Mümtaz Soysal: Değişken Avrupa

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

BİR uluslararası konferansın konusu ancak bu kadar ilginç olabilirdi; ama aynı zamanda da, bu derece çetrefil. Adından belli: ‘‘Genişlemenin Avrupa Birliği ve Ulusal Düzeyler Üzerindeki Anayasal Etkisi.’’

Yer, Lahey; yani uluslararası hukukun beşiği sayılabilecek bir kent. Katılanlar, Avrupa Birliği'nin üye ve aday ülkelerinden gelen hukukçular.

Amaç, genişleme dolayısıyla AB'nin temel yapısında meydana gelebilecek değişikliğe bakmak, bunu üyelerin ve adayların anayasa düzenlerindeki gerekli değişikliklerle birlikte yapmak, etkileşimleri incelemek.

Düşünülebilecek en zor hukuk egzersizlerinden biri.

Sorun, yerleşik niteliği ve hukuku belli bir devletlerüstü kuruluşa ilişkin olsaydı, yine de bir ölçüde kolay sayılabilirdi. Oysa, AB'nin kendisi oluşum içinde. Ne yöne doğru, nasıl gelişeceği kesin bilinmiyor. Kuralları ve organlarının yetkileri hálá tartışmalı. Şimdilik on beş üyesi var; ama, yirmi yediye de çıkabilir. Yakın geleceğinin nasıl olabileceği, Fransa'nın dönem başkanlığı sonunda, aralıktaki Nice toplantısında az çok belirlenecek.

Fransa'nın hızlı ve fazla genişlemeden yana olmadığı, genişlemeyi düşünmeden önce AB'nin kendisine çekidüzen vermesinden yana olduğu biliniyor.

Demek ki, yeni adaylara sıra gelinceye kadar bugünkü yapı değişebilir: Temelini Almanya ve Fransa'nın oluşturacağı bir öz çekirdek ve onun dışında ikinci sınıf bir çember olacak belki. Ama, on beş üyenin bazısı, ‘‘Yok, olmaz; bir kısım üyeler bizden kopup kendi başlarına ileriye gitmek hevesine kapılamaz; dayanışma gereği, anca beraber, kanca beraber’’ demekte.

Masaların üzerinde otuz altı rapor duruyor; özetleri bile kalın bir kitap.

Konuyu daha da çapraşıklaştıran çeşitli sorunlar var.

Örneğin, AB'nin bir ‘‘anayasa’’sı olmalı mı?

Elbet, şimdiki Birlik bakımından da bir ‘‘anayasa düzeni’’nden söz edilebilir; yani, temel kurum ve kurallar var; bunların ulusal hukuk düzenleri üstünde yer aldığı, hatta bağlayıcı olduğu da biliniyor. Ama, bütün bunlar, tek bir metnin değil, çeşitli antlaşmaların sonucu. Antlaşmalar ise, ayrıntılı ve dağınık hükümlerle dolu. ‘‘Böylece kalsın; ortak anayasa yapmak şimdiki oluşumu gereksiz yere dondurabilir’’ diyen hukukçular da var, ‘‘Ortak anayasa, işleyişe açıklık ve berraklık getirir’’ diyenler de.

Buna benzer bir sorun, temel hakların yargı denetimiyle korunması.

Şimdiki durumda iki mekanizma söz konusu: Biri, Strasbourg'da, yaklaşık kırk üyeli Avrupa Konseyi'nin daha çok klasik kişi haklarını korumaya yönelik İnsan Hakları Divanı; öbürü de AB hukukunu kollayan Lüksemburg'daki Avrupa Adalet Divanı. Oysa, göç, sığınma, vize gibi her ikisini de ilgilendiren konular var ve sonuçta karmaşık korunma mekanizmaları çıkıyor ortaya.

Kısacası, bugünkü haliyle bile AB'nin kendi sorunları öylesine çapraşık ki, bir de Türkiye gibi ülkelerin yaratacağı sorunlarla karşı karşıya kalmak çok kişiye tüyler ürpetici bir karabasan gibi gelmekte.

Yazarın Tüm Yazıları