Muharrem Sarıkaya: Meclis dinamiği






Muharrem SARIKAYA
Haberin Devamı

KURULUŞUNUN 81'inci yılını yarın kutlayacak olan TBMM'de milletvekilleri buruk.

Nedeni ise, son günlerdeki gelişmelerin sorumluluğunun neredeyse tamamının siyasete, dolayısıyla da Meclis'e yüklenmiş olması.

Hemen her milletvekili, toplumsal dinamiklerin ‘‘siyaset kurumuna’’ dönük tepkisel eleştirisinden rahatsız.

Oysa, milletvekili profiline bakıldığında, geçmişte olmadığı kadar çok profesör, doçent, doktor, mühendis, gazeteci, hukuk adamı bu dönemde Meclis'te bulunuyor.

Hem de birçoğu, Meclis'e gelmeden önce kendi alanlarında ün yapmış saygın isimler.

Meclis, 36'sı profesör, 15'i doçent, 7'si doçent yardımcısı, 36'sı doktora ve 77'si master düzeyinde akademik kariyeri olan 171 milletvekiline sahip.

Meslek dağılımındaki tabloda da aynı olumlu grafiği yakalıyoruz.

TBMM, dünya parlamentoları arasındaki eğitim düzeyinde ikinci sırada.

O zaman, toplumsal dinamiklerin milletvekillerine dönük tepkisi nereden kaynaklanıyor?

Prof. Dr. Cengiz Güleç, Hacettepe Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı iken, DSP listesinden Sıvas milletvekili seçilip parlamentoya gelen akademisyenlerden.

Prof. Güleç, sorumuza yanıt verirken, ‘‘Acı olan bu tepkilerin aydınlardan gelmiş olması’’ diyerek, şöyle devam ediyor:

‘‘Birçok kişi çıkıp, bu Meclis beni temsil etmiyor diyebilir. Temsil sistemi, zaten çağdaş toplum modelinde en çok tartışılan durumdur.’’

BİREYİN KAÇIŞ NOKTASI

Bir siyasetçiden çok psikiyatr olarak meseleye yaklaşıyor ve ekliyor:

‘‘Bireysel sorumluluklar bir tarafa bırakılıyor. Birey, kendi sorumluluğunu bir başka kaynağa yansıtıp, bundan kurtulmaya çalışıyor. Bugün yerin dibine soktuğu siyasileri, dün seçerek sorumluluğa ortak olduğunu unutuyor. Onların orada olmasından da biz sorumluyuz demiyor.’’

Prof. Güleç, bir hatırlatma yapıyor:

‘‘Demokrasinin vazgeçilmez kurumu Meclis'e zarar verince, birey olarak zararının daha büyük olacağını görmek istemiyor. Vur abalıya veya günah keçisini buldum yükleneyim, diyen birey kendinden kaçıyor.’’

Meclis çalışmıyor, bir şey üretmiyor noktasına gelince...

Prof. Güleç'in de vurguladığı gibi, birey sorgulama yetisinden uzaklaşınca, gerçeği bulmakta da zorlanıyor.

Bir yerden çıkan yüksek bir sesin arkasına takılıp, ‘‘Zaten bunlar da çalışmıyor’’ sakızına dolanıyor.

Meclis, geçmiş yılların aksine en yoğun temposunda çalışıyor.

Örnek mi; son üç hafta içinde 16 kanun..

Meclis, hiçbir parlamentoda görülemeyeceği kadar, günde bir kanun çıkarmış bulunuyor.

BEN NE YAPIYORUM

Bu kanunların birçoğu da toplumsal dinamiklerin baskısı nedeniyle gerektiği kadar tartışılmadan Meclis'ten geçiyor.

Ancak, toplumsal dinamiklerin baskısı, bugünkü yükü sırtında taşıyan ve taşıyacak olan siyaseti de geriyor. Hatta patlama noktasına getiriyor.

Son dönemde birçok milletvekili kendisine, ‘‘Ben ne yapıyorum?’’ sorusunu sıkça soruyor.

Bir akademisyen olan DYP Van Milletvekili Doç. Dr. Hüseyin Çelik, geçen hafta başından geçen bir olayı anlatırken de bu isyanı yaşıyor:

‘‘Bir vatandaş geçti karşıma, ‘Siyasetçiler şöyle alçak, böyle ahlaksız' diye atıp tuttu. Sözünü sonuna kadar dinledim. Karşımda Tapu Kadastro Müdürlüğü vardı. Elimle binayı işaret edip ‘Şu binadaki herhangi bir memura veya yanındaki karakoldaki bir polise bunları söylebilir misin?' dedim. Durdu, ‘Hayır' dedi. ‘Kendi seçtiğin birine söyleyebiliyorsun, işte demokrasi budur. Eleştir, ama her milletvekiline de hırsız, ahlaksız deme' dediğimde sustu.’’

Siyaset kurumunu eleştirirken, demokrasinin vazgeçilmez kurumu Meclis'e zarar verildiğinde, sonuçlarının ne olduğunu görmek için yakın tarihi hatırlamak yeterli.

Yazarın Tüm Yazıları