Ne yapmamalı? Ne yapmalı?

Olanı olduğu gibi görelim. Lâfı eğip bükmeden, çevirmeden söyleyelim. Gerek geçen yılki Dağlıca (Oramar) gerekse birkaç gün önce Aktütün’de gerçekleşen PKK saldırıları, Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetimi altındaki bölgeden değil, “PKKland”dan gerçekleşmiştir.

Haberin Devamı

Evet, saldırıların kaynaklandığı coğrafi alan haritada Irak sınırları içinde. Yani, başkenti Bağdat olan devletin egemenlik alanında. Evet, o bölge Irak Anayasası’na göre “Kürdistan Bölge Yönetimi” adını taşıyan kamu otoritesinin sorumluluk alanı.

Ama, bütün bunlar kağıt üzerinde öyle. Gerçekte, orası PKK bölgesi. Saldırının hedefi olan Aktütün’ün yer aldığı coğrafyada, sınırın Türkiye tarafında kalan bazı noktaları gibi. Hatta bir hayli içerideki kırsal alanın kimi yöreleri gibi. Dersim’in dağlarındaki saldırılar da mı Irak topraklarından gelen “teröristler” tarafından gerçekleştiriliyor?

PKK, Kuzey Irak’ta mı kuruldu? Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi tarafından kurularak mı, Türkiye’ye karşı kullanıldı?

Ne Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nnin Kürdistan Demokrat Partisi, ne de Irak Cumhurbaşkanı Celâl Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği adlı örgütü, Kandil Dağı ile Hakkari ilimizin karşısına denk gelen ve Türkiye-Irak-İran sınırlarının kesiştiği üçgene dek uzanan bölgeye hükmetmiyor. O bölgeye PKK hükmediyor.

Haberin Devamı

Bu duruma önemli ölçüde coğrafya ve topografya da imkân veriyor. Tıpkı, koca ABD ve koskoca NATO’nun Afganistan ile Pakistan arasındaki ortak sınırın Pakistan tarafından uzanan Veziristan bölgesine bir türlü hükmedemediği ve Taliban’a kesin biçimde boyun eğdiremediğine benzer bir durum söz konusu.

Bu gerçek Türkiye’nin askeri ve güvenlik önlemleri alması zorunluluğunu elbette ortadan kaldırmaz ama “eşeğini dövemeyen semerini döver” haline girmekten de çıkmak gerekiyor.

Kafamızı kuma gömmekten vazgeçelim. Bu ülkenin başına gelen belâlar ve içinden geçtiğimiz sıkıntılar için onu bunu –bu olayda Kuzey Irak’taki Kürt yönetimini- suçlamak kolaycılığına sapmayalım. 

***            ***             *** 

Deniz Baykal, “Kuzey Irak'ın terör yatakçısı olmaktan kurtulması lazım: "Bir komşu coğrafya nasıl olur da bir başka ülkeye yönelik saldırıların mekanı olma halini kabul edebilir. Bu akla mantığa, sağ duyuya, komşuluğa aykırı. Bunun değişmesi lazım. İşte en önemli konu budur. Ben bunu Barzani'nin yüzüne söyledim 'Siz nasıl komşusunuz, sizin topraklarınızdan bizim topraklarımıza terör saldırısı oluyor. Bunu durdurun' dedim. Ama bunu ben söylüyorum. Başbakan söylemiyor ki... Bu konunun çözülmesi mutlak zorunluluktur. Bu mümkündür, Türkiye artık daha fazla evlatlarını böyle saldırılara kurban vermemelidir. Bunun temel gereği Kuzey Irak'ın terör için yataklık yapan ülke konumundan çıkarılmasıdır. Orada barış sağlanabilmelidir” diyor. Malûmu ilâm eden sözler söylemek, Türkiye’de politika yapmak sayılır oldu. Bu kadar lâftan sonra Baykal’a dönüp sormak gerek:

Nasıl?

Haberin Devamı

Irak’taki Kürt yönetimi ve Bağdat, kağıt üzerinde kendi otoritesi altında ve egemenlik alanından harekete geçen PKK saldırılarını durduramıyor. Türkiye, ne yapmalı?

