Ne çektin be Yaşar Paşa

YAŞAR Büyükanıt kimdir?

Haberin Devamı

Genelkurmay Başkanlığı yapmış bir generaldir.
Genelkurmay’ın oluşturduğu ve şimdi “suç” olarak görülen internet sitelerine geçit veren komutanlardandır.
27 Nisan’da hükümete “muhtıra” vermiştir.
“Muhtıra” metnini kaleme aldığını söylemiştir.
Görev yaptığı dönemde siyasi demeçler vermekten kaçınmamıştır.
Emekli olduktan sonra altına pahalı bir araba verilmiş ve yakasına madalya takılmıştır.
Emekli olduktan sonra hakkında herhangi bir dava açılmamıştır.
Tablo budur.
Kısacası...
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un başına gelenlerin binde biri bile bir başka eski Genelkurmay Başkanı olan Yaşar Büyükanıt’ın başına gelmemiştir.

İlker Başbuğ başına gelenler karşısında...
Zerre kadar ağlamazken...
Vakur duruşunu hiç bozmazken...
Kimseden medet ummazken...
Kimseye minnet etmezken...
Hatta yakınmazken...
Yaşar Büyükanıt, sırf hakkında “Ergenekon Davası’nda gizli tanık oldu” şeklinde bir iddiada bulunuldu diye “Çekmediğim çile, dert kalmadı” havasına girerek ağladıkça ağlıyor.
Şöyle diyor Fikret Bila’ya yaptığı açıklamada Yaşar Paşa:
“Emekli olduğumdan beri huzurlu bir emeklilik yaşayamadım. Yalan söylediler, bunlarla uğraşmak zorunda kaldım. Hakkımda iftiralar attılar, eşimle ilgili iftiralar attılar. Bunlarla uğraşmak zorunda kaldım”.

Haberin Devamı

İnsanın bunları okuyunca...
Yalan Dünya’nın Vasfiye Teyze’si gibi...
“Ne çektin be Yaşar... Ne çektin be Yaşar...” diye gazlama yapası geliyor.

Keşke Can Yücel’in dediği gibi bölünsek

“BÖLÜNÜYORUZ” korkusunun bazı kesimlerde tavan yaptığı bugünlerde...
Can Yücel’in istediği türden bir bölünmeden söz etmenin tam sırası...
Şöyle diyor Can Yücel:
“Keşke Türkiye ‘namuslular’ ve ‘namussuzlar’ diye ikiye bölünse”.

Keşke...
Keşke Can Yücel’in dediği gibi bölünsek de kimin hangi tarafta kaldığını fark edebilmek gibi mükemmel bir şansa sahip olsak...

Bir köşe yazarının uçak kâbusları

DİYARBAKIR’dan İstanbul’a dönerken uçakta birden karşıma Ferhat Göçer’in çıkması olayından aldığım ilhamla sıralıyorum, işte uçak kâbuslarım:

Ferhat Göçer’in uçak kapısında belirir belirmez yüzünü bana dönerek, aynı malum reklamdaki gibi bir bağırmayla “havasına suyuna...” diye şarkıya girmesi ve benim kan ter içinde uyanmam.
Uçakta Serdar Ortaç’la “Ahmet Kaya’ya çatal fırlatmak” konulu bir tartışma yapmak zorunluluğunun belirmesi ve benim sıkıntılar içinde uyanmam...
Uçakta yerimi almışken yan tarafımdaki boş koltuğa olanca ihtişamıyla Bülent Ersoy’un kurulması ve benim sıçrayarak uyanmam.
Uçakta elimdeki kitaba dalmışken Melih Gökçek’in yanımda bitip beni, “N’aber gundi” diye sarsması ve benim “Hayırdır inşallah, hayırdır inşallah” diye uyanmam.

Haberin Devamı

Kocaman–Terim: İkisi arasındaki tek fark

FENERBAHÇE’nin büyük başarısının ardından...
Aykut Kocaman şöyle dedi:
“Bu Aykut Kocaman’ın başarısı değil Fenerbahçe’nin başarısıdır”.

