Neden böylesin biraz kendini satsana

Yok, o kendini satmayacak. Diğerleri gibi davranmayacak. Çünkü ruhunda yok, doğasında yok. Biz de onu böyle kabul edeceğiz, takdir edeceğiz ve seveceğiz.

Belki de başkalarına benzemediği için. Nev-i şahsına münhasır bir şarkıcı olduğu için. Bütün şarkı sözlerinin birbirine benzediği, bütün şarkıcıların aynı şekilde şarkı söylediği, giyindiği, davrandığı, konuştuğu, sevdiği, seviştiği, şov yaptığı, kendini pazarladığı bir dünyada, Göksel eğreti otu gibi duruyor. 70’lerden çıkıp gelmiş gibi. Ben de onun bu halini seviyorum. Çok seviyorum. Şarkılarını da. Ve şunu biliyorum, farklı işlere imza atmak risk almaktır. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, Göksel bunu yapıyor, zoru seçiyor. ‘Neden böylesin, biraz kendini satsana’cılara inat kendi kafasının doğrusuna gidiyor...

HAMİŞ: Bu röportaj özellikle ‘Bir Seni Konuşurum’ şarkısına ithaf edilmiştir. Yani bir şarkı, Boğaziçi’nde bu kadar çalabilir. Alya’nın Mozart ve Elvis’den sonra öğrendiği ilk müzisyen bu gidişle Göksel olacak. Çünkü Boğaz’dan geçen her tekne bu aralar, ‘Bir Seni Konuşurum’u çalıyor ve Alya uyanıyor. Şimdi böyle yumuşak yumuşak yazdığıma bakmayın, kapıma ‘Bebek uyuyor, zili çalanı vururum!’ kağıdı asmış kadınım, onu uyandıran herkese, her şeye sinir oluyorum. Ama bu şarkı, nasıl desem, beni baştan çıkarıyor. ‘Bunu söyleyen kadınla tanışmak istiyorum’ dedim. Tanıştım...

Sizin hikayeniz nedir?

- Var mı bir hikayem? Bir ‘karşı çocuğu’yum. Çok ama çok içine kapanıktım ve asosyal. İlişki kurmakta zorluk çeken bir çocuk. Üstelik adı Göksel. Al başına belayı! Herkes erkek zannediyor beni. Okulda erkekleri nöbetçi yapıyorlar, yanlışlıkla adım erkekler listesine yazılmış, ben de nöbetçi olmak zorunda kalıyorum. Hep bu tür saçmalıklar yaşıyorum. İki kardeşim var. Bir kız, bir erkek. En büyüğü benim. En hassası, en kırılganı da benim! Suadiye Lisesi’nde okuyorum. Hep uslu kızım. Sonra, Boğaziçi Üniversitesi Felsefe’ye gidiyorum. 2. sınıfta birdenbire geliyorlar bana, ‘Neden ben insanların yaşamamı istediği gibi yaşayacakmışım, ben okumak istemiyorum, yeter, ben şarkıcı olmak istiyorum’ diyorum, okulu bırakıyorum. Herkes düşüp bayılıyor tabii...

Kimse bu romantik, bu kırılgan kızdan böyle bir başkaldırı beklemiyor...

- Aynen. Sanırım şunu fark ettim: Şarkı söylemediğim zamanlar yok gibiydim. Şarkı söylemek benim dünyayla iletişim kurma biçimim...

Peki neden bu kadar asosyaldiniz? Ailede birileri baskın da siz kendinizi geri mi çektiniz?

- Tam tersine. Ne annem ne babam dominant. İkisi de fazlasıyla kırılgan. Ben onlara benzemişim. Kardeşlerim tamamıyla normal. İmalat hatası olan benim!

Şarkıcı olmak için mi doğdunuz, hasbelkader mi oldunuz?

- Bence, şarkıcı olmak için doğdum. Başka şansım yoktu. Orta okuldayken babama ‘Bana gitar alır mısın’ dedim, doğum günümde getirdi, dünyanın en mutlu çocuğu oldum. Giderek, gitarımı alıp kapandığım odam, kendimi dünyada en rahat hissettiğim yer olmaya başladı. Bir ara psikolojiye, felsefeye merak saldım ama kesmedi. Beni bu dünyada başka hiçbir şey kesmedi. Şarkı yazarak kendimi tedavi ettiğimi düşünüyorum.

Şarkıcılık konusunda hırsınız nereye kadar?

- O başka mesela. Hırslıyım ama ben bu dünyanın insanı değilim...

Anlamadım.

- Starlık kavramının çok yalan bir şey olduğunu kavradığım için artık başka şeylerin peşindeyim. Bu piyasanın insanlarını, şarkıcılarını, starları, onların star olma biçimlerini görünce, geri çekildim. Günümüz starlığı ve starları eskisi gibi değil. Türkan Şoray, Ajda Pekkan, Sezen Aksu gerçekten star. Ama günümüzde starlık başka bir şeyin etrafında dönüyor, bu kötü bir şey de değil ama bana uygun değil. Artık her şey showbizz, her şey marketing. Donuna kadar her şeyini pazarlayacaksın, öyle bir dünyada yaşıyoruz. Bu tür şeyleri benim ruhum kaldırmaz. Böyle şeyler benim ruhumu yaralar. Demek istiyorum ki, sırf üç tane daha CD satacağım diye saçma sapan işler yapmam. Görünmek istemediğim yerlerde görünmem.

HEP BİR ŞEYLER EKSİK

Hayatta çözemediğiniz meseleler neler?

