimarı: Merve Benice Musluoğlu).

İBRAHİM KUTLUAY: ıddialı değil, bağırmıyor, kasmıyor... Sonuçta güzel bir ev... Tek sorunu şu: Kendine özgü bir havası yok... Yani eve girdiğinizde “ışte ıbrahim Kutluay farkı” diyebileceğiniz bir yanı yok... Ortalamanın biraz üstünde bir zevke sahip herkesin yapabileceği türden bir ev... (Mimarı: şebnem Buhara).

İZZET ÇAPA: ızzet Çapa mekânlarının dekorasyonundaki kasıtlı ‘kitsch’ hava, bu evde de var. ıhmal edilmiş bir şıklık, bilinçli bırakılmış dağınıklık, şaşırtıcılık, mesaj kaygılı obje yerleştirme sanatı falan da cabası. Kapıda ızzet Çapa yazmasa bile “Burası kesin ızzet Çapa’nın” dersin... O derece yani... (Mimarı: Sandra Arslanoğulları).

OYA ECZACIBAŞI: Eve her girenin “Hafiften bir ıstanbul Modern havası yok mu?” diye sorması boşuna değil: Bir modern sanat galerisi havası var evde... Renkleri hesaba katılmış kitapların kitaplığa konma biçiminden tutun da aydınlatma tarzına kadar evin her tarafına sinmiş bu... (Mimarı: Mustafa Toner).

RANA TABANCA: Çok katlı bir rezidansta istendiğinde nasıl da bir dağ evi temasının yakalanabileceğini ve bunun asla yadırganmayacağını gösteren harika bir ev olmuş... Ama bir kusurcuğu var: ınsan böyle bir evde minik de olsa bir şömine aramıyor değil... (Mimarı: Hakan Ezer).

SİREN ERTAN: Misafir ağırlamaya, parti vermeye, yemek yapmaya meraklı bir kadının evi gibi olmuş... Mutfaktan taşıp evin her tarafına yayılan iştah açıcı yiyecekler bunun kanıtı... Dekoru için şunu söyleyebilirim: şıklıktan ziyade konfora ağırlık veren rahatlatıcı bir dekorasyon... (Mimarı: Hakan Helvacıoğlu).

TÜRKAN ŞORAY: ışte nevi şahsına münhasır bir dekorasyon daha: Türkan şoray ile sinema sanatı arasındaki büyülü ilişkiyi çok güzel bir şekilde yansıtan bir dekorasyon... Ama bu haliyle ‘Türkan şoray’ın içinde yaşayacağı ev’ olmaktan ziyade ‘Türkan şoray Müzesi’ olmuş. (Mimarı: Emir Uras).

CAROLİNE KOÇ: Klasiğe yaslanan bir şıklık, modernliği ihmal etmeyen bir ağırbaşlılık... Havalı ama ezmiyor... Renkler yormuyor, objeler bağırmıyor. Tek kusuru şu: Çok da geniş olmayan bir dairenin bir odasının yemek odası yapılması bana biraz savurganlık gibi geldi. (Mimar: Gökhan Avcıoğlu).

ÜMİT BOYNER: Sadeliğin şiirini yazmış. Abartısızlıktan bir iddia ve sıcaklık çıkarmış. Oturma odasındaki büyük sehpa geniş aileye, yatak odasındaki fotoğraflar ise aile içi dayanışmaya gönderme yapıyor. Objeler yerli yerinde, resimler ise yakışmış. (Mimar: Cem Kocacıklıoğlu).
Yazarın Tüm Yazıları