Mümtaz Soysal: Gündem ve medya

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Medyanın gücü, inkár edilecek bir güç değil. Belki, güçlerin en güçlüsü.

Ama, bu güçlülük basına ve televizyona ülke gündemini yanlı yansıtma, dolayısıyla kendi işleviyle çelişme hakkını verir mi?

Nedir medyanın işlevi?

Adı yabancı kökenli olmasaydı, işlevi de daha kolay anlaşılırdı. ‘‘Media’’, Latince ‘‘medium’’un çoğulu: ara ortamı sağlayan, olaylarla halk yığınları arasında bağlantı kuran, olaylardan halkın haberdar olmasını, halkın da olayları etkilemesini sağlayan araçların ve yolların tümü.

O halde, olaylar arasında ‘‘halk yığınlarının duyması gerekenler ve gerekmeyenler’’ diye ayırım yapmak ve halktan gelebilecek tepkileri de ‘‘yer verilmeye değenler ve değmeyenler’’ diye ayırmak medya tanımına sığmaz. Daha doğrusu, gazeteler ve televizyonlar böyle ayırımlar yapmaya başladıkları zaman kendileriyle çelişmeye başlamışlar demektir; çünkü, işlevlerine uygun olmayan bir güç kullanmaya kalkışmışlardır.

Türkiye'deki medyanın bu çelişkiye yakalandığını görmek üzücüdür.

Örnek mi?

Ülkenin gündemindeki önemli olaylardan biri, uluslararası tahkim. Hükümet onun peşinde, Meclis onunla meşgul; toplumdaki çeşitli kuruluşlar bu konuda düşüncelerini ve tepkilerini dile getiriyorlar.

Bunlardan biri de, Türkiye Barolar Birliği.

Yani, sıradan, yabana atılacak bir kuruluş değil. Barolar Birliği demek, ülkedeki bütün avukatların meslek kuruluşu demektir. Sorun en çok onları ilgilendiriyor. Nitekim birlik, iki hafta önce, 16 Temmuz günü, konunun en güncel yönünü tartışmak üzere Ankara'da büyük bir toplantı düzenliyor: ‘‘İdari Sözleşmeler ve Uluslararası Tahkim Paneli’’. Katılım yüksek: hukukçular, yüksek mahkemelerin üyeleri, profesörler, siyasetçiler. Konuşanlardan biri İstanbul Barosu'nun başkanı, öbürü, tahkim konusunda uzmanlaşmış bir profesör, sonra bir idare hukuku, bir de anayasa hukuku profesörü.

İsterseniz, bütün gün süren o tartışmanın sonucunu, oturumlara başkanlık eden bir başka bilim adamının özetleyişinden izleyelim: ‘‘Dört konuşmacının bir hususta mutabakat içinde olduğunu, ben gerçekten biraz ilginç bularak tespit ettim. Dört konuşmacı da, aslında, Anayasa değişikliğine lüzum olmadığına karar verdiler; bu ilginç bir mutabakat oldu.’’

Şimdi, parlamentosunda Anayasa değişikliği tartışılan bir ülkedeki hukukçuların en yetkili meslek kuruluşunda ‘‘Anayasa değişikliğine gerek yoktur’’ sonucuna varılıyorsa ve bu sonuç karşıt tutumlardaki dört uzmanın ortak görüşü olabiliyorsa, bu kamuoyu ve Meclis açısından önemli bir olaydır.

Ama, ne görüyoruz? Ertesi gün, o ülkenin medyası, bir gazete ve bir kanal dışında, sanki hiç böyle bir şey olmamış gibi, sağır ve sessiz.

Duyarsızlık mı? Hesaplı tutum mu? Yoksa, ülkedeki en önemli tartışmalardan birini etkileyebilecek bir haberi ‘‘es geçerek’’ medya kavramına ihanet mi?



Yazarın Tüm Yazıları