Nazım’ın şiirlerini Arapça’ya çevirdim

İslam Konferansı Örgütü’nün seçilmiş yeni Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Yeniköy sırtlarındaki apartman dairesindeyiz.Salonda özenle seçilmiş klasik mobilyalar, masa örtüleri, abajurlar, duvarlarda ünlü ustaların ellerinden çok değerli hat koleksiyonu. Sadi Efendi’den Hamit Bey’e, Şevki Bey’den 17. yüzyılın unutulmaz hattatı Hafız Osman’a kadar. Karşı köşedeki vitrinin içinde ise Ekmeleddin hocanın emsalsiz Donanma-yı Humayun’u var. Yıllar önce Amasra’da satın aldığı cevizden yapılmış minyatür yelkenliyle başlayan değerli bir koleksiyon...Ekmeleddin İhsanoğlu, İngilizce, Fransızca, Arapça ve Farsçayı sular seller gibi konuşuyor. Kahire Ayn Şems Üniversitesi Fen Fakültesi’ni bitirdikten sonra, organik kimya üzerine mastır yapmış. 1971-1980 arasında Ankara Fen Fakültesi’nde asistan, doçent, sonra ver elini Londra.- Türkiye’ye gelmeden önce Kahire’deki Ayn Şems Üniversitesi’nde Türk dili ve edebiyatı dersleri verdim. Bu arada 2 kitap yayınladım, birisi Türk Hikayeleri Antolojisi, öteki Nazım Hikmet’in ‘Ferhat ile Şirin’ piyesinin Arapça tercümesi. Nazım’ın daha pek çok şiirini de Arapçaya tercüme edip muhtelif dergilerde yayınladım. Ben kültürümüzde bir ayırım yapmam, hepsini birden kucaklarım. Ben bilim adamı olarak yetiştim, sonra bilimin kendisinden tarihine döndüm. İstanbul Üniversitesi’nde 1984’te Türkiye’nin ilk bilim tarihi bölümünü kurdum. Bu bölüm Avrupa ve Amerika’da büyük itibar gördü, Atina Üniversitesi bizi örnek aldı. Maalesef bu bölüm 2000 yılında hiçbir gerekçe gösterilmeden rektör Kemal Alemdaroğlu tarafından kapatıldı. Bütün dünya bilim tarihçileri bu kararı yadırgadı ama, YÖK hiç kimseye kulak asmadı. 1989’da Türk Bilim Tarih Kurumu’nu kurdum, Türkiye’yi dünya çapında temsil ediyor. Ayrıca 4 sene önce Dünya Bilim Tarihi Birliği’nin genel başkanlığına seçildim, temmuzda Pekin’de yapılacak kongreye kadar bu görevim devam edecek. Tevazuu bir yana bırakırsak, ben bu göreve sadece Türkiye’den değil, İslam dünyasından da seçilen ilk kişiyim. Şunu da ilave edeyim, ben Mısır vatandaşı değilim, babam da değildi.İslam dünyası AB’ye girmemizi istiyor Birleşmiş Milletler’den sonra dünyanın 2. büyük organizasyonu olan İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri, AB için ne der acaba? - Böyle bir şey mevzubahis olamaz üstadım, din devleti, sizin söylediğiniz manada şeriat tehlikesi, hayalin bile ötesinde. Bir hilafet, İslam devleti olan Osmanlı’da bile böyle şeyler olmadı, değil 21. yüzyılda olacak. Bugün gördüğümüz Taliban ve benzeri hadiseler, İslamiyet’in saptırılmış yorumlarıdır. Bizim tarihimizde, toplumumuzda böyle bir şey yoktur. Bunlar Türk toplumunun bugün ulaştığı gelişme seviyesine, geleneklerine, köklerine, ters düşen beklentiler. Bakınız, İslam dünyası Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini çok samimi olarak istiyor. Yıllardır hepsiyle münasebette olduğum için bunu çok yakından görüyorum, hem üst düzey yöneticileri, hem de halkları nezdinde. Batı dünyasında, Batı kulübünde kendilerinden birinin olmasını çok istiyorlar.Araplar, geri kalmalarına Osmanlı’yı neden gösterirdi- Arap dünyası genelde Osmanlı’yı karanlık bir dönem olarak görüp, geri kalmışlığın sebebi olarak gösterirdi. IRCICA olarak gerçekleri ortaya çıkaran kitapları yayınlayana kadar, Osmanlı’nın sadece musikisi, edebiyatı, mimarisi bilinirdi. Şimdi bütün dünya öğrendi ki, Osmanlı dönemi bilim bakımından karanlık değildir, aksine çok canlı, çok faal bir bilim hayatı vardır. Bunun sonucu olarak Arapların Osmanlı’ya bakış açıları daha müspet bir hal aldı, yanlışlıklar giderildi.Füsun ahu gözleriyle beni efsunladı İnanılır gibi gelmeyebilir ama, Bay İhsanoğlu ile Bayan İhsanoğlu’nun doğum günleri aynı; 26 Aralık.- Füsun beni ahu gözleriyle efsunladı üstadım, onu da ilk kez anlatayım size. Kayınpederim rahmetli Prof. Dr. Emin Bilgiç, 1968’de Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekanı olarak konferans vermek üzere Kahire’ye gelecekti. O zamanki büyükelçi Semih Günver, fahri kültür ataşesi olarak Bilgiç’e yardım etmemi istedi. Hocayı karşıladım, Ayn Şems Üniversitesi’nde Hititler konusunda bir konferans verdi. Kahire’de kaldığı sürece kendisine refakat ettim, sonra Ankara’ya uğurladım. 1970’te mastırımı bitirince annemle birlikte Türkiye’ye dönmeye karar verdik. İş arıyordum, bu arada Emin Bey’in de ziyaretine gittim. Hoca beni annemle birlikte evine yemeğe davet etti ve o akşam olan oldu. Füsun o sırada eczacılık fakültesi birinci sınıfındaydı, ahu gözleriyle kalbimi çaldı. Bu mutlu evliliğimizden 3 oğlumuz var, Tuğrul 26 yaşında, hukukçu. Aziz 25 yaşında endüstri mühendisi, geçici olarak Chicago’da çalışıyor. Orhan ise 18 yaşında, İngiltere’deki işletme tahsilinde ilk senesi.
Yazarın Tüm Yazıları