Mütareke

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Caddelerde şaşaalı tören ve meydanlarda düttürü bando, ABD, artı İngiltere, artı Fransa, artı İtalya, artı Belçika, ‘Garp Cephesi’nin beş muzaffer ülkesi bugün Birinci Savaşı noktalayan Mütareke'nin sekseninci yılını kutluyorlar.

O Savaş ki, İmparatorluğumuz, 2. Wilhelm'in pis bıyıklarını taklit eden İttihatçı Enver'in ‘bir oğlumuz oldu’ laubaliliğiyle sürüklediği girdapta son nefesini vermiştir; o Savaş ki Sarıkamış'ta, Çanakkale'de ve Kanal'da redifli çocuklarının şehit düştüğünü görmüş anneannelerimizin bedduasına ‘Alman Harbi’, ‘Harb-i Umumi’, ‘Cihan Harbi’ veya ‘Büyük Harp’ olarak geçmiştir, on milyon insanın can verdiği dört yıllık kabus ertesinde ve Fransa'daki bir vagonda imzalanan Compiegne Mütarekesi'yle 11 Kasım 1918 günü nihayet bulmuştur.

* * *

AMA ‘Şark Cephesi’ yukarıdaki tarihe kadar bile dayanamamıştır.

İlkin Bulgaristan, sonra Devlet-i Aliye havluyu ardarda atmıştır.

Rauf Bey'in 30 Ekim'de İngiliz Amiral Calthorpe'yle Mondros'ta parafe ettiği diğer mütareke bizi de teslim almıştır. Altı asrın takvimi kapanmıştır.

Ahmaklık parayla değil ya, silah bırakışmasının anlamını kavrayamayacak saloz olan İzzet Paşa kabinesi de Mondros'un anısına posta pulu bastırtmıştır.

Enver ve diğer İttihatçı çetebaşılar ise bir imparatorluk batırmış olmanın paniği ve yüzbinlerce evladımızı Azrail'e teslim etmiş olmanın korkusuyla, 7 Kasım'ı 8 Kasım'a bağlayan gece, Kandilli açığında emirlerine amade bekleyen Alman denizaltısına atlayarak önce Kırım'a, oradan da Berlin'e kaçmışlardır.

Almanlar ‘Garp hezimeti’ni kabullenen mütarekeyi imzaladıklarında, ‘Şark hezimeti’nin sorumlusu bizimkiler zaten kendi ülkelerinden tüymüşlerdir.

Ana muharebe alanı ‘Garp cephesi’ esas alındığından, 11 Kasım Mütaresi'yle modern tarihin ilk evrensel katliamı seksen yıl önce bugün sona ermiştir.

Beş muzaffer devlet de bugün işte bunu kutlamaktadır.

* * *

BİZ bu korkunç savaşın muzaffer tarafı değiliz. Onun girdabında büyük bir İmparatorluk yitirdik ve onun ateşinde iki kuşak gömdük.

Allah'tan, Calthorpe armadasının İstanbul'a demir attığı 13 Kasım 1918 günü Haydarpaşa merdivenlerinden limana bakan bir mavi kumandan ‘geldikleri gibi giderler’ diye meydan okumak cesaretini gösterdi. Hepsini kışkışladı.

Hezimetin iskeleti üzerine bir zafer inşa ettik ve ulus kimliği edindik.

Fakat, velev ki Cihan Harbi felaketimizin sorumlusu durumundaki Enver ve şurekası maceraperestliklerinin bedelini sonradan hayatlarıyla ödemiş olsalar dahi, biz Birinci Savaş'ın tarihiyle daha henüz tam anlamıyla hesaplaşmadık.

Alçaklığa ‘haklı savaş’ diyen Maocu ‘karanlıkçı’ların her zamanki ajan-provokatörlüğünü bir kenara bırakırsak, Türkiye'de hemen hiç kimse 1914 - 1918 hezeyanını sahiplenmemesine rağmen biz ne sorumluluları açıkça cezalandırdık, ne de başta Techir, o dönemin gün ışığına çıkartılmamış olaylarını irdeledik.

Şüphesiz bunda, bazı İttihatçıların işgal İstanbul'unda yargılanması veya Malta'ya sürülmesi etkili oldu. Milliliğimiz ağır bastı ve hazretler ‘yırttı’.

Organik bağlarını koparmış olmasalar bile Cumhuriyet kadrolarının yine de Jön Türk geleneğinden inmesi ise diğer bir ‘hafifletici’ faktörü oluşturdu.

Ötesi, elebaşılar ‘devlet töreni’yle Abide-i Hürriyet tepesine gömüldü.

Ancak aradan seksen yıl geçmesine rağmen kollektif hafızamız hala tazedir.

Bu hafızamız altı yüz yıllık devleti ‘bir çocuğumuz oldu’ serkeşliğiyle savaşa sokmuş Wilhelm bıyık adamı affetmediği gibi, Sarıkamış'ta, Çanakkale'de veya Kanal'da bıraktığı evlatlarını unutmamıştır. Unutmayacaktır da...

‘Garp cephesi’nin muzafferleri bugün kendi mütarekelerini kutlarken, biz ‘Şark cephesi’nin yenikleri de o dönemki hezimetimizin sorumlusu şahıslardan gıyaben; onların halen de hüküm sürebilen ceberrut ve maceracı fikirlerden ise fiilen hesap sormalıyız ki, artık kendi tarihimizle mütareke imzalayabilelim.



Yazarın Tüm Yazıları