Murat, Mansur, Melih’li 3 ’M’ alışverişi ve çıldır(t)an şefler

Başlığı okuyunca, bir dev marketle Ankara’daki belediye başkanlığı yarışının ne gibi bağlantısı olduğunu sorduğunuzu duyar gibiyim.

Doğrusu alışverişe gidene kadar ben de bir bağlantı kurmamış, aklıma bile getirmemiştim. Bilindiği üzere Türkiye’nin en büyük market zincirlerinden biri de Migros’tur. Üç kategorideki mağazaları, büyüklüğüne göre "M" harfiyle tanımlanır. Ürün yelpazesi açısından en küçüğünün tabelasına tek bir "M" harfi, en büyüğünün ise yan yana üç "M" harfi vardır. Daha açık bir ifadeyle en büyüklerinin tabelasında "MMM Migros" yazar.

İşte geçenlerde alışveriş için gittiğim MMM Migros tabelası bir anda Başkentte süren belediye başkanlığı yarışını hatırlattı. Ankara’yı dev bir market gibi düşündüm ve her bir "M" harfinin adayları temsil ettiğini düşündüm. Murat Karyalçın, Mansur Yavaş ve Melih Gökçek. Evet, üç "M"li Ankara yarışının seyrini ise marketteki reyonları gezerek analiz etmeye başladım.

ÜRÜNLERİN DİLİ HER ŞEYİ ANLATIYOR

Sepetimi doldurmak üzere ilk durağım içeceklerin bulunduğu raflar oldu. MHP’nin AKP’de emanet duran oylarını geri alan Mansur Bey’in hızlı yükselişi gözümün önüne geldi ve raftan hemen bir Beypazarı Maden Suyu aldım. Bu içeceği, elinden uçup kaçan oyları sindirmek için Melih Bey’e sunabilirdim. Keza Beypazarı kurusu da midesine iyi gelebilirdi. Tabii seçim sonrası Karayalçın ya da Gökçek büyük bir zevkle Beypazarı Havuçlu Lokumu da yiyebilirdi.

Temizlik ürünlerinin, özellikle de kireç çözücülerin bloklandığı reyonda ise kirlenen Ankara suyu ve en iyi çözüm üreten aday aklıma geldi. Her biri Kızılırmak değil de, Gerede Havzası’nın suyunu vaat ediyordu. Ama yöntemleri farklıydı. Dahası, düne kadar Kızılırmak suyunun faydalarından bahseden Gökçek’in kısa bir süre öncesine kadar karşı çıktığı Gerede projesini seçim bildirgesine ve söylemlerine almasıydı. Milyonlarca dolar harcadıktan sonra Kızılırmak suyunu Ankara şebeke suyuna karıştırmaktan vazgeçmişti. Kızılırmak suyunu bilmem ama Gökçek’in huyunu iyi bildiğim için daha sonraki durağım ağız bakım ürünlerinin bulunduğu reyon oldu. Zira Melih Bey’in ağzından çıkan ve bilim adamlarını bile kapsamına alan kötü söylemlerinin temizlenmesi için bu ürünleri almak şarttı.

SİZİN TERCİHİNİZ ESKİ Mİ YOKSA TAZE KAŞAR MI?

Özellikle peynir reyonunda, kaşarpeyniri seçerken bir hayli zorlandım. Eski kaşar mı tercih etmeliydim, yoksa tazesini mi? Etrafıma şöyle bir göz gezdirdim ve benim gibi tercih sıkıntısı çeken Başkentlileri gördüm. Hal böyle olunca da ağız tadına uygun olanını seçmek için ay sonundaki büyük alışverişi beklemeye karar verdim. .

Sonuçta, leke çıkarıcılar, koruyucular, yumuşatıcılar, mobilya dolap sistemleri, derken her bir reyonda başkan adaylarıyla ürün arasında bağlantı kurdum. 29 Mart gününden itibaren kullanmak üzere de tıraş sonrası ürünlerle alışverişimi bitirdim.

