Mümtaz Soysal: Demokrasi ve Avrupa

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Ortaklık Antlaşması'nın imzalandığı 1963'ten beri tam otuz altı yıl geçti.

Diyelim ki, o zamanki saflıkla bunun zaten adaylık anlamına geldiği ve sonuçta üyeliğin doğal sayılacağı düşünülüyordu; peki, Özal'ın üyelik başvurusunda bulunup da terslendiği 1987'den beri 12 yıl geçmedi mi?

Adaylığın lütfedileceği düşünülen 12 Aralık Helsinki zirvesine şunun şurasında iki hafta var. Ama, bugüne kadar ve hatta, bunca zamandan sonra, hiç olmazsa şimdi, halk önünde bazı soruların sorulması, kamuoyunda açık seçik ve enine boyuna tartışılıp yanıtlanması gerekmez mi?

Boş böbürlenmeler ötesinde, Avrupa Birliği'ne tam üyelik ne demektir?

Ortak Pazar ve Avrupa Ekonomik Topluluğu ile bugünkü Avrupa Birliği aynı şey mi ki, vaktiyle üstünkörü yapılan bir Meclis tartışması yeterli sayılsın?

Tam üyelikle ulusal egemenliğe dayalı yürürlükteki Anayasa düzeni bağdaşmayacağına göre, ne gibi bir sistem değişikliği gerekmektedir?

Bırakalım uzun vadeli düşünceleri, adaylığın kabul edilmesinden tam üyelik görüşmelerinin başlamasına kadar uzunca süreceği anlaşılan ilk dönemde ve sonraki görüşmeler boyunca nelerin yapılması beklenecektir?

Tam üyeliğin kesinleşmesinden önce en iyimser tahminlerle on-on beş yıl alacağı bilinen süre içinde Avrupa Birliği'nde ne gibi değişiklikler olacak ve bunların biçimlendirilmesinde Türkiye'ye ne kadar söz hakkı tanınacaktır?

Bu sorulara ilişkin olarak, Türkiye'nin siyasal partileri arasında, parlamento içinde ya da dışında, anlamlı ve kapsamlı herhangi bir tartışma yapıldığını duydunuz mu?

İktidar ya da muhalefet partilerinden herhangi birinin Meclis grubunda bu sorunlar birkaç gün, hatta birkaç saatlik ciddi bir görüşme konusu oldu mu?

Bazı İstanbul çevreleriyle Dışişleri Bakanı'nın Avrupa konusunda başlattıkları girişimler Bakanlar Kurulu'nda çeşitli açılardan ele alındı mı?

Böyle demokrasi görülmemiştir.

Bir demokraside, yalnız bugünkü değil, sonraki birkaç kuşak için bütün bir halkın yazgısını ilgilendiren bu konu tartışılmayıp da ne tartışılacak?

Gazeteler ve televizyonlar günlük satış ve reyting derdinde olsalar bile, partiler ve siyasiler niçin vardır? Neyin adaylığı söz konusu olduğu bilinmeden, iki hafta sonraki zirve için koparılan patırtının anlamı nedir?

Şimdi karanlıkta bırakılan vatandaş yığınları bilmelidir ki, bu konu bir noktada, mutlaka, bir Anayasa değişikliğiyle halkoylamasından geçmek zorundadır. Parlamento üstünlüğüne dayalı devlet sisteminde referandum gibi bir yolun bulunmadığı İngiltere'de bile böyle yapıldı.

İş işten geçtikten ve ne olduğu tam anlatılmayan bir üyelik için büyük bedeller ödendikten sonra, halkı ‘‘evet’’ ya da ‘‘hayır’’la karar verme durumunda bırakmak kadar anlamsız bir şey olamaz. Tartışmanın zamanı şimdidir.

İnsanlarını böylesine hiçe sayan ya da yalan yanlış eksik bilgilerle oyalayan bir rejimin adı demokrasi olabilir mi?



Yazarın Tüm Yazıları