Ne zaman yağmur yağsa...

Bekir COŞKUN
Haberin Devamı

Düşünün:

Dışarda yağmur yağıyor...

Çatıda tıkır tıkır damlaların sesi var... Sobanın arkasındaki divandasınız... Damlaların sesi ile oluklardan akan yağmurun şırıltısı size bir ninni tutturmuş...

Buğulu camın öte yüzünde damlalar...

Damlalar bir durup, bir zıplayarak aşağı doğru kayıyorlar...

Dalıp, bir eski sevdanın yağmurlu gününe gidiyorsunuz... Saçları ıslak bir kadının, yağmur damlaları arasında kaybolan gözyaşlarına...

Boğazınız düğüm düğüm...

Ve o günlerden kalan bir şarkı yeniden çalıyor:

‘‘Yağmurlu bir gündü... Kimseler görmedi öpüştüğümüzü... İki gözüm çıksın...

Ne zaman yağmur yağsa utanıyorum...’’

*

Ben böyle yağmurları severim...

Ama televizyondaki adam ‘‘Ne zaman yağmur yağsa, yorganımızı alıp kaçıyoruz...’’ diyor...

Bu curcuna, kentlerde yaşamanın diyetidir...

Yağmur yağdığında, sobanın yanındaki divanda damla seslerini dinlemek ve bir hüzün şarkısı mırıldanmak yerine, yorganı alıp kaçmak...

Bir başkası ise ekranda ne zaman yağmur yağsa, komşunun portmantosu ile gardrobunun kendi oturma odalarına geldiğini anlatıyor...

*

Ben öyle yağmurları sevmem...

Tam çatıdan yağmur tanelerinin tıkırtısı geldiğinde... Camın öte yüzünde damlalar dansa başladığında...

Dar bir sokağın köşesindeki ıslak kadının yüreğinizde bıraktığı sızı kıpırdadığında...

Ve o hüzün şarkısı dudağınızın ucuna geldiğinde...

Yorganı alıp kaçmak...

Ya da kapı açılıyor, anılar yerine içeri komşunun portmantosu ile gardrobu giriyor...

*

Benim canımı sıkan kentleri sel alması değil... Caddeleri suların basması da değil...

Benim canımı sıkan; bir buğulu camın üzerindeki damlalarda yaşanan minik minik milyonlarca sevda yerine, arkadaşların yorganlarını alıp kaçmaları...

Bir yağmur tanesinde eski sevdaları yaşamak yerine, insanların yağmurdan korkmaları benim canımı sıkar...

Benim sevdiğim yağmurlarda, damlalar anıları taşır...

Bir ıslak kadının şarkısını duyarım:

‘‘Ne zaman yağmur yağsa utanıyorum...’’

Yazarın Tüm Yazıları