DİLİN KEMİĞİ YOK, LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜTEN ÇOK

Geçenlerde gerek büyükşehir, gerekse ilçe belediye başkan adaylarının seçim bildirgelerine göz gezdirdim. Hani atılır da, bu kadar bol keseden atılmaz dedirtecek vaatlerine tanık oldum. Örnek mi? AKP Çankaya Belediyesi Başkan Adayı Bülent Akarcalı’nın programı. Aslında kendisini severim ve geçmişteki bazı çalışmalarını, özellikle de dış politikamızdaki katkılarını takdirle karşılarım. Ama gel gör ki Çankaya için vaatleri tam bir hayal ürünü. Programında ne diyor? Kızılay’da bazı caddeleri araç trafiğine kapatıp, yaya bölgeleri oluşturacağım... Birkaç büyük bulvarın altına kapalı otoparklar yapacağım.

Peki, Atatürk Bulvarı, Cinnah Caddesi gibi ana arterleri otobana dönüştürüp, yaya kaldırımlarını kuşa çeviren kim? Kendi partisinin Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek. Bu güne kadar bir caddeyi, bulvarı ya da sokağı araçlardan kurtarıp, sadece yayaların kullanımına açtı mı? Cevap: Açmak bir kenara icraatlarıyla yok etti. Üstelik düzeltmeye de hiç mi hiç niyeti yok. Ankara gibi megapollerde caddeler hangi belediyenin sorumluğu altında? Tabii ki büyükşehir belediyelerinin. Kanuna göre sokaklar ilçe, caddeler ve genişliği 12 metreyi geçen sokaklar büyükşehir belediyesinin sorumluluk alanında. O halde Bülent Bey’e bir soru daha... Sadece sokaklardan sorumlu bir belediye başkanı olarak, görev kapsamının dışındaki cadde ve bulvarlara nasıl müdahale edeceksiniz? Daha açık bir tarifle hiçbir yetkin yokken caddeleri araç trafiğine kapatıp, altlarına nasıl otopark yapacaksınız?

Kısacası herkes bir yol tutturmuş gidiyor. Kimi 15 yıldır iktidarda olmasına rağmen bir metre ray döşemeden metroyu bitireceğim diyor, kimi belediyenin gelirlerine bakmadan gıda yardımı değil nakit para yardımı yapacağım... Dilin kemiği yok ki, lafla peynir gemisi yürüten yürütene...

VİLLA BAHÇEYE, KOMŞU DA OKULA DALIYOR

Bu arada, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural kamuoyuna sunduğu belgelerle Melih Gökçek’i köşeye sıkıştırmaya devam ediyor. Her gün bir yenisi açılan dosyaları medyadan takip ediyorsunuzdur. Bunlardan biri de Gökçek’in Turan Güneş Bulvarı üzerinde oğlu Ahmet Gökçek otursun diye satın aldığı villa alımı. 2007 yılının Mayıs ayından beri gerek Hürriyet Gazetesi ve Tempo Dergisi’ndeki köşemde, gerekse çıktığım televizyon programlarında konuyu işleyip, Gökçek’le mahkeme salonlarına kadar uzanan bir tartışmanın içine girmiştim. Belki de Ankara’nın en değerli arazisi üzerindeki bu villanın kamuya ait park alanını ve trafo merkezi için ayrılan bölümü hiç çekinmeden bahçesine ilave ettiğini belgelerle aktarmıştım.

Geçenlerde Oktay Vural, yeni bir belge daha açıkladı. Gökçek’in 8 Mayıs 2007’de satın aldığı villanın eski sahibi ve aynı zamanda komşusu olan Osman Şahin’e önemli ölçüde rant sağladığını söyledi. Vural, Şahin’in Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün karşısındaki 39,3 dönümlük arazisinin imar işlerini Gökçek’in hallederek yaklaşık 250 milyon dolar kıyak da bulunduğunu savundu. Gökçek’in villayı satın almasının hemen ardından, ABB Meclisi’nin Şahin’in imar değişikliği talebini kabul ettiğini belirtti. Vural, Gökçek’in "komşu kıyağı"nın imar sürecini ise belgeleriyle bir bir açıkladı.

