Muharrem Sarıkaya: Hükümetin alternatifi

Muharrem SARIKAYA
Haberin Devamı

TEMMUZ ayından itibaren, özellikle işveren kesiminden gelen, ‘‘Ekimde kriz var’’ uyarıları, hükümetin tepkisine yol açtı. Ancak, bir ay gecikmeyle de olsa kasımda beklenen oldu.

Her ne kadar ekonomi yönetimi tarafından, ‘‘bu geçici bir dalgalanma’’ olarak gösterilse de, ekonomiye yükünün bir krizin getirisinden az olmadığı söylenemez.

Ortaya çıkan ekonomik sorunun ardından, IMF'ye verilen üçüncü ek niyet mekbuyla bu yükün bir kat daha katlandığı gerçeği ortada duruyor.

Şimdi, Ankara kulislerinde bir haftadır şu soru tartışılıyor:

‘‘Bunun siyasete bir yansıması olabilir mi?..’’

Soruya yanıt verebilmek için öncelikle Meclis'te bu hafta yapılan bütçe oylaması sonucuna bakılması gerekiyor.

Her bütçe oylamasının, hükümetler için bir güvenoyu olduğu gerçek.

Dolayısıyla, bütçeyi 330'u aşan bir oyla geçiren hükümetin, parlamento desteği yüzde 60'a ulaşıyor.

Kendi derdi içinde boğuşan anamuhalefetin durumu da dikkate alındığında, parlamento içinde hükümetin bir alternatifi bulunmuyor.

Hükümet, parlamentodaki bu desteğiyle, ekonomideki çalkantıyı, affı, cezaevi sorununu çok rahat bir şekilde aşma olanağına kavuşuyor.

AB'nin kabul ettiği Katılım Ortaklığı Belgesi çerçevesinde hazırlanması gereken ulusal programı ertelemesi de rahatlamaya destek oluyor.

Şimdilik aşılan bunalımın, gelecek aylara daha ağır faturalar yükleyeceği de görülüyor.

Özellikle ilkbaharda tarım kesimi, taban fiyatlar açısından beklediğini bulamayacak.

Şubat ayından sonra, itfalar ve vergilerin yükü, kasım ayından bu tarafa maaşları bile ödemekte zorlanan birçok işyerinin kapanmasını beraberinde getirecek.

Artan işsizlik, çalışan kesimin ücret zammı ısrarının önüne set olacak.

Dolayısıyla, önceki günkü Bakanlar Kurulu'nda da varılan sonuçta olduğu gibi 2001 yılı daha ağır geçecek.

Her ne kadar faturası çok acı olsa da, alınan ekonomik kararların kaçınılmaz olduğu gerçeği, hemen her kesim tarafından kabul ediliyor.

Bu tablonun içinden koalisyonda yeniden bir yapılanma veya kabine değişimiyle çıkma olasılığının bulunmadığı gerçeği de kayda geçiriliyor.

Örneğin, bazı ANAP yöneticilerinin de ileri sürdüğü gibi, ekonominin kendilerine devredilmesinin bir rahatlama getireceği iddiasına, ANAP'lı bakanlar dahi inanmıyor.

ANAP Genel Başkan Yardımcısı Ersin Taranoğlu şöyle diyor:

‘‘Bu bir hükümet programı; Ahmet'in, Mehmet'in politikası değil. Makam otomobiline binecek kişinin değişmesi, programın değişeceği anlamına gelmez. Gelen de aynısını uygulamak zorunda...’’

Ayrıca, ekonominin ANAP'a verilmesinin, DSP'nin ekonomide başarısız olduğu anlamına geleceği gerçeği de ortada duruyor.

Kriz ortasında bakan değiştirmenin zorluğu, Başbakanlık katındaki sohbetlerde bile kabul görüyor.

Dolayısıyla, ilkbahar sonuna kadar kabinede bir değişiklik beklenmiyor.

Parlamento dışında yeni bir oluşuma gelince; geçen ilkbaharda harareti yüksek olan parlamento dışındaki arayışların ateşi düşüyor. Hareketin hızı gelecek sonbahara göre ayarlanıyor.

Hükümetin ekonomiyi gelecek sonbahara kadar belirli bir düzlüğe çıkarması, her geçen gün biraz daha azalan kamuoyu desteğini yeniden kazanması halinde, 2004'e kadar yolunun açık olduğu görülüyor. Sadece parlamento desteğine güvenilip, kamuoyunun bir tarafa bırakılması halinde sonucun ne olacağını ise dün eski Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu şu sözlerle dile getiriyor:

‘‘İsmet İnönü doğru kararlar aldı, kamuoyuna itibar etmedi. Onun topladığı meyveyi Adnan Menderes yedi. Bunlar da o duruma gelir...’’

Yazarın Tüm Yazıları