Muhteşem Yüzyıl’dan sade atölyeye

Güncelleme Tarihi:

Muhteşem Yüzyıl’dan sade atölyeye
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 05, 2011 20:00

Lilipud’u bulmak için Gulliver’in Gezileri’ndeki minyatür insanların ülkesine kadar gitmenize gerek yok! İstanbul Galata’da, artık modacılar sokağı olarak anılan Serdar-i Ekrem Sokağı’nın köşesine bakmanız yeter. Üstelik bu Lilipud’da minyatür insanlar değil, arayıp da bulamadığınız, bir servete malolmayacak tasarım elbiseler var. Butiğin ve tasarımların sahibi, Muhteşem Yüzyıl dizisinin ödüllü sanat yönetmeni Nilüfer Giritlioğlu.

Siz kostüm tasarımcısısınız. Butik açmaya neden gerek duydunuz?- Aslında hiç böyle bir düşüncem yoktu. Birkaç yıl önce, Asi dizisinin ikinci sezonunda oyuncuların kostümlerini yapmaya başladım. Orada kimi etnik kumaşları kullanıyordum. Sonra, yaptığım kostümler için arkadaşlarımdan “Dizide oynayan Selma Ergeç ne güzel giyinmiş, aynı elbiseden istiyoruz!” diye talepler gelmeye başladı. Ben de o kostümleri hazırlayıp, hediye ediyordum. Bir de o zamanlar Antakya’daydık, her zaman istediğim kıyafetleri bulamıyordum. Ağır işimin yanında terziye gidip kendime kıyafetler diktiriyordum. Sonra eşim Ilgaz Giritlioğlu, kardeşim Ebru Çamur ve Selma Ergeç bir butik açmam konusunda kanıma girdi. Galata’daki butiği bulduk ve geçen Haziran’da bir baktım ki butiğim olmuş. Ne tarz kıyafetler tasarlıyorsunuz?- Gençliğimden beri ‘az iyidir’ diye düşünürüm ve mesleğimin ilk yıllarından itibaren işlerimin hep giderek sadeleştiğini gördüm. Lillipud’daki tasarımlarım da hep yalın olsun istiyorum. İyi kumaş, iyi dikişle sade ama güzel elbiseler yapmaya çalışıyorum. Ağırlıklı olarak ipek ve organik kumaşlar kullanıyoruz. Tarzımız için spor-şık diyebilirim. Özellikle yoğun iş temposu olan insanlara yönelik çalıştık. Mesela yazlık elbiseler var. Altında sandaletle gündelik kıyafet gibi görünüyor. Ancak, akşam altına topuklu ayakkabı giyip, birkaç da takıyla şık bir elbiseye dönüşebiliyor. Bulunduğumuz sokakta bir davete veya partiye katılacak insanlar çok abartılı olmayan, sade ama fark edilebilir kıyafetler istiyor. Ben de enteresan kesimlerden ziyade kendimin arayıp da bulamadığım stilleri tercih ediyorum; rahat, gündelik, elleri ve kolları rahat hareket ettirebileceğiniz elbiseler. Cebe çok önem veriyorum. Sette geçirdiğim vakitten, ne kadar gerekli bir detay olduğunu biliyorum. Bir de, Türk kadınına uygun modeller yapıyorum. İlk başta 36-38 bedenler yapıyordum. Sonradan anladım ki hiçbirimiz incecik, 1.90 boyunda değiliz.MÜŞTERİYE OYUNCU GİBİ DAVRANDIĞIM OLUYOR Bu sadelik tercihinde, Muhteşem Yüzyıl’daki şaşaadan kaçma isteği etkili olabilir mi? - Hayır, iki işi tümüyle ayrı tutuyorum. Ben, öncelerden beri hep sadeliği tercih ederim. Ancak şöyle birşey olabiliyor; Muhteşem Yüzyıl’da sadece sanat yönetmenliği yapıyorum ama başka projelerde kostümlerden de ben sorumlu oluyordum. Dizilerde, oyuncular seçilen kıyafete itiraz etse bile sizin sözünüz geçer. Neticede oyuncuyu değil, dizideki karakteri giydiriyorsunuzdur. Butikteyse müşterinin kendi istekleri var ama bazen set alışkanlığıyla “Hayır, o öyle olmaz!” diye araya giriyorum. Kendimi, seçtiği elbiseye uygun gidecek ayakkabıyı ve takıları müşteriye dayatırken buluyorum. Set alışkanlıklarım butikte de devam ediyor. Fiyatlar nasıl?- Ben kendime tasarımcı demiyorum. Sadece elbiseler yapıyorum. Dolayısıyla ulaşılabilir fiyatlarda olmalarına dikkat ediyorum. Fiyatlar 130 liradan başlıyor. Çok işçilik gerektiren, abiye bir elbisenin en yüksek fiyatı 1500 lira. İnsanlar, iyi giyinmek için bir servet harcamamalı. Nasıl üretildiğini bildiğim için bazı elbiselerin çok pahalı olmasına şaşarım. DİZİDEKİ HERŞEYİ BİLİNÇLİ YAPIYORUZHem butik için kıyafet tasarlayıp, hem de Muhteşem Yüzyıl’ın sanat yönetmenliğini yapıyorsunuz. Nasıl yetişiyorsunuz iki işe?- Çok zorlanıyorum ama bu artık bir işten öte, hayat tarzına dönüştü. Set, hayatımın büyük bir bölümünü alıyor ama Lilipud da çok vakit ayırmam gereken bir iş. Dolayısıyla set aralarında, trafik sıkışık olduğunda, eve gittiğimde küçük defterime hep modeller çiziyorum. Haftanın üç gününü atölyede geçiriyorum. Modelleri veriyorum. Kumaşını belirleyip, kalıpları çıkarıyoruz. İlk örnekler çıktıktan sonra üstünde değişiklikler yapıyorum. antalya televizyon Ödülleri’nde En İyi Dizi Film Sanat Yönetmeni ödülünü aldınız ama dekorla ilgili çok eleştiri aldığınız da oluyor. Mesela padişahın kullandığı masa çok konuşulmuştu...- Herşeyi bilerek ve isteyerek yapıyoruz. Tarih danışmanlarından destek alıyoruz, kendimizi kontrol ettiriyoruz. Kaynak kitaplardan faydalanıyoruz. Minyatürler yol gösterici oluyor. Elimizde padişahın masasının olup olmadığına dair bir bilgi yok ama o dönemde Avrupa’dan bir çok hediye geliyordu. Masa da Avrupa’da çok kullanılan bir objedir. Bu gerçekleri göz önünde bulundurarak kullandığımız masa ve sandalyeleri de döneme uygun şekilde Venedik usülü yaptırmıştık. Kolay değil dönem dekoru yapmak. Daha önce hiç Osmanlı dönemi çalışmamıştım. Bir fikrim vardı; bilgim yoktu ama insanların Osmanlı’ya karşı büyük bir ilgisi var, sürekli replikalar yapılıyor. Dolayısıyla malzeme bulmakta zorlanmıyoruz. Yurtdışında büyük prodüksiyonlu, çok başarılı dönem dizileri yapılıyor. Bu işe girerken hiç endişe duydunuz mu?- Tabii, altından kalkabilir miyim işin diye günlerce düşündüm. Her işe başlamadan bir endişe duyarım. Sonuçta, dizi büyük ilgi gördü. Osmanlı Dönemi zaten çok ilginç; dizi de görsel olarak tatmin edici. Bu işten çok şey öğrendim. Eşiniz başta sizi desteklemiş ama kızmıyor mu bu kadar çok çalışmaya?- Henüz bir şikayeti yok. Kendi de yapımcı, meslektaş olduğumuzdan beni anlıyor. Ancak arada ben şikayet ediyorum “Beni teşvik ettiniz ama yine en çok ben çalışıyorum! Hani butikten sonra rahat edecektim” diye.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!