Aslında bu süreci de üstü kapalı olarak 2007 yılının Temmuz ayında köşeme taşımıştım. O tarihte, özetle ne yazdığıma gelirsek.

DAHA ÖNCE SORMUŞTUM: "OKULU YIKIP, İŞ MERKEZİ YAPARLAR MI?"

Yaklaşık 22 yıldır faaliyette olan bir ilkokuldan ve başına gelmesi muhtemel beladan bahsedeceğim. Burası öyle bir okul ki, Ankara’nın eğitimde en başarılılarından ve öğrencileri her yıl değişik yarışma ve sınavlarda dereceler, birincilikler alıyor. Evet, bahsettiğim okul, Çankaya Oyak Sitesi girişinde, 29 Ekim 1985 yılında faaliyete geçen Muazzez Karaçay İlkokulu.

Karaçay Ailesi, 1984 yılında Ankara Valiliği’ne başvurarak, anneleri Muazzez Karaçay adına bir ilkokul yaptırmak için arazi tahsis edilmesini istiyor. Valilik de, okulun şu an faaliyette olduğu Çankaya’daki yerini tahsis ediyor. Aile hiçbir masraftan kaçınmayarak bu okulu inşa ediyor ve Milli Eğitim Bakanlığı’na teslim ediyor.

Ancak gel gör ki, aradan 22 yıl geçtikten sonra, yani şimdilerde okulun arazisinin iş merkezi olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı tarafından satılacağı haberleri geliyor. Bunun üzerine Karaçay Ailesi, Bakan’a başvurarak, böyle bir duyum aldıklarını ve işin aslının ne olduğunu soruyorlar. Bakan ise "Bu yönde çalışmaları olduğunu, durumun araştırıldığını" söylüyor. Aile okulun inşaatını yapıp hibe eden kişi olarak rızaları olmadığını söylese de, tatmin edici bir cevap alamıyor.

Görüldüğü üzere Bakan halen araştırırken, Vural rant iddiasıyla ortaya çıkıyor. Kısacası iddialar birbirini takip ederken villa işgale devam ediyor, okul ranta kurban gidiyor, komşu ihya ediliyor.

BÜYÜK ŞEFLER DEĞİL DAVETLİLER ÇILDIRMIŞ OLMALI

Bir yandan seçim yarışı olanca hızıyla devam ederken, diğer yandan da Ankara sosyal yaşamında güzel etkinlikler gerçekleşiyor. Bu aktivitelerden biri de Türkiye İsrafı Önleme Vakfı’nın girişimci ruhlu 40 kadın yararına düzenlediği kahvaltılı toplantıydı. Big Chefs Cafe’de düzenlenen etkinliğe, AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu, Ankara Valisi Kemal Önal, Akfen Holding ve TAV Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın ile TİSVA Başkanı Aziz Akgül gibi birçok önemli isim katıldı. Aksu ve Akın’ın diğer konuklardan farkı ise mutfağa girip, başta eşleri olmak üzere tüm hanımlara kahvaltı hazırlamak oldu.

Doğrusu aşçı kıyafetlerine ve temizliklerine söylenecek laf yoktu. Ancak mönüleri biraz zayıftı. Sucuklu yumurtanın bile dibini tutturmak her babayiğidin harcı değildi. "Yumurtayı en son ne zaman pişirdin?" diye sorsanız sanıyorum, her ikisi de hatırlamaz. Mutfağa yıllar sonra tekrar girmeleri bize kısmet olmuş. Neyse ki, işletmenin deneyimli personeli, patronları Gamze Cizreli’nin direktifiyle duruma el koydu da, hayal ettiğimiz kahvaltıya kavuştuk. Şaka bir yana, kadınlar için kollarını sıvayan tüm ünlüler gerçekten güzel bir davranış gösterdi de, en az 40 girişimci hanıma sermaye olacak para toplandı.
Yazarın Tüm Yazıları