Fatih Terim/Aykut Kocaman kıyaslaması yapmış, “Aralarında 7 fark var” diye liste çıkarmış biri olarak... Durumu yeniden gözden geçirip tavzih ediyor ve diyorum ki:
“İkisi arasındaki tek gerçek fark şudur: Fatih Terim kibir abidesi, Aykut Kocaman ise tevazu abidesidir”.

Ağaoğlu, Sinan’ı nereye götürüyor

“SİNAN Çetin/Ali Ağaoğlu” ikilisinin son reklam filminin temel sorusu şu:
“Ünlü müteahhit Ali Ağaoğlu, gözlerini bağlayarak kaçırdığı yönetmen Sinan Çetin’i nereye götürüyor?”

Bana göre ihtimaller şunlar:
Ağaoğlu, Sinan Çetin’i ormanlık bir araziye götürüp “O kadar para alıyorsun benden Sinan, şu ağaçları kes de bari bir işe yara” diyecektir.
Ağaoğlu, Sinan Çetin’i Mimarlar Odası’na götürüp “Her şeyin sorumlusu işte bu adamdır” diyerek odanın ortasına atacaktır.
Ağaoğlu, Sinan Çetin’i bir inşaat alanına götürüp “Sen misin çektiğin reklamlarla beni batıran” diyerek “Yer misin yemez misin” oyunu oynayacaktır.
Ağaoğlu, Sinan Çetin’i dönemeyecek kadar uzak bir yere bırakıp geri dönecek ve “Hepinizi bir beladan kurtardım, benden daha ne istiyorsunuz” diyecek.

Haberin Devamı

Her şey biter bunlar bitmez

HER şey biter, “İbo’nun kadınları” sorunu bitmez.
Her şey biter, futbol programı geyiği bitmez.
Her şey biter, Aziz Yıldırım’ın azmi bitmez.
Her şey biter, akil insanlar mavrası bitmez.
Her şey biter, “Kaldırırım senin dokunulmazlığını” yaklaşımı bitmez.

Yılmaz dengeliyorsa diğerleri de dengelemeli

“AKİL insan” seçilen Yılmaz Erdoğan’la ilgili bir haber çıktı geçen gün bir gazetede...
Haberin unsurları şöyle:
Yılmaz Erdoğan “Kelebeğin Rüyası” filminin çekimleri için Heybeliada Sanatoryumu’nu restore ettirmiş.
Yılmaz Erdoğan’ın bu restorasyon sırasında Sanatoryum’daki Atatürk büstünü kendi elleriyle temizlediği ortaya çıkmış.
Büstü temizlemekle yetinmeyen Yılmaz Erdoğan, eline aldığı fırça ile de büstün alt kısımlarını boyamış.
Bununla da yetinmeyen Yılmaz Erdoğan, görevlilere “Sanatoryum’un hiçbir noktasında neden Türk bayrağı yok” diyerek atarlanmış.

Haberin Devamı

Eğer bu “haber”, Yılmaz Erdoğan’ın “akil insan” olma durumundan kaynaklanan sorunları aşma ve bir tür denge yaratma çabasının bir ürünüyse...
Diğer akil sanatçılar da tez elden bir şeyler yapmalı:
Mesela Kadir İnanır, gazetelerden birinde şöyle bir haberin çıkmasını sağlamalı: “Kadir İnanır artık geceleri yatmadan önce ‘Nutuk’ okuyor. Ünlü sanatçının çevresindekilere ‘Nutuk okumadığım geceler gözüme uyku girmiyor’ dediği iddia edildi”.
Mesela Orhan Gencebay, gazetelerden birinde şöyle bir haberin çıkmasını sağlamalı: “Orhan Gencebay Atatürk ve bayrak konulu bir beste yapıyor... Ünlü sanatçı ‘Bayraksız Türkiye olmaz/Bayrakla sev vatanı’ ve ‘Ben Atatürk’ten bir canım’ şarkılarının çok sevileceğini söyledi”.

Yazarın Tüm Yazıları