Amerikan istihbarat işbirliği ile, F-16’larla, Cobra’larla, sürekli hava bombardımanları ve nokta atışlarıyla, yetmedi karadan o bölgeye girerek “temizleme harekâtı”yla karşı koymaya zaten çalışıyorsunuz. Bunun dışında ne yapacaksınız? Deniz Baykal bunun “formülü”nü de veriyor mu?

Ana muhalefet liderinin şu sözlerini de not edelim: “Hükümet Irak ile dirsek temasında. Hükümetimiz Irakla iyi ilişkiler içinde olmayı tercih ediyor. Başbakanımız Talabani'yi çağırdı. Barzani'ye ziyaret kararı aldı, uygulamak üzereyken bu durum onu engelledi. New York'taki buluşmadan dostluk ve kardeşlik mesajları veriyor bizim devlet adamlarımız. İyi de bunu söylemek için neyi bekliyorsunuz. Sadece Irak değil Amerika da sorumlu: Bu konuda sorumluluk sadece Irak hükümetinin değil. Amerika'da sorumludur. Bunun Amerika'ya da anlatılması lazımdır. Kardeş topraklardan terör saldırılarına Türkiye'nin göz yummayacağı Amerika'ya da anlatılmalıdır."

Haberin Devamı

Malûmu ilâma devam. Bütün bunlar zaten söyleniyor. Irak yöneticilerine de, Amerikalılara da. Hal buysa ne yapacaksınız? Ne yapmalısınız? Bunu söyleyin.

Türkiye, Kandil dahil Irak’ın PKK denetimindeki topraklarına girip, orada kalmalıdır.

Bakın, bu bir “formül” olabilir. Ama, bu, bir “bataklığa derinlemesine saplanma” formülü olabilir. 

***               ***            *** 

Hem, Irak’ın kuzeydoğusundaki “üçgen”den gelen PKK saldırılarını önlemekte zorlanacaksınız, hem de başta Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi ile, giderek Bağdat’la ve dahası Washington ile kavgalı bir tavır içinde olacaksınız. Bunun “akıllı” bir politikayla ilgisi var mı? Böyle bir politika ile teröre karşı mesafe alınabilir mi?

Haberin Devamı

Şu soruyu dünkü yazımda sormuştum: “PKK’nın eyleminin çapını ve zamanlamasını, bölge siyaseti ve jeopolitiğinin çerçevesi dışında düşünmek de pek akla uygun gelmez. Acaba PKK, bölgedeki komşularımızdan birinden adı konmamış, ilân edilmemiş ve üstü kapalı bir destekle harekete geçiyor olmasın?”

Haritaya bir bakın. Bu soruyu yine sorun. Ve, cevabını düşünün.

Şayet yapılması gereken, PKK’nın istediğinin tam tersi sonuçları üretmek ise, yapılacaklar şunlar:

Irak’taki Kürt yönetimi ile ilişkileri sıklaştırmak. Irak’la yakından ilişkisi olup da, Erbil’e ayağını basmayan sadece Türkiye’nin yöneticileri kaldı. Mesut Barzani ile Bağdat’ta, Neçirvan Barzani ile Londra’da randevu kopartmak cinsinden artık bir “kısır döngü” haline dönüşen anlamsız ve gereksiz oyunu bir yana bırakalım. Ankara-Erbil yakınlaşması ve işbirliği gerçekleştirilmelidir.
Bağdat ile yakınlaşma özen gösterilerek sürdürülmelidir. Temmuz ayında imzalanan “stratejik ortaklık” protokolünün gereği yapılmalıdır.
Amerika ile işbirliğine –hele başkanlık seçiminde ibrenin Barack Obama’ya dönük gözüktüğü şu zaman diliminde- özellikle önem verilmelidir.
“Kürt sorunu”nun çözümü için “ezber bozan” girişimler bir yana; bu sıraladıklarımız PKK’nın son saldırıyla “olmamasını istediği” şeyler. Öyleyse, bunları olduracaksınız.

Haberin Devamı

Önce, PKK’nın (ve bir “bölge gücü”nün “oyun plânı”nın) tuzağına düşmeme ve istediklerine yardımcı olmama basireti gösterilmeli.

Yazarın Tüm Yazıları