Ne aşk, ne nefret

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Aşk ile nefretin birlikte yürütüldüğü ilişkiler vardır. Sağlıklı değildir ama anlaşılabilir. Çünkü bu ilişki akıl değil, sadece duygu zemininde yürütülür.

CHP ile hükümet ilişkilerine bakınca insan bunun ne akıl, ne de duygu zemininde yürüdüğüne inanıyor.

Bu belki ‘‘ne aşk, ne nefret’’ türü bir ilişki.

Bakıyorsunuz CHP bir gün önce hükümetin (özellikle Başbakan'ın) arkasından güm diye balyozu indiriyor.

Ertesi sabah iki taraf hiçbir şey olmamış gibi güle oynaya bir araya geliyor, konuşuyorlar. Sonra da koalisyon ortaklarını bile kıskandıracak bir anlayış birliği sergiliyorlar.

Nitekim CHP önceki gün, Başbakan Mesut Yılmaz'ın malvarlığı hakkında ‘‘Meclis soruşturması’’ açılması amacıyla DYP'nin verdiği önergeyi ilkeli olma adına destekledi.

Ardından da dün, CHP lideri Deniz Baykal, Başbakan Mesut Yılmaz'la görüşerek, ‘‘ekim ayında bir seçim hükümeti kurulması, 28 Mart 1999 günü genel ve yerel seçimlerin birlikte yapılması konusunda anlaştıklarını’’ bildirdi.

Bu arada bazı noktalar açıkta kaldı:

Örneğin CHP, Yılmaz hakkındaki soruşturma önergesini hangi ilke adına destekledi?

Eğer Tansu Çiller'in intikam hamlelerini desteklemek gibi bir ilke söz konusuysa, evet, CHP'nin tutumu anlaşılabilir.

Yok, ‘‘Biz hangi soruşturma önergesi gelirse gelsin, ona destek veririz’’ türünden bir ilkeleri varsa, onun da hukukla ve ciddiyetle bağlantısını kurmak zor.

Aslında böyle bir ilke kararına Anayasa'nın 100'üncü maddesi izin vermiyor. Çünkü bu madde soruşturma önergeleri konusunda partilerin Meclis gruplarında görüşme yapılmasını ve karar alınmasını yasaklıyor. Yani her milletvekili kendi vicdanının sesine göre oy versin istiyor.

Kısaca CHP bu konuda hiç de şık olmayan bir tutum izledi. Bir gün aynı şey örneğin Deniz Baykal'a yapılırsa itiraz etme hakkını kaybetti.

Seçimle ilgili anlaşmalarına gelince:

Doğrusu Mesut Yılmaz'ın öteki iki ortağına sormadan kendisini bu kadar angaje etmesi anlaşılır bir tutum değil. Ama gerçek de ortada.

Yapılan açıklamadan anlaşılıyor ki önümüzdeki seçime (baraj oranı hariç) seçim yasalarıyla fazla oynamadan gidilecek.

Öteki konulara yeri gelince değiniriz. Ama şimdilik sadece yurtdışındaki seçmenlerin oralardaki konsolosluklarda oy vermesini öngören bir düzenleme üzerinde çalışıldığına ilişkin habere değinelim:

Berlin'de 30 bin Türk seçmeni varsa, bunlara kaç gün süreyle hangi konsoloslukta oy verdireceksiniz, hiç hesap ettiniz mi?













Yazarın Tüm Yazıları