Müthiş kadın Gülsin Onay’dan mektup var

BU ülkenin yetiştirdiği en müthiş piyanistlerden.

Haberin Devamı

Sadece piyanosundan yükselen melodiler değil, kendisi de müthiş. Ve dünyanın her yerinde, ülkemizin tanıtımını yapıyor. Peki biz Gülsin Onay’ın bu ülke için yaptıklarının ne kadar farkındayız?

Okan Bayülgen, Beyaz, Saba Tümer, Hülya Avşar ve milyonlara hitap eden diğerleri... Size sesleniyorum, onu programınıza çıkartın, tanımayanlar da tanısın. Bir de inanılmaz komik bir kadın, birbirinden ilginç şeyler anlatıyor.

Böyle özel insanları, izleyicilerle daha çok buluşturmak gerektiğini düşünüyorum. Ve şimdi sizi, bana yazdığı mektupla baş başa bırakıyorum...

*

Sevgili Ayşe,

Çok iyi olduğunuzu ve çalışmalarınızın çok iyi gittiğini umuyorum.  

Ben şu anda “Fransa’da Türk Kültür Yılı” etkinlikleri kapsamındaki konserim için Bordeaux’dayım. Bu aralar hayat her zamankinden de yoğun. İngiltere’de beş günde beş konser verip, 21 Eylül’de Kıbrıs Festivali’ne gitmek üzere evimden ayrıldığımdan beri halen daha yollardayım.

Haberin Devamı

Ekim başında Üsküp’te çok harika bir şefle Makedonya Filarmoni eşliğinde konser verdim. Üsküp’ten direkt Arjantin ve Uruguay’a geçtim. İlk defa ziyaret ettiğim bu iki ülkede de çok güzel karşılandım ve harika tepkiler aldım.

Dönüş yolunda da Madrid’de bir resitalim oldu. Ardından Oslo’da 29 Ekim için bir konser verdim.

Oslo dönüşünde, Antalya Festivali’ne geçmeden önce Koç Üniversitesi kültür merkezinde çaldım. Şimdi buradan Londra’ya gidip Britanya Türk Kadınlar Derneği yararına bir resital vereceğim. Sonra Tokyo ve Tayvan turnesi yolunda, İstanbul’dan geçerken bu kez de Antik Palace Müzayede Evi’nde bir resitalim olacak.

Bu aralar İstanbul’a, ancak geçerken uğrayabiliyorum ve eğer Antik Palace’taki konserime gelebilirseniz bu vesileyle sizi görmekten de çok mutlu olurum. Antikalarla çevrili çok hoş bir atmosfer ve ben orada çalmaktan çok keyif alacağım. Konserim 23 Kasım Pazartesi saat 19.00’da. Gelebilirseniz gerçekten çok sevineceğim. (Gülsin Onay)

HAMİŞ 1: Yine nefesim kesildi enerjiniz karşısında! 23’ünde İstanbul’da olacağım ve kaçmaz! Sonra belki bir yerlerde içki içeriz, ne dersiniz?

Haberin Devamı


Başıma gelen en iyi şey: Aldatılmak

Gerçekten aldatılmak dünyanın en kötü şeyi mi? Bazı durumlarda, insanın başına gelen en iyi şey olabiliyor. Zeynep N.’nin hikayesinde olduğu gibi..

Şaka gibi. Ama gerçekten de hissettiğim şey bu! Tabii ki ilk keşfettiğimde mahvoldum. Şu koca dünyada bir başıma, küçücük kalmış hissettim kendimi. Ama geçti, geçiyor. Bu yok olma isteği, yerini taptaze bir hayat heyecanına bırakıyor.

Eğer kendine izin verirsen...

Benimki de işte, binlerce aynı hikayeden bir tanesi. Üniversite yıllarında tanışma, o ilk büyük gençlik aşkı. Artık sadece bir o vardır dünyanda ve o hep olacaktır. Öyle hissedersin ya. Problemli de olsa, huysuzluk da yapsa, hep kendince onu haklı çıkarırsın içinde. Ne kalbinde ne aklında kimselere yer yoktur. Arkasından çok da üzerinde düşünülmemiş evlilik gelir. Beraberce kariyer yükselişi. Daha iyi evlerde oturma, daha iyi arabalara binme. Ama hep çok derinlerde bir yerlerde bir şeylerin doğru gitmediğini bilme...

Haberin Devamı

Düşünsene, karizmatik, zeki, komik, ağzı laf yapan bir adam. Ama sürekli bir hayranlık arama hali. Nerede ona bakan bir çift göz bulsa, mıknatıs gibi oraya çekilme durumu. Üstelik güzelmiş, çirkinmiş, tanıdıkmış, karının yakın arkadaşıymış hiç fark etmez. Yeter ki aşk olsun, pardon biri ona aşık olsun!

Tabii hiçbir zaman konduramıyorsun. Duyana, görene kadar. Hissettiklerinin üzerini adeta kokmasın diye toprakla örtüyorsun. Ama aslında, esas sorun aldatılmak değil, hayatı senin için bir şekilde çekilmez hale getiren, aslında yapıyor gibi görünüp seninle hiçbir şey paylaşmayan, ne bileyim hastalığında yanında olmayan, zor gününde iş seyahati çıkarıp giden, sürekli kendi derdiyle, kendi istekleriyle meşgul olan birisi. Fakat sen bir çeşit miyopi geliştiriyorsun, içinde bulunduğun ortamdan uzağı göremiyorsun. İşte beraber büyümüşsün, ortak anılar, tanıdıklar, aileler filan...

Haberin Devamı

Ama bir gün aldatıldığını da öğrendiğinde, bir şekilde bardak taşıyor. Oysa aldatmasına ne gerek var. Çoktan bitmeliymiş zaten. İşte ben de, bir gün arkama dönüp bakmadan çıktım o evden dönmemecesine. Aradan geçen 13 senede ne mi oldu? Dünya tatlısı iki çocuk, hem süper baba hem süper koca olabilen adam gibi bir adam. Ve aşk evliliği. Bir gün bile kocam “Beni aldatıyor mudur?” diye düşünmedim. Yapamayacağından mı? Asla! Yapmayacağından. Değmeyeceğinden...

Heey eski koca! Sözüm şimdi sana, sen ne durumdasın bilmiyorum ama burada hayat, sensiz çok güzel. Beni aldattığın için teşekkürü borç bilen eski karın...

Zeynep N./ İzmir

Sinem’in ilk yazısı

Hatırlayacaksınız, bu köşede, bir sürü önce Sinem Kaymakçı’nın hikâyesini yazdım. 11 Ocak 2001’de, hayat tamamen normal seyrinde ilerlerken, Allah’ın belası bir kamyon şoförü, Sinem’in arabasını sıkıştırıyor ve araba Levent’teki üst geçitten aşağı düşüyor. Hurdaya dönmüş aracın içinden genç kız, resmen kazınarak çıkarılıyor. Ve felç oluyor. Aradan tam 8 yıl geçiyor. Şu iki şeyi gerçekleştirmek için deli gibi uğraş veriyor: 1-) Yazı yazmak. 2-) Yürüyebilmek. Bir gün sizlere tekrar yürüyebildiğini de müjdelemek istiyorum. O da olacak, ben inanıyorum. Şimdilik yazılarına başladığını haber veriyorum. www.homeshowroom.com.tr adresinden Sinem’in ilk yazısını okuyabilirsiniz.

Haberin Devamı

Sinem, şahanesin! Aynen devam!    

        

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları