Ne Kraliçe’nin İngilizcesi ne İstanbul Türkçesi kaldı

NEWSWEEK’te (Mart 7, 2005) ana konu dil üzerine olunca elbet ilgimi çekti. Derginin kapağındaki soru şuydu:

‘Who Owns English?’

Yani; ‘İngilizce kimin?’

İçerdeki ‘Kraliçe’nin İngilizcesi değil’ başlığı (Not the Queen’s English) İngilizce’nin küresel (global) bir dil olduğu oranda değiştiğini, İngiltere’de konuşulan, telaffuz edilen dilin yabancılar tarafından değiştirildiğini örneklerle belgeliyordu.

British Council’ın raporundan alınan rakamlar, İngilizce’nin gittikçe daha çok öğrenilen bir dil durumuna geldiğini gösteriyor.

Gene raporda belirtildiğine göre; Karakas’tan (Venezüella’nın başkenti) Karaçi’ye (Pakistan) kadar aileler, çocuklarını İngilizce eğitim yapan okullara gönderiyorlar.

Tunus’tan Türkiye’ye kadar hükümetler, yönetimler İngilizce öğrenilmesini destekliyorlar.

Çin, gerek 2008 Olimpiyatları, gerek Dünya Ticaret Örgütü ile anlaşma yaptığından burada İngilizce öğrenmek bir salgına dönüşmüş.

Peki konuşulan, kullanılan İngilizce ne durumda?

* * *

DAİRE İÇİNDE İNGİLİZCE’
yi gördüğümde, şeklin yazıdan çok daha etkileyici biçimde durumu gösterdiğini fark ettim.

Dairenin ortasında Dünya İngilizce Standardı yazıyor.

British English bölümü de kendi içinde bölümleniyor. Diğerleriyle karşılaştırdığınızda çok küçük bir oran.

Ulusların hançereleri arasındaki farktan doğuyor telaffuz farkları. Bir İngilizce öğretmeninin saptamaları bu değişmezliği yansıtıyor.

Asyalılar bir türlü ‘th’yi telaffuz edemiyorlar, saatler harcamalarına rağmen ‘thing’ yerine ‘sing’ ya da ‘ting’diyorlar; böylece birçok yerde, özellikle hava iletişiminde ‘three’, ‘tree’ olarak kullanılmaya başlanmış.

Peki Standard English nedir?

Bu sorunun pratik cevabını bulmuşlar:

Standard English, yabancıların konuştuğu İngilizce’dir.

Yazıyı Hilmi Yavuz’la konuşurken bana bir anısını aktardı. 1965 yılında bir spiker BBC’de sürç-i lisan edince, The Times Gazetesi’ne 20.000 protesto mektubu gelmiş.

Berlin Filarmoni Orkestrası’nın yeni şefi Simon Rattle da Almancasını ilerletmek için Alman gazetelerini okuyormuş (Gramophone. April. The Biggest... Last,s.27). Konuştuğu dili de Liverpudlian German (Liverpool Almancası) olarak nitelendiriyor.

Bindiği taksinin şoförü; ‘Almancanız fena değil ama aksanınız korkunç!’demiş. Almanca ve İngilizce’yi karıştırmış. Fakat ona, ‘Şakalarını gene İngilizce yap!’ diyorlarmış.

* * *

KRALİÇE’NİN İNGİLİZCESİ
yok oldu, ya İstanbul Türkçesi. Bir kaybın ardından üzülmeyi de yarına bıraktım.
Yazarın Tüm Yazıları