- Çook, hangi birinden başlasam... Kendimle sorunum var. Rahat bir tip değilim mesela. Bir şey söylerim, eve gider düşünürüm: ‘Acaba onu kırdım mı?’ İki gün hayatı kahrederim kendime. Gülünç sayılabilecek bir hassasiyet benimki. İyi ve aklı başında kız olmaktan da rahatsızım. İnsanların beni görmek istediği gibi görünmekten de. Belki de bu yüzden okulu bırakınca gittim Levent’te bir kulüpte şarkı söylemeye başladım. Ardından, 2 sene Antalya maceram oldu. Yazın çalışmak için gittim, kaldım. Yepyeni bir hayat.

Bu arada anne-baba kahrolmuyor mu?

- Hem de nasıl. Onları kahretmek beni de üzüyor ama hayatı da kendi istediğim gibi yaşamak istiyorum. Sahne tecrübesi kazanmak istiyorum. Sahne o kadar iyi bir okul ki, ondan daha iyi eğitim veren başka bir şey bilmiyorum. 5 sene sonra tekrar İstanbul. Onno Tunç’la tanıştım. Yıl 1995. Albüm yapmaya karar verdik, bu arada Sertab’a, Sezen’e vokal yapıyorum. O albüm çıkamadı. Çünkü Onna Tunç vefat etti.

Başarılı şarkının bir formülü var mıdır?

- Bence samimiyet. Bir de şarkı bir şey anlatmalı. Mesajı değil ama bir duygusu olmalı. Tam benim yaşadığım şeyleri söylüyor, dedirtmeli.

Ne olursa kendinizi başarılı hissedersiniz?

- Galiba kendimi hiç başarılı hissedemeyeceğim. Geçen gün Alper’e dedim ki, ‘Bir şey eksik, o yaptığım şarkıda bir şey eksik...’ Sürekli bu haldeyim. Bodrum’da rahat tatil bile yapamadım: ‘O şarkı istediğim gibi olmadı, beceremedim’, ‘Tekrar şan dersine başlamam lazım, sesim iyi değil.’ Hep bir yetersizlik hissidir gidiyor...

HALAM VE BEN

Benim bir halam var. Hayatımda çok önemli yeri vardır. Ona benziyorum. Hem fiziken hem ruhen. Onun gibi aşırı derecede dalgın ve duygusalım. Onun gibi ileri derece miyopum. Eşini genç yaşta kaybetmiş ve üç çocuk yetiştirmiş. Halamın yaşamaya fırsat bulamadığı hayatı, nedense ben yaşıyormuşum gibi hissediyorum. Küçükken bana şarkı söylerdi. Hüzünlü şarkılar. Ve şöyle derdi: ‘Olaylar başka türlü şekillenseydi, benden çok iyi bir bestekar olurdu.’ Şimdi, ‘Ben ne zaman şarkıcı olmaya karar verdim’ diye düşününce, gerilere gidince, halamın seçimimde önemli payı olduğunu fark ediyorum.

HAYATINDAKİ 3 ÖZEL ERKEK

BABASI HAYRETTİN

İki kız kardeş babama aşıktık. Hálá öyle. Çünkü tutucu bir çevreden gelmesine rağmen kaçıktı. Yılbaşında sırf bizi eğlendirmek için Noel Baba kıyafeti giyerdi. O kıyafetle sokaklarda dolaşacak kadar deliydi. Sürekli şarkılar söylerdi. Bir yandan annem, ‘Bak kızım böyle böyle yapman lazım’ derken, iyi niyetiyle hayatımı şekillendirmeye uğraşırken, babam iki kadeh içtikten sonra ‘Kızım bunlara kanma, hepsi yalan, kafana göre takıl’ derdi. Cesaretimi babamdan aldım.

KEDİSİ KAMİL

Tam bir serseri. Ve fevkalade mühim bir şahsiyet. Onu herkes tanıyor oturduğumuz yerde. Kaza geçirdi, bir gözünü kaybetti, bana mısın demedi. Tutabilene aşk olsun. Tüyleri darmadağan, görünce ‘İşte tatlı bir serseri’ diyorsun. Geçenlerde 12 saat ortadan kayboldu. Perişan olduk, sokaklarda ‘Kamiiiil evine dön’ diye bağırıyoruz. Birden gördük, yan apartmanda avukat bir hanımın evine girdi. Çatıdan atladı. Avukat hanım da evde değil, biz Kamil’i nasıl alacağız? Kocam AKUT’u ve itfaiyeyi aradı. Durumu abarttı biraz ama Kamil bizim için o kadar önemli. Neyse ki, sonunda evin sahibi geldi, Kamil’imize kavuştuk.

KOCASI ALPER

Küçükken hayalimdi: ‘Bir kocam olsun, o da müzisyen olsun, beraber müzik yapalım.’ Hayallerim gerçek oldu. Körebe albümünü yaparken tanıştık. İş arkadaşıyız derken aşık olduk, evlendik. Eee çok kolay değil benzer işler yaparken bir ilişki sürdürmek. Çok hoş tarafları var, çok gıcık tarafları da. Rekabet de oluyor, kıskançlık da. Allah’tan Alper’in tek işi ben değilim. Pek çok kişiyle çalışıyor. Mesela Candan Erçetin’le, Teoman’la. Şu anda Metin Arolat’ın albümüyle uğraşıyor. Tabii ki onun işi daha zor, stüdyoda bir şarkıcıyla çalışıyor, sabahlara kadar kafa patlatıyor, sonra eve geliyor, evde ‘Alper şarkı yaptım, gelip dinlesene’ diyen bir kadınla karşılaşıyor.
Yazarın Tüm Yazıları