Muharrem Sarıkaya: Türkiye'nin gelecek beş yılı

Muharrem SARIKAYA
Haberin Devamı

TÜRKİYE'nin gelecek beş yılı, bu hafta TBMM'de kabul edilen Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile belirlendi.

Meclis kulisinde, bazı paragraflarını gösterdiğimizde ortaya koydukları tepkiden anladığımız kadarıyla, altına imza koydukları planı birçok bakan ve milletvekilinin dikkatli okumadığı görülüyordu.

Hatta, planın ‘‘dilbilgisindeki’’ bazı bozuklukları da dikkate alındığında, bu konuda çok hassas olan, bakanlarının getirdiği kanun tekliflerinin bile tek tek dilini düzeltmekten kaçınmayan Başbakan Bülent Ecevit'in de gözünden kaçtığını söylemek olası.

Hükümet politikası olarak ‘‘özelleştirmeye’’ ağırlık verileceği her defasında vurgulanmasına rağmen, plan, ‘‘ulaştırma, enerji ve haberleşme sektörlerinde’’ 2010 yılına kadar özelleştirmeyi öngörmüyor.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nın Kamu Yönetiminin İyileştirilmesi ve Yeniden Yapılandırması ile ilgili özel ihtisas komisyonu raporunda bu görüş şöyle dile getiriliyor:

‘‘Kamu yatırımlarının 2001-2023 döneminde giderek eğitim, sağlık ve teknolojik araştırma alanlarında yoğunlaştırılması, enerji, ulaştırma ve haberleşme sektörlerinin yatırım paylarının 2010 yılına kadar düzeylerini koruması ve 2010 yılından itibaren tedricen düşürülmesi öngörülmüştür.’’

Açıkçası, özelleştirmenin lokomotifini teşkil edecek üç alanda kamu paylarının 2010 yılına kadar aynı kalacağı kayda geçiriliyor.

Hükümet nükleer enerji yatırımını gerçekleştirme kararı alırken, plan bunun ‘‘uzun vadede’’ olacağını şu sözlerle kayda geçiriyor:

‘‘Nükleer enerjinin uzun dönem gelişim planları üzerinde önemle durulacaktır.’’

Planda dikkat çeken bir diğer nokta ise ‘‘küreselleşme’’ adına yapılan olumsuzluklar.

Plan, küreselleşmenin, gelişmekte olan ülkelerde ‘‘etnik homojeniteye sahip, küçük devletçiklere bölünmeyi’’ beraberinde getirdiğine inanıyor.

Gelişmiş ülkelerin ise küreselleşmenin bu olumsuzluğunu ‘‘koyu ulus devlet’’ anlayışını güçlendirerek giderdikleri ABD örneği gösterilerek vurgulanıyor. Planın bir bölümünde de şu görüş dile getiriliyor:

‘‘Ancak yaşanan gerçekliğe yani küreselleşme sürecinin uygulamalarına bakıldığında, beklentilerin aksine çok olumsuz bir tablo ortaya çıkmaktadır. Küreselleşme, bütünleşmiş, tek bir pazar uygulamasını sadece sermaye için öngörmektedir.’’

Plan, küreselleşmenin yanı sıra, esnek üretim ve ‘‘Bilgi Teknolojisi’’ konusunda da uyarılarda bulunuyor:

‘‘Esnek üretimin pazar stratejileri, küçük bir azınlığın gereksinimlerini veri alan, çoğunluğun istemlerini ve yaşam olanaklarını göz ardı eden bir sanal pazar düzeni yaratmaktadır.’’

TBMM'de DSP'li eski Bakan Ziya Aktaş, Başbakan da dahil bütün parti liderlerinin desteğiyle Bilgi ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığı'nın kurulması için çaba gösterirken plan bu konuda dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor:

‘‘Bilgi teknolojisi, bilgiyi tekelinde tutan veya onu kullanan azınlığın iktidarını sağlamaya hizmet etmektedir. Ayrıcalıklı azınlığın lüks tüketimine yönelik bir üretim sisteminin, toplumsal bir sistem olarak kendini yeniden nasıl üreteceği, sosyal güvenlik, eğitim, sağlık vb. kamusal yaşam açısından önem taşıyan sorunları nasıl çözeceği bilinmemektedir.’’

Birçok milletvekilinin, ‘‘Bir önceki yazıldı da ne oldu?’’ yaklaşımından çıkıldığında, yukarıdaki konularda fazla kafa yormamak gerekiyor.

Ancak, Türkiye'nin planlı kalkınmayı benimseyen bir ülke olduğu ve bunun için de Devlet Planlama Teşkilatı'nı oluşturduğu noktasından hareket edildiğinde ise çok şey ifade ediyor.

Hele, geçmişte ‘‘pilav mı, plan mı?’’ tartışmalarından, bugünlere gelindiği anımsandığında ise önemi daha bir ortaya çıkıyor.

Yazarın Tüm Yazıları