Mümtaz Soysal: Haltın temizlenmesi

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Avrupa, Maastrich'ten başlayıp Lüksemburg'da noktalanan bir yobazlık sonucu, Türkiye'yi tam anlamıyla dışlamış durumdaydı. Ama şimdi, emin olabilirsiniz ki, aynı Avrupa, Kosova şaşkınlığını yaşarken, içten içe utanarak şu soruyu mutlaka soruyordur kendi kendine: Ne yapsak da, Balkan ateşindeki kızgın kestaneleri çekmekte Türkler'in ordu gücünü kullanabilsek?

Soruya Türk argosuyla verilebilecek en iyi yanıt, ‘‘Annen güzel mi?’’ olmalıdır.

Avrupa, kurmaya çalıştığı büyük birliğin düşünce analığını Fransa'dan Almanya'ya devrettiği andan itibaren zaten hapı yutmuştu. Fransızların insanlar arasında ırk, din, dil ayrılığı gözetmeyen cumhuriyetçi düşüncesi yerine Almanların etnik köken birliğine dayalı devlet anlayışını getirdiniz mi, bunun ilk sonucu Türklerin Avrupalılığını sorgulamak olmuştur.

Nitekim, dikkat ederseniz, Türkiye'nin tam üyeliğine karşı ilk ve en güçlü itirazlar Almanlar'la onların Cermen kuzenlerinden geldi.

Çiller dönemi yalancılığının buna eklenişi, Türkler için Avrupa hayalinin sonunu getirmiştir. ‘‘Gümrük Birliği'ni tamamlarsanız, hem ülkemdeki köktendinciliğin bohçasını dürerim, hem de Kıbrıs ve Kürt dosyalarımı istediğiniz biçime sokarım’’ deyip arkasından tam tersini yapmak, Avrupa'yı çileden çıkardı. Refah Partisi'yle koalisyon kurulması ve Güneydoğu'da yapıcı hiçbir adım atılmaması Avrupa'nın, yalnız Çiller'e değil, Ankara'ya da kötü not vermesine yol açtı.

Yoksa, iki yanlı hatalarla yaratılan ve Brüksel'deki beyin kısırlığıyla pekiştirilen bu miyopluk olmasaydı, kültürel olgunluk ve etnik hoşgörü bakımından Batı dünyasının fersah fersah ilerisinde olan Türkiye'nin Avrupa düşüncesizliğini değiştirmeye özde büyük katkısı olabilirdi.

Hem başarılı Osmanlı formüllerinin ulusal kültürde bıraktığı tortuyla.

Hem de, Kemalist cumhuriyetin etnik bakımdan çok karışık bir nüfusa getirdiği yeni vatandaşlık anlayışıyla.

Unutmayalım ki, Lozan'da çizilmiş sınırlar içinde yaşayan insanların yaklaşık yarısı, Amerikalı demograf tarihçi Profesör Justin McCarthy'nin hesaplayışına göre, birinci ve ikinci kuşak itibariyle Anadolu dışından gelme Müslümanlardan oluşmaktaydı. Kökenleri çok farklı olan bu insanlardan yeni bir ulus yaratmak, yine Osmanlı'da olduğu gibi, ancak etnik farklılıkları yok saymakla mümkündü. Fransız İhtilali'nden gelen ve Almanlarınkinden çok farklı olan anlayış bu bakımdan elverişli olanıydı.

Dikkat çekici nokta şudur: Köken başkalıkları, Amerika'daki lobi ağırlıklarından farklı olarak, Türk dış politikasında önemli bir rol oynamadı.

Bundan sonra da oynamaması gerek. Özellikle de seçim dönemlerinde.

İnsani yardımda bulunmak, sığınmacılara kucak açmak, hatta savaşsız barış gücü görevleri yüklenmek; bütün bunlara evet. Ama, kızgın kestaneleri Avrupa adına ateşten çekmeye, hayır.

Katolik Hırvatları kışkırtarak başlattıkları Yugoslavya dramında edilen haltı şimdi savaşla temizlemek, salak ve bencil Avrupalıların işi olmalıdır.

İşlerine gelmeyince dışlayıp başları derde girinci çağırdıkları Türklerin değil.



Yazarın Tüm